'Afrin operasyonu yeni rejim için katalizör işlevi görüyor'
Doç. Dr. Erhan Keleşoğlu, Afrin operasyonu ve hareketlenen Rusya-ABD-AKP Hükümeti ilişkilerini Evrensel'e değerlendirdi.
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Afrin operasyonu 12’nci gününü geride bıraktı. 675 sayılı KHK ile İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’ndeki görevinden ihraç edilen Doç. Dr. Erhan Keleşoğlu ile Afrin operasyonu ve hareketlenen Rusya-ABD-AKP Hükümeti ilişkilerini konuştuk.
Küresel oyuncuların uzun vadeli oyun kuramadığı bir yerde Türkiye gibi orta büyüklükteki aktörlerin oyun kurmasının pek mümkün olamadığını belirten Keleşoğlu, Afrin operasyonu için uzun vadeli bir planın yapılmasının zorluğuna işaret etti.
“Genel fotoğraf içerisinde Afrin operasyonu Türkiye’nin sahadaki elini güçlendirmek için attığı adımlardın biri. ABD’yi zorlamak, ciddi olduğunu göstermek ve Türk-ABD ilişkilerinin stratejik niteliğinin tehlikeye düşebileceğini ABD yönetimine göstermek istiyor. Çünkü ABD yönetiminin, askeri kanadı, siyasi kanadı ve diplomatik kanatları arasında ciddi uyumsuzluk gözleniyor” diyen Keleşoğlu, iç politika açısından ise şu değerlendirmeyi yaptı: “Operasyonun hem iç hem de dış mahiyeti var. İç mahiyetine bakarsak yeni bir rejim inşa ediliyor. Daha otoriter, daha milliyetçi, muhafazakar bir rejim. Bu manada Afrin operasyonu bir katalizör görevi görüyor. Yine, yeni inşa edilen rejim açısından Kürt meselesi çok kilit bir yerde duruyor”
ABD-Türkiye yöneticileri arasında Afrin operasyonuna dair dikkat çeken bir trafik var. Karşılıklı açıklamalara bakıldığında şu anda ilişkiler hangi noktada görünüyor?
ABD-Türkiye ilişkilerindeki en krizli dönemlerden birinden geçiyoruz. ABD’nin Suriye politikası 2014’ten itibaren IŞİD’e karşı YPG’nin desteklenmesi oldu. Sonrasında Suriye Demokratik Güçlerine (SDG) dönüştü. SDG’ye dönüşmesinden sonra Rakka operasyonu geldi. SDG’ye ağır silahlar verildi. Türkiye tarafından da çokça dile getirildi bu silah sevkıyatı. En son IŞİD’in yenildiği açıklandı ancak hâlâ bitmiş; IŞİD tamamen yenilmiş değil. Rakka operasyonun bitişinden sonra ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson, ABD güçlerinin Suriye’den çekilmeyeceği açıklamasını yaptı ve SDG ile beraber çalışacaklarının işaretini de verdi. Bu esasında Zeytin Dalı Operasyonun da başlangıcı anlamına geldi. Start düğmesine Tillerson’ın açıklamasından sonra basıldı. Türkiye esas olarak ABD ile bu manada çok ciddi bir gerilim yaşıyor. Çünkü Türkiye’yi yönetenler Kürt sorununu yönetememekten kaynaklı; Suriye ve Irak’taki gelişmelerden de kaynaklı olarak rejimin bir beka sorunu içerisinde olduğunu, Suriye’deki YGP ve SDG’nin de varoluşsal bir tehdit arz ettiğini iddia ediyorlar. Bu manada da biliyorsunuz Fırat Kalkanı operasyonu yapılmıştı. Bu operasyon, ikinci evre gibi değerlendirilebilir.
ABD’DE SİYASİ BİR KARARLILIK YOK TÜRKİYE DE BUNA OYNADI
ABD operasyonun genişlemesinden ve uzamasından rahatsız görünürken, AKP Menbic hatta Telafer’e kadar gidileceği konusunda ısrarcı oluyor. Bu durum nasıl devam eder görünüyor?
ABD’nin askeri kanadından Menbic’ten çekilmeyecekleri yönünde bir açıklama yapıldı. Menbic, Fırat Nehri’nin batısında bulunan bir yerleşim yeri. SDG tarafından, ABD’nin desteğiyle IŞİD’in elinden alınmıştı. Arapların yoğunlukta olduğu bir yer. Fırat’ın batısında olması hasebiyle de ABD, Türkiye ve Rusya arasındaki pazarlıklarda bir düğüm noktasını teşkil ediyor. Çünkü küresel güçler arasındaki Suriye müzakerelerinde “Fırat’ın doğusu ve batısı” olarak nüfuz bölgeleri belirlenmiş gözüküyor. Fırat’ın batısında Rusya, Fırat’ın doğusunda ABD etken. Bu iki küresel güç, adı konmamış anlaşma üzerinden çatışma riskini en aza indirgemeye çalışıyorlar.
Baltık bölgesinden Suriye’ye kadar bir kuzey-güney hattında ABD ile Rusya’nın çıkarlarının çatıştığını görüyor. Ve Fırat’ın batısı bu büyük çatışmanın bir veçhesini oluşturuyor. Türkiye açısından SDG’nin Fırat’ın batısına geçmesi bir kırmızı çizgi teşkil ediyordu. Hatırlayın, Menbic operasyonu sırasında Türkiye’yi gücendirmemek adına ABD, IŞİD’in elinden kurtarılmasından sonra YPG’nin Menbic’ten çekileceği açıklamaları yapmıştı. Ancak SDG’nin en önemli bileşeni olan YPG’nin Menbic’te olduğunu biliyoruz. Menbic’te ABD güçleri var. Menbic’in hemen batısındaki Arima’da Rus gözlemci askerleri var. Dolayısıyla orası da bir kördüğüm teşkil ediyor.
Afrin operasyonuna gelecek olursak, bütün bu genel fotoğraf içerisinde Afrin operasyonu Türkiye’nin sahadaki elini güçlendirmek için attığı adımlardın biri. ABD’yi zorlamak, ciddi olduğunu göstermek ve Türk-ABD ilişkilerinin stratejik niteliğinin tehlikeye düşebileceğini ABD yönetimine göstermek istiyor. Çünkü ABD yönetiminin, askeri kanadı, siyasi kanadı ve diplomatik kanatları arasında ciddi uyumsuzluk gözleniyor. Özelikle Trump yönetimi müesses nizamla ilgili sürekli bir çatışma içerisinde. Türkiye de başlangıçta buna oynamaya çalıştı. Türkiye, Trump’ın Obama’nın politikalarının peşinden gitmeyeceğinin hesabını yaptı. Çünkü, Obama döneminde de savunma bakanlığı YPG’yi desteklerken CIA, ÖSO’yu destekliyordu. CIA, Türkiye’de ÖSO’yu destekleyen operasyonlarını sona erdirdi. Ürdün üzerinden zayıf bir yardım sürüyor. Ama orası da sekteye uğramış durumda. Daha ziyade, savunma bakanlığı ve ordu, Suriye politikasına yön veriyor gözüküyor. Siyasi anlamda bir kararlılık gözlenmiyor. Türkiye’de buna oynadı. ABD yönetimindeki bu görüş farklılarına oynamaya çalıştı.
Ancak şuana kadar bir netice alınmış değil. Halkbank davası geldi. Türkiye bunu, Erdoğan’a yönelik olarak yorumladı. Darbenin arkasında ABD’nin olduğu düşünülüyor. Sonrasında Halbank davasının gelmesi, Suriye’deki SDG’ye yardımların devam edeceğinin ve ABD’nin kalıcı olduğunun açıklaması Türkiye’deki rejimin her anlamıyla, varoluşsal tehdit algısının artmasına neden oldu ve ABD’ye ilişkilerin tehlikeye girdiğine dair bir hatırlatma olarak da okunabilir. Türkiye bu manada sert güce başvurarak, sahadaki askeri varlığını artırarak özellikle Kürtlere bir mesaj veriyor.
RUSLAR KARŞILIĞINDA NE ALDILAR, BU MEÇHUL
Türkiye’nin Kuzey Suriye planı nedir? Nereye kadar bu planı götürebilir? Operasyonun saha ayağında durum ne görünüyor?
Afrin operasyonu için o kadar uzunlu boylu plan kimse kuramıyor; bunun altını çizmek istiyorum. Ne ABD’nin, ne Rusların, ne İranlıların ne rejimin ne de Türkiye’nin çok uzun vadeli bir oyun kurması sahada mümkün değil. Sahada küresel oyuncular var. Küresel oyuncuların uzun vadeli bir oyun kuramadığı bir yerde orta büyüklükteki devletlerin, Türkiye onlardan bir tanesi, oyun kurması pek mümkün olamıyor. Kısa vadeli konuşmak lazım. Kısa vadede Türkiye’nin önündeki hedefi nedir? Kısa vadede Türkiye’nin hedefi Afrin. Öncelikle Afrin’de ne olacağına bakmak gerek. Hâlâ PYD ile rejim arasındaki görüşmelerin devam ettiğini anlıyoruz. Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’nın Rusya’da Rusya Genelkurmay Başkanı Valeriy Gerasimov’la görüşmesinden bir gün sonra YPG Komutanı Sipan Hemo da oradaymış. Türkiye basını buna pek önem vermedi ama bu ilişkilerin nasıl yürütüldüğünün bir göstergesi aslında.
Yani SDG kanadı da farklı oyuncularla, küresel oyuncularla; Rusya ile, ABD ile bölgesel güçlerle diplomatik ilişkilerini devam ediyor. Pazarlıklar da devam ediyor. Bir yandan Türkiye hamle yaparken, karşı taraftan da zayıf bir aktör olarak SDG de hamle geliştirmeye çalışıyor.
Türkiye esas itibarıyla Rusya ile ilişkisini geliştirerek, SDG’nin elinden Rus kartını geri aldı. Ruslara karşı çok ciddi güvensizlik ortaya çıkmış durumda. Ruslar karşılığında ne aldılar? Bu meçhul. Rusların karşılığında bir şey alması gerekiyor değil mi? Çünkü onların elinden Kürt kartını alıyorsunuz. Bu arada, Rusya’nın SDG’yi, PYD’yi terörist olarak tanımadığını ve bu iki örgütün de Moskova’da bürolarının olduğunu hatırlatmak lazım.
YENİ İNŞA EDİLEN REJİM AÇISINDAN KÜRT MESELESİ KİLİT KONUMUNDA
Afrin operasyonunun Türkiye ve Suriye’deki halklar ile bölge halkları açısından değerlendirecek olursanız neler dersiniz?
Operasyonun hem iç hem de dış mahiyeti var. İç mahiyetine bakarsak yeni bir rejim inşa ediliyor. Daha otoriter, daha milliyetçi, muhafazakar bir rejim. Bu manada Afrin operasyonu bir katalizör görevi görüyor. Yine, yeni inşa edilen rejim açısından Kürt meselesi çok kilit bir yerde duruyor. Kürt hareketinden kaynaklı bir varoluşsal bir tehdit olduğuna, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir beka sorunu olduğuna, Kürt sorunundan askeri ve güvenlikçi politikalarla çözülebileceğine dair bir inanç söz konusu. Afrin operasyonu vb operasyonlarda iktidarın, Fırat Kalkanı operasyonunda olduğu gibi muhalefetin de önemli bir kısmının arkasına alabildiğini, kamuoyunun önemli bir kesiminin desteğini alabildiğini görüyoruz. Bu manada bir katalizör görevi görüyor bu operasyonlar.
Bölgesel açısından; Suriye politikası açısından ve genel Kürt sorununun yönetimini anlamında baktığımızda, artık Kürt sorununun sadece Türkiye içinde yönetilebilecek bir sorun olmadığını görüyoruz. Kürt sorunu, tanımı itibarıyla bölgesel bir sorun halini almış durumda. Türkiye açısından Kürt sorununun yönetilmesi demek aynı zamanda bölgesel olarak yönetilmesi demek. Uluslararası ilişkilerin de bir yönetim stratejisinden bahsediyoruz. Bu manada değerlendirilmelidir.
Kürt hareketinin bölgesel olarak güç kazanmasının engellenmesi, ABD ile kurulan taktik ilişkiden kopartılması, buna yönelik sahada adımların atılması ve Kürt hareketinin çevrelenmesine ilişkin İran, Rusya, Irak merkezi hükümeti ile ittifakların oluşturulması....Tüm bunlar Türkiye’nin dış politika amaçlarını oluşturuyor.
AFRİN’İN SİYASİ KARŞILIĞININ OLMASI İÇİN SEÇİM ERKENE ÇEKİLEBİLİR
Afrin operasyonun seçimleri erkene alıp almayacağına dair görüşünüz nedir?
Milliyetçi hezeyanların yükseltildiği bir dönemden geçiyoruz. Şimdi Afrin operasyonun siyasi anlamda bir karşılığının olması için seçimlerin erkene çekilmesi lazım. Çünkü Türkiye’de biliyorsunuz, gündem çok hızla değişiyor. Eğer iktidarın bu yönde bir hesabı varsa, erken seçimle karşı karşıyayız demektir. Bu yönde mülahazalar var. Tabi bilemiyoruz, iktidar çevrelerinde bu yönde bir açıklama yapılmış değil. Ama erken seçim olasıdır diye düşünüyorum.
SOÇİ ZİRVESİ ÖLÜ DOĞDU
Afrin operasyonun gölgesinde toplanan Soçi zirvesini nasıl yorumlarsınız?
Soçi Zirvesi esas itibarıyla Rusya, Türkiye ve İran’ın Cenevre’ye yönelik bir alternatifiydi. Ne Kuzey Suriye Federasyondan katılım oldu ne Ulusal Koalisyon Soçi’ye katılıyor. Yani, sahadaki gelişmelere de bağlı olarak ölü doğmuş gözüküyor.