Kürtler, Afrin ve Ortadoğu’da kurtlar sofrası
TSK'nin yürüttüğü Afrin operasyonu diğer Ortadoğu ülkelerinde nasıl yankı buldu, Arap basını operasyona dair neler dedi?
Türkiye’nin Afrin’e yönelik başlattığı askeri müdahale geçen hafta boyunca Arap basının öncelikli gündemi olmaya devam etti. Arap dünyasının kendi içerisinde kamplara bölünmüş-parçalanmış vaziyeti yapılan değerlendirmelere de yansıdı.
Suudi Arabistan ile Türkiye arasında bölgede süregiden rekabet ve Suudilerin İran ile olan ilişkilerdeki rahatsızlıkları herkesin malumu.
İşte bu iklimde Suudi basınının amiral gemisi olan Şark el Avsat gazetesinin eski yayın yönetmeni Selman Dusari, Afrin operasyonuna karşı çıkan ve Kürtlerin haklarını teslim eden bir yazı kaleme aldı. “Türkiye Afrin’de…kördüğümü daha da düğümlemek” başlıklı yazıda Afrin operasyonu için “Sanki Suriye’nin başına gelen felaketler yetmiyormuş, sanki yabancı müdahaleler yeni çıkmazlara ihtiyaç duyuyormuş ve sanki Rusya, İran ve ABD’li yabancı askerlerin varlığı yetmiyormuş gibi, kriz bir başka dış müdahale ile derinleştiriliyor” dedi. Dusari, makalesinde, Kürtlerin Suriye için bir tehdit olmadığını ve kendilerine karşı hamleler geliştirilse de yadsınamayacak bir gerçeklik olarak kalacaklarını yazdı.
KÜRT KORİDORU KORKUSU
Türkiye’deki gelişmeleri yakından takip eden Lübnanlı Akademisyen Muhammed Nureddin Türkiye’nin Afrin operasyonun amacının Suriye-Irak sınırından Akdeniz’e ulaşacak bir Kürt koridorunu engellemek olduğunu söyledi. Nureddin bu planın ilk aşamasının 2016 gerçekleşen “Fırat Kalkanı” operasyonu olduğunu ve “Afrin operas-yonunun” bu planın ikinci ayağı olduğunu yazdı. “Türkiye ile Rusya arasında yapılan gizli anlaşmanın içeriğine göre” ABD ile çatışma olasılığına da dikkat çekti.
RUSYA-SURİYE-İRAN İTTİFAKI İÇİN ‘İSTİKRAR’
Yukarıda da belirttiğimiz gibi Afrin operasyonunu herkes mevzilendiği yere göre değerlendiriyor.
Arap dünyasının tanınmış yazarı Abdulbari Atwan ise son dönemlerde Rusya, Suriye, İran ittifakının sözcülüğüne soyunan yazılar kaleme alıyor.
Konuyla yazdığı ilk makalesinde Afrin savaşının sadece sahadaki ittifakları değiştirmediğini, bölgenin bütün haritasını değiştirdiğini ileri sürdü.
Atwan son gelişmelerin en belirgin olanın Suriye, Türkiye, İran ve Rusya arasındaki ittifakının ve Şam’daki merkezi hükümetinin güçlendirilmesi, istikrarın sağlanması ve yeniden inşası olduğu görüşünü savunuyor.
Uzun yıllardan beri Türkiye’nin Suriye politikasını eleştirmesine rağmen son dönemdeki gelişmelere “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Afrin’de yaktığı savaşın Türkiye ya da ABD ve silahlı Kürt müttefiklerinin yıpranması için bir tuzak olup olmadığını bilmiyoruz. Lakin bildiğimiz ve neredeyse kesin olan Rus-İran desteğiyle Ankara ile Şam’ı yakınlaşması bölgede askeri ve siyasi dengeleri altüst etmiştir. Bu savaşı ABD kaybedecek, son dönemde bölgede bütün savaşlarını kaybettiği gibi” diyerek destek verdi.
AFRİN OPERASYONU VE ‘İSRAİL’İN CELİLE BARIŞI’
Afrin’de devam eden operasyona farklı bir değerlendirme de Lübnanlı Akademisyen Yazar Calbir el Aşkar’dan geldi.
Aşkar konuyla ilgili kaleme aldığı makalede Afrin operasyonunu, İsrail’in Lübnan’a 1982 yılında düzenlediği “Celile’ye barış” adlı operasyona benzetti.
El Aşkar, Türkiye’nin bilerek ya da bilmeyerek Moskova’nın Fırat’ın doğusuna hakim olma stratejisinin bir aracına dönüştüğüne dikkat çekti.
İran-Rusya-Esad ekseninin, Kürt savaşçıların cesareti ve Washington’un güçlü desteği nedeniyle bölgede hakimiyet kuramadığını vurguladı.
Makalenin en dikkat çeken paragrafı ise şöyle; “Türk ordusunun Suriye topraklarını istilasına ‘Zeytin Dalı’ adını vermesi ve 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmasına yönelik hedefin belirlenmesi, bize siyonizmin ordusunun, 1982’de Lübnan’ı istilası ve 40 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturulması hedefine “Celile’ye barış” adını vermesini hatırlatıyor. Benzerlik sadece isimlendirmeden ve açıklanan hedeften ibaret değil. Türk ordusunun, Suriyeli Arapların ‘Kürt teröristler’den kurtarılacağını iddia etmesi, siyonizmin ordusunun Lübnanlıları, ‘Filistinli teröristler’den kurtaracağı iddiasına benziyor.”
TÜRKİYE AFRİN’DE… KÖRDÜĞÜMÜ DAHA DA DÜĞÜMLEMEK
Selman DUSARİ
Şark el Avsat
SANKİ Suriye’nin başına gelen felaketler yetmiyormuş, sanki yabancı müdahaleler yeni çıkmazlara ihtiyaç duyuyormuş ve sanki Rusya, İran ve ABD’li yabancı askerlerin varlığı yetmiyormuş gibi kriz bir başka dış müdahale ile derinleştiriliyor. Bu kez de Türkiye 7 yıl önce başlayan krizin ilk günlerinde Cumhurbaşkanı’nın belirttiği ve tekrar tekrar söz verdiği gibi Esad rejimine karşı değil “ulusal güvenliğini korumak” için Kürtlere karşı askeri müdahalede bulunmayı seçti. Ankara; şehir, nehir ve 365 köyüyle Afrin’e karşı operasyonu haklı gösterdi. Türkiye’nin askeri operasyonu, Suriye çatışmasında yeni bir cephe açılması nedeniyle ABD ve Avrupa Birliği’nde (AB) endişe ve biçimsel eleştirilere neden oldu. Elbette ki Katar, Türkiye’nin Kürt gruplara yönelik operasyonunu desteklediğini açıkladı. Öte yandan Kürtler seferberlik ilan ederek Afrin’i savunmak için “silahlanma çağrısında” bulundu. Tüm bunlar geçtiğimiz cumartesi gününden önce Suriye’de nispeten istikrarlı kabul edebileceğimiz bir alanda gerçekleşti. Ancak krizin daha da düğümlenmesi ve Afrin’de yaşayan yüz binlerce Suriyelinin yeni felaketin şiddeti karşısında daha da inlemesi isteniyor.
IŞİD’E KARŞI OPERASYON YAPILMADI
Yaklaşık 911 kilometre uzunluğunda olan Türkiye-Suriye sınırını gözlemleyen biri, sahnenin 2016’ya kadar daha gergin bir halde olduğunu gözlemler. YPG bölgeyi tamamen ele geçirmeden önce IŞİD, Suriye’nin kuzeybatısındaki Türkiye ile olan sınırda geniş alanlara hakimdi. Örgütün kontrol altına aldığı bölge yaklaşık 96 kilometrelik bir alandı. Hakimiyet bölgesi, Azez-Cerablus kemeri olarak bilinen alanın 30-40 kilometre derinine kadar uzanmıştı. Bununla birlikte Ankara, IŞİD’e karşı askeri bir operasyon gerçekleştirmemişti.
ERDOĞAN’IN ÖNCELİĞİ KÜRTLER OLDU
Türkler, Afrin’de başlattıkları operasyonla bölgedeki nüfuzlarını artırmaya çalışıyor. Aynı zamanda Kürt gruplara darbe indirme fırsatını değerlendirmek istediğini de ortaya koyuyor. Tüm bunlar, başarısız darbe girişimi sonrasında uygulanan strateji kapsamında gerçekleşiyor.
Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, izlediği politikalarla orduyu yeniden yapılandırdı. Ardından devleti Fetullah Gülen taraftarlarından arındırdı. Siyasi muhalefeti, özellikle de Kürtleri boğdu. Sonrasında da onları dağıtmaya çalıştı. Tüm bunlar Türkiye’yi çevreleyen kaostan yararlanma bağlamında gerçekleştirildi. Erdoğan, Halep’te uğradığı hezimetten bu yana önceliğini Suriye ile olan sınırında Kürtlerin hakimiyet kurmaması üzerine odakladı. Bu hedefin gerçekleşmesi neredeyse imkansız olsa da.
KÜRTLER SURİYE İÇİN TEHLİKE DEĞİL
Türkiye, sınırlarını ve istikrarını koruma hakkına sahip elbette. Fakat özellikle bu aşamadaki askeri hamlesi askeri ve siyasi dengenin büyük bir bölümü için risk oluşturmakta. Söz konusu hamleler, IŞİD sınır bölgesinde geniş alanlara hakimiyet kurduğu sırada gerçekleşseydi, kesinlikle kendi istikrarının ve Suriye halkının lehine olurdu. Fakat sınır bölgeleri yıllardır görmediği kısmi bir sakinlik yaşıyor. Kürtler, Suriye için gerçek bir tehlike oluşturmazken askeri müdahalede bulunmak kördüğümü daha da düğümlemek olacaktır. Daha da önemlisi Kürtler, her ne kadar onlara karşı çeşitli hamleler yapılsa da yok edilemeyecek ve yadsınamayacak bir gerçeklik olarak kalacak.
MENBİC’TE TÜRKİYE-AB KARŞILAŞMASI
Lübnanlı Akademisyen Yazar Muhammed Nureddin ise el Halic’teki makalesinde, Rusya ve İran desteği devam ederse Türkiye’nin Menbic’te Amerikan ve Kürt güçleriyle karşı karşıya kalabileceğini yazdı. Nureddin, “Türk-Rus anlaşmasının başlığı ‘Afrin ve İdlib’in takası’ ise, diğer bir takasın Menbic’te Türk-Amerikan çatışması olup olmadığı bilinmiyor” dedi.
Nureeddin ayrıca, “Türkiye’yi birçok yönden tatmin etme imkanına sahipken ABD Afrin’de çok şey kaybetmedi. Kesin olan tek şey bölgesel ve küresel kurtların savaşında en büyük kaybedenin Suriye’nin Kürtleri olduğudur” diye yazdı.
AFRİN, OYUNUN KARTLARINI KARIYOR
Muhammed NUREDDİN
el Haliç
Türkiye, Ocak ayının yirmisinde Suriye’nin Afrin bölgesinde PKK yanlısı PYD’nin silahlı gücü YPG’ye karşı savaşmaya başladı. Türklerin “Zeytin Dalı” adını verdikleri operasyona aylardan beri hazırlık yapılıyordu. Esas hedefi ise bölgenin Kürt savaşçıların varlığından temizlenmesi ile ÖSO gibi Türkiye müttefiki olan gruplara bırakılması.
AMAÇ KÜRT KORİDORUNU ENGELLEMEK
Türkiye Afrin’i Suriye-Irak sınırından Akdeniz sahiline uzanacak olan bir “Kürt Koridoru” kurulması ihtimalini ortadan kaldırmak için, ikinci durak olarak görüyor. Türkiye’nin Ağustos 2016 yılında başlattığı “Fırat Kalkanı” operasyonunun temel hedefi bu koridoru kırmaktı. Operasyon Türk ordusunun Carablus, Azez ve el Bab’da hakimiyet kurması ve Kürt güçlerinin Menbic’ten Türkiye ile Suriye sınırının en kuzeybatısında bulunan Afrin’e ilerlemesinin engellenmesiyle sonuçlandı.
Daha sonra Türkiye, sınırları boyunca Suriye’de bir Kürt güvenlik bandı kurma girişimlerine karşı emniyet kapsamını genişletmek istedi. Afrin bunun ikinci adımıydı.
Afrin’e karşı yürütülen şu andaki süreçte Türkiye şunları istiyor;
1. Suriye’de PKK yanlısı güçleri zayıflatmak
2. Akdeniz’e ulaşacak bir Kürt koridorunu önleyecek imkanları genişletmek. Kürt savaşçıların bu bölgeden çıkarılması, Türkiye tarafından kontrol edilen alanı Carablus’tan Akdeniz’e kadar uzatacak.
3. Suriye’nin içinde 30 kilometreden daha az derin olmayacak şekilde bir emniyet şeridi oluşturmak. Coğrafyanın doğasına göre bu alan artıp azalabilecek.
TÜRKİYE’NİN ABD’YLE ÇATIŞMA OLASILIĞI
Lakin bütün bunlar Türkiye’nin hırsları için yeterli olmayacak. Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrin’den sonraki hedefin Menbic ve sonrasında Fırat’ın doğusundan Irak sınırına kadar kontrol etmek olduğunu ilan etti.
Eğer Ankara; Şam’ın baştaki muhalefetine rağmen Rusya’dan Afrin’de operasyon yapmak için yeşil ışık alırsa, Tahran görmezden gelirse bu durum Türklerin görevini kolaylaştıracaktır. Menbic’te Türkler, Amerikan ve Kürt güçleriyle karşı karşıya kalacaktır.
Türk-Rus anlaşmasının başlığı “Afrin ve İdlib’in takası” ise, diğer bir takasın Menbic’te Türk-Amerikan çatışması olup olmadığı bilinmiyor. Diğer yandan Türk-Amerikan ilişkileri düzelmeye doğru veya tam tersi bir istikamette ilerlese de iki taraf da ilk defa gerçekleşen bir durumla karşı karşıya kalacaktır. Eğer Menbic bu ilişkilerin imtihan yeriyse, Erdoğan Fırat’ın doğusuna ve Irak sınırına mı ulaşacak? Kürt koridorunun Türk koridoruyla değiştirilmesinin gölgesinde Amerikan medyasının onayıyla Amerikan varlığı İran’ın sınırına mı ulaşacak?
RUSLARIN KÜRTLERE İHANETİ
Afrin operasyonu birden çok tarafta derin izler bırakacak. İlk zarar gören Rus-Kürt ilişkileridir. Daha düne kadar Afrin, Türk müdahalesine karşı Rusların şiddetli muhalefetiyle korunuyordu. Ancak bu gün Kürtler Rusya’yı “Kürtlerin ihanetle” suçluyor.
Rusya’nın operasyonu onaylaması Türkiye’nin Rusya’ya yakınlaşmasını nedeniyle Rus Lider Vladimir Putin, Türkiye’de sevilen bir lider haline geldi. Bu durum, sayılı günler kalan Soçi görüşmelerinde Türkiye’nin muhalefete baskısı olarak yansıyacak.
Washington, faaliyet alanının dışında olması gerekçesiyle Afrin’deki Kürtlere destek vermekten vazgeçti. Elbette ki Kürtler Washington’a güvenmemelidir. Bağımsızlık referandumunda Amerika’nın Irak’taki Kürtleri terk etmesi, Suriye Kürtlerinin öğrenmesi beklenen bir dersti. Bölgede Amerikan politikalarının kurbanı olmamalarını umuyoruz.
Özellikle Türkiye’yi birçok yönden tatmin etme imkanına sahipken ABD Afrin’de çok şey kaybetmedi. Kesin olan tek şey bölgesel ve küresel kurtların savaşında en büyük kaybedenin Suriye’nin Kürtleri olduğudur.
AFRİN’DE YENİ GELİŞMELERE DOĞRU
Abdulbari ATWAN
Rai al Youm
ABD’nin, YPG liderliğinin Afrin için tekrarlanan çağrılarını cevapsız bırakmasıyla beraber, özerk yönetim, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve hükümetinden yardım istedi. Yapılan resmi açıklamaya göre Türklerin işgalci girişimlerine karşı şehrin egemenlik görevlerini yerine getirmek; sınırlarını korumak için müdahale etme gereklilikti.
Aynı açıklamada Afrin’in Suriye’nin ayrılmaz bir parçası olduğu ve şimdi bu bölgenin vahşi saldırganlıklara maruz kaldığı onaylanıyor. Durum, Suriye topraklarını ve Afrin’de yaşayan sivillerin hayatlarını tehdit ediyor.
Devlet Başkanı Esad’ın ve hükümetinin yetkisi üzerine bu alışılmadık yeni dil, Şam’dan herhangi bir tepki bulamadı. Ortaya çıkan durum, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İran ve Suriye hükümetinin itirazsızlığının yanı sıra Rusya’dan yeşil ışık almadan Afrin şehrine giremeyeceği” teorisini güçlendiriyor.
YPG eliyle Afrin, Menbic ve çevresini kontrol altında tutan PYD, son altı yıldır Şam’dan bağımsız hareket etti. Kuzey Suriye’de iki şehir ve diğer alanlar üzerinde Suriye egemenliğini hiç tanımamıştı. Bundan daha fazlası Rusya’nın iki kente Suriye ordusunun girmesi ve böylece herhangi bir Türk hücumun engelleme önerisini reddetti. Amerikan müttefikleri üzerine bahse girmeyi tercih ettiler.
Kürt kardeşlerin sorunlarının Amerika ve İsrail’e olan güveniyle sınırlı olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. İkisi de Türkiye, İran, Suriye ve Irak gibi bölge devletleri ile olan hesaplarında bir kart olarak kullanıyorlar. Eğer Kürtler Afrin’e, Menbic’te olduğu gibi Amerikan güçlerinin değil de Suriye ordusunun girmesini kabul etselerdi belki de şu an tek başlarına karşı karşıya oldukları bir Türk saldırısına maruz kalmayacaklardı.