Kilitli kapı ve eylül
Özlem Narin Yılmaz’ın son romanı Kapıyı İçeriden Kilitledim, 'acı olan nedir, masumiyeti kim temsil ediyor' sorularının yanıtlarını arıyor.
C. Hakkı ZARİÇ
Kitaptan bir cümle: Bir esirdim. Kapıyı içeriden kilitleyip, kalbimin odasında tek başıma oturuyordum. O kilit ancak Ruhan’ı içeriye almak için açılırdı. Söz gelip suskuya dayanmışsa yazmaktan başka çaresi kalmıyor insanın. İçinde biriken acıyı ya da aşkı anlatmak yerine o duyguyu büyütmeyi tercih edince yazmanın kapıları da aralanıyor haliyle. Dönemin özelliklerine göre yazı gereçleri giriyor işin içine. Yaşadıklarıyla baş edebilmek ve yeni bir dünya kurmak için sözcüklerin gücüne yaslanmak gerekiyor. Defterler, kalemler, silgiler, mürekkepler, bilgisayarlar araç oluyor yazma edimine.
İkili kurguyla ilerliyor ve son buluyor Özlem Narin Yılmaz’ın yeni romanı Kapıyı İçeriden Kilitledim. Yazar kişi olan Alin Akyüz’ün Ruhi Sezer’le karşılaşması ve ikilinin hemen sonrasında buluşmasından sonra ortaya çıkan defterler zamana ve aşka tanık kılıyor bizi. Alin Akyüz’e bir roman yazması hadi olmadı düzeltmesi için Ruhi Sezer’in verdiği defterler geçmişin karanlık dehlizlerine de götürüyor okuyucuyu. Acı olan nedir ve masumiyeti kim temsil ediyor zamanda, bu sorunun yanıtını arıyor aynı zamanda roman.
Madam Marin’in yanında çırak olarak çalışan Ruhi Sezer yaşadıklarını yazmakta buluyor çareyi. Bir çakı ve cinayet saklı kalıyor sayfalar arasında ama mesele bunun üzerine kurulu değil. Bitimsiz bir heyecan ve aşk ilk günkü heyecanıyla sürüyor. Aslında kilitli olan Ruhi Sezer’in kalbinin kapısı. O kapıyı hayatı boyunca Ruhan’dan başkasına açmayı düşünmüyor hatta bir an tereddüt bile etmiyor Ruhi Bey. Zengin olanın savurganlığıyla yoksul olanın çaresizliği yer değiştiriyor kitabın sonlarına doğru. İki sınıf arasındaki uzlaşmazlık moda eğitimi almak için gittiği Roma’da da karşısına çıkıyor Ruhi Sezer’in. Sonrasında sosyal statüler değişse de kilitli kapı aralanmıyor bir türlü.
Güleç yüzlü ve güvenilir insanların, yıllardır komşumuz olanların, her sabah selamlaştıklarımızın takvim yaprakları 6 ve 7 Eylül’ü gösterdiğinde elindeki sopayla geçmişimizi nasıl talan ettiğine tanık oluyoruz. Bu talanı bize dönemin gereği bir mektupla bildiriyor yazar. Şapkalar, kumaşlar, şekerler ve bayraklar utanç dolu bir zamanın talanını anlatıyor. Bu kadar kötü olmasa gerek, elbette bu talandan payına düşeni almayı ısrarla reddeden insanlar var ve onların dünyası güneşin yeniden doğması için nedenler sunuyor geride kalanlara.
Ama işte bir kırgınlık büyüyor ve ekimoz olarak kalıyor tarihin saklısında. Geçmiş ile şimdiki zamanın iç içe geçtiği Kapıyı İçeriden Kilitledim romanında yakın ilişki kurmaktan kaçındığı defterlerin girdabına kapılıyor Alin Akyüz. O defterlerde ağlayan ağaçlar söz alıyor, magazin sayfaları, aldatan aşık adamlar, heyecan dolu bir bekleyiş ve hastane odaları.
Olanın ve yaşananın şapkasını dikiyor Ruhi Sezer. O şapkayı büyük bir iştahla kendinin kılan Ruhan gönüllü bir umursamazlığı çoğaltıyor. Uzun yola çıkar gibi, 1950’lerden şimdiki zamana çetrefil sorular sorarken mola vermek geçmiyor aklımızdan. Boşluğa dikilen şapka, savruluyor rüzgarda.