Aydın Çubukçu: Afrin ittifakı sadece Erdoğan'a yarayacak
Yazar Aydın Çubukçu, Afrin operasyonuna ilişkin merak edilen soruları Evrensel Web TV'de yanıtladı.
Yazar Aydın Çubukçu ile Afrin operasyonunu konuştuk. Evrensel Genel Yayın Yönetmeni Fatih Polat, Afrin'e ilişkin merak edilenleri sordu, Yazar Aydın Çubukçu yanıtladı. Programda CHP’nin Afrin operasyonuna destek vermesini eleştiren Çubukçu, oluşan ittifaktan sadece Tayyip Erdoğan’ın kazançlı çıkacağı uyarısında bulundu.
‘ABD AÇISINDAN ESAD'SIZ ÇÖZÜMÜN ÇOK MÜMKÜN OLMADIĞI GÖRÜLDÜ’
İki etkili aktör var, Rusya ve ABD. Onların yaklaşımları tartışılıyordu. Şu anki yaklaşımları açısından bu iki ülke nerede duruyor sence?
Kuşkusuz her iki dev ülke de Türkiye’nin böyle bir operasyona er geç gireceğini biliyorlardı. O yüzde şaşırmış durumda değiller. Bu ihtimali göz önünde tutarak bazı hesaplar yaptıklarını düşünüyorum. Suriye’nin geleceği aslında her iki ülke arasında bir çekişme konusudur. ABD bildiğimiz gibi Esad’ın olmadığı ve doğrudan Batı kontrolünde olacak bir Ilımlı İslam rejimini istiyordu. Orada böyle bir rejimin olmayacağı bir çözümün olmayacağı açık hale geldi. Yani Esad’sız bir çözümün çok mümkün olmadığı görüldü, Rusya’nın aktif biçimde devreye girmesiyle. Rusya için Suriye’nin önemi belli; tarihsel, coğrafi ve siyasi açıdan Suriye Rusya için vazgeçilmez bir coğrafya parçası. Dolayısıyla şu andaki harekatı değerlendirirken, ABD biraz daha geri pozisyonda görünüyor kendi amaçlarına ulaşmak bakımından. Yani Türkiye’nin Suriye üzerinde bu operasyonel girişimini desteklemedi, karşı da olmadı ama şu anda geldiği nokta, zaman bakımından da coğrafya bakımından da sınırlı kalması talebini bildirdi.
‘TÜRKİYE AFRİN İÇİN RUSYA’YLA ANLAŞMIŞ GÖRÜNÜYOR’
Rusya açısından asıl önemli olan ise Afrin değil; daha çok İdlib ve aşağısıdır. Burada sanırım Türkiye’yle Afrin’in Kürt kontrolünden çıkmasından sonra ne olacağına dair Rusya’yla bir anlaşma söz konusu. Yani Rusya rejimin kontrolünde bir Afrin hedefliyor. Dolayısıyla Esad’ın Kürt hareketi karşısında daha önce terörist olarak ilan etmesiyle şu anda Rusya’nın takındığı tutum arasında bir paralellik var. Bu yüzden de Türkiye elini serbest hissetti. İçeriye dönük propagandanın ötesinde dışarıda da bu harekatı fazla güç karşısına almadan gerçekleştirilebilecek bir harekat olarak görmek için yeterince sebep vardı.
‘SÜREÇ UZARSA ABD VE RUSYA’NIN TAVRI DEĞİŞEBİLİR’
Prof. Dr. Serhat Güvenç Evrensel’den Serpil İlgün’e röportaj verdi. O da benzer biçimde değerlendiriyor, ‘Rusya’nın nihai amacı Afrin’i rejime devretmek’ diyor. Süreç öyle bir yöne mi derinleşecek gibi görünüyor?
Niyetler böyle... Afrin’de Kürt hareketinin ne kadar direnebileceği ve askeri olarak direnebileceği önemli. Süreç uzarsa Rusya’nın tavrı değişebilir. ABD’nin de değişebilir. Dolayısıyla önümüzdeki günler bu şu anda verilmiş kararların değişebileceği bir dönemdir. Rusya’nın şu andaki hedefi Afrin’i ve Kuzey Suriye’yi Esad’ın kontrolüne devretmektir. Burada Esad’ın oldukça güçlü bir pozisyonda olduğunu teslim etmek gerekiyor. Yani, Afrin’in kontrolünü elde etmiş olmak demek; İdlib, Halep, Şam vs. bütün o bölgenin tam kontrolünün olması demektir.
‘PYD’NİN TÜRKİYE ÜZERİNDE BİR HEDEF VE İDDİASI YOK’
Kürt sorunuyla ilgili Türkiye’de müzakere süreci devam ederken; yani hükümet vekiller aracılığıyla İmralı’yla ilişkiler sürdürdüğü dönemde Rojava bölgesiyle ilgili PYD Eş Başkanı Salih Müslim’le Ankara’nın çeşitli temaslarını biliyoruz. Bunlar basına da yansıdı zaten. Ama şimdi oradaki bir Kürt kuşağı tehdit olarak ilan edilmiş durumda ve PYD’ye ilişkin yaklaşım da yeni bir söylemle belirleniyor. Peki gerçekten Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesinden Türkiye’ye karşı bir tehdit söz konusu mu?
Öyle bir tehdit söz konusu değil. Yani PKK’nin Türkiye sınırları içerisinde yürüttüğü hareketle PYD’nin oradaki varlığının sadece belki Abdullah Öcalan ideolojisine bağlı olmak gibi bir bağlantısı var. Ama aynı hedefler için savaşan iki örgüt değil bunlar. Yani PYD’nin hedefi Suriye’de özerk Kürt bölgesi elde etmekle sınırlı. Türkiye üzerinde bir hedef ve iddiası yok. PKK’nin var. PKK Türkiye için bazı siyasi hedefler belirledi ve eylemlerini ona göre yapmaktadır. Ancak PYD’nin böyle bir planı olduğuna dair somut hiçbir belge, bilgi yoktur, yapmamıştır da.
Şüphesiz PKK hem siyasi olarak hem askeri olarak PYD’yi destekliyor. Fakat hedefler bakımından ele aldığımızda bunlar iki ayrı örgüttür. PYD’nin Türkiye ile ilgili herhangi bir sorun yaratmak istemediğini biliyoruz. Suriye’de bir özerk bölge elde etmek hedefiyle Türkiye’yle çatışmak bir biriyle çelişiyor aslında. Bunu biliyorlardı ve Türkiye’yle barış ve müzakere içinde; Türkiye’ye hiç bulaşmadan bu işi sürdürmeye gayret ettiler. Salih Müslim’in temasları da bu gerçeğe dayanıyordu. Yani Türkiye’yi oradaki Kürt varlığının kendisi açısından bir tehdit olmadığına ikna etmişti. Fakat bu durum ortadan kalktı, o dosya kapandı Türkiye açısında.
‘ZEYTİN DALI’ PROPAGANDA AMACIYLA SEÇİLEN BİR İSİM’
Harekatın ismi ‘zeytin dalı’ olarak ifade ediliyor. Bu nasıl bir anlam içeriyor, gerçeklikle söylem arasında nasıl bir gerilim ya da farklılıktan söz edebiliriz?
Bütün askeri operasyonlar yalnızca Türkiye’de de değil, yurt dışında da; Almanya’nın yaptığı askeri operasyonlar da, Rusya’nın Afganistan’da yaptığı harekat da, ABD’nin Afganistan’da terörist grupları beslerken kullandığı dil de aynıdır: ‘Barış için, huzur için, sivilleri korumak için, demokrasi getirmek için...’ Irak’ta hangi gerekçelerle savaştıysa şimdi de o. Yani kimse biz orayı işgal etmeye gidiyoruz diye gitmez. Rusya Afganistan’ı işgal etmeye gitmemiştir. ABD Irak’ı işgale gitmemiştir. ‘Zeytin dalı’ götürmüşlerdir. Hepsi ‘barış’ için gitmiştir. Türkiye de propaganda açısından bunu savaş tehlikeli ve itici bir kelimedir, bunun yerine ‘barış operasyonu’ demekte fayda vardır. Kamu oyu oluşturmaya yöneliktir.
‘OLUŞTURULAN İTTİFAKTAN YARARLANACAK TEK GÜÇ ERDOĞAN’DIR’
Sizin yazılarınızda sıkça dikkat çektiğiniz bir nokta; iç ve dış politikanın bir birine bağlanması çeşitli biçimlerde... Şimdi tam harekat başlamadan önce ve başladıktan sonra da Türkiye’de zaten sınırlı olan özgürlüklerin de askıya alınması gibi bir süreç başladı. Hükümetin medyaya verdiği bir brifing sansür düzenlemesinden farksız. Diğer yandan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı haberlerin takip altına alındığını söyledi. Sosyal medyada harekata tepki gösteren kişilerle ilgili gözaltı süreci işletiliyor. Fotoğrafın bu kısmı nasıl görünüyor?
Genel olarak duruma bakarsak ‘milli savaş’ konsepti ortaya atılmıştır ve bütün siyasi partiler, bütün basın hemen hemen bu milli savaş propagandasının etkisiyle hareket etmektedir. En son CHP Genel Başkanı bu şekilde tanımlanmasını kabul ettiğini beyan etmiştir: ‘Milli bir savaştır.’ Doğrudan doğruya AKP’nin değil TSK’nin operasyonu olarak anılmaktadır. Bütün gazetelerin manşeti böyle. Muhalif diyebileceğimiz CHP yanlısı basın da bu ‘TSK’nin hareketi’ demektedir. Yani AKP’yi dışında tutup doğrudan doğruya milli bir hareket olarak tanımlamakta birleşmişlerdir.
Burada temel bir ittifaktan söz edebiliriz. Eksenini Tayyip Erdoğan politikalarının oluşturduğu, Saray’ın, AKP’nin oluşturduğu bir politikanın etrafında Türkiye’nin bütün gerici güçleri birleşti. Bu ittifak, şüphesiz savaş devam ettiği sürece devam edecek ve en fazla AKP ve başkanlık sistemi kazanacaktır. 2019 seçimlerine giderken böyle bir ‘milli’ havanın yaratılmış olmasından yararlanacak tek güç Tayyip Erdoğan’ın kendisidir.
CHP bunu görmüyor. Gerçek muhalefet güçleri bunun farkında. Basınıyla parti bildirileriyle bir de gerçek muhalefet vardır ama, sesi son derece zayıftır, kısıtlanmıştır, yasaklanmıştır. Bir basın açıklaması yapmak bile büyük bedel ödemeyi gerektirmektedir. Bu durumda seçimlere yönelik bir yatırım olduğundan kuşku duyulamaz. Yani önümüzdeki genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimleri için çok etkili bir dayanak ve bazılarının isteyerek, bazılarının istemeyerek katıldığı bir ittifak teşkil edildi.
‘BİZİM İSTEĞİMİZ EŞİT, ADİL, BARIŞÇI BİR DEMOKRATİK ÇÖZÜM'
Afrin harekatının Ankara’nın ve geleneksel olarak devletin Kürt sorununa yaklaşımıyla doğrudan bağlantılı olduğu görülüyor. Askeri yöntemlerle çözme anlayışının sınır ötesi bir devamını yaşıyoruz. Peki, doğru ve anlamlı çözüm nedir?
Bizim yıllardır Emek Partisi olarak, ya da işçi basını olarak söylediğimiz şey bugün de sabittir. Eşit, adil, barışçı bir demokratik çözüm! Bunu istiyoruz. Ama şu anda bunun bütün imkanları şiddet yoluyla bastırılmıştır. Öyle görünüyor ki, çözüm epey bir cana ve mala mal olan bir savaştan sonra; kafalar sakinleştiğinde tekrar gündeme gelecektir. (EVRENSEL WEB TV)