11 Şubat 2018 12:11

Bir ‘milli güvenlik’ meselesi

Asgari ücret tartışmalarında insanlık dışı ücretlendirmenin gerekçesi “milli ekonomi” olmuş, birçok grev “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklanmıştır.

Paylaş

Sinancem ALİKOÇ
ODTÜ

Afrin operasyonu başladığı günden itibaren hem ülke içinde hem de ülke dışında geniş tartışmalara yol açtı. “Ulusal güvelik”, “vatan savunması” gerekçeleriyle Türkiye’nin Afrin’e müdahalesi sermaye basınında, meclis kürsülerinde ve iktidarın çeşitli mikrofonlarında coşku ile karşılandı. Bu manevra kabiliyeti yüksek “antik” savaş arabalarının önünde ise şövenizm, gericilik ve baskı politikaları koşturuluyor. Taşeron basın organlarının, “payitaht kürsülerinin” ifadelerine bakarsak ülkemiz tarihinin en büyük tehdidine karşı milli, yerli ve dış güçlere ders veren bir mücadele veriyor! İddia edilen yerli ve milli mücadele bir uzun süren pazarlıklar ardından Rus askerlerinin Afrin bölgesinde çekilmesiyle başlasa da beyan edilen “Sınır güvenliğimizi almak için kimseden izin alacak değiliz.” sözleri oluyor. Belki savaş borazancıları yeterince sık söylenmiş bir yalanın gerçek olacağı mantığıyla hareket etmektedir ancak bizim için gerçek; Erdoğan yönetiminin ülkeyi savaş ortamına sürüklediğidir. 

“ULUSAL GÜVENLİK” GEREKÇESİ 

Bu yeni hamleden sonra ABD bölgede Kürtlerin yeni hamisi olabilir mi? Rusya masaya eskisinden daha güçlü oturabilir mi? Bölge üzerinde güç dengesinin nasıl değişeceği tartışmaları bir yana dursun, yukarıda bahsi geçen savaş çığırtkanlarına sormak isteriz; “Emperyalistlerin izni ile yapılmış sınır ötesi operasyonlar” milli güvenliği sağlar mı? Ya da Türkiye’nin milli güvenlik politikası gerçekten emperyalist planları boşa mı çıkarıyor? Türkiye ordusu Afrin’de kime karşı savaşıyor? Türkiye niçin “teröristlere” karşı verdiği savaşta içinde El – Kaide uyruklu çetelerinin de olduğu Özgür Suriye Ordusu ile iş birliği yapıyor? Görünen o dur ki; Türkiye Rusya ile ABD arasındaki gerilimde teraziyi kaybetmek pahasına alan kapmaya çalışıyor. Söz konusu bu iş yine bu iki büyük emperyalist devletin onayı dahilinde gerçekleşiyor. Bu operasyon pastadan yer kapma isteğinde olan AKP hükümeti ve ittifaklarının yayılmacı emellerinin (ki bu sermaye güçlerinin yayılmacı emellerini de içermektedir) açık ilanıdır. Bu manevradaki iç – dış ittifaklarını da bu emeller doğrultusunda seçmektedir. Erdoğan yönetimi tarafında da sık sık sözü edilen “ulusal güvenlik” “terörle mücadele” gerekçeleri bu yayılmacı amacı örtmeyi amaçlamaktadır. Suriye krizine siyasi bir çözüm bulma çabalarını her bakımdan daha da zorlaştırmıştır. Bahsettiğimiz amaçlarla yapılan bu hamle ile milli güvenliği sağlamak, bölgeyi ve ülkemizi terör ortamında uzaklaştırmak şöyle bir dursun bölgedeki barış girişimleri bozuşturmayı hedeflemiş ve ABD ve Rusya’nın bölgede istikrarının tek temsilcileri olma rolünü pekiştirmiştir. Toplamında tüm Ortadoğu’da (Türkiye’de dahil olmak üzere) sorunların barışçıl ve demokratik yollarla çözümü daha sıkıntılı bir hal almıştır. 

TEK ADAM  TEK PARTİ YÖNETİMİNİN İNŞASI

Öte yandan Afrin operasyonu ülke içindeki sorunları zorunluluğu olarak doğmuş, yeni sorunlarında kapısını açmıştır. Tarih boyunca savaşçı ve yayılmacı politikalar, üretilen milliyetçi ve şoven hamaset söylemler baskıcı yönetimleri güçlendirmek amacı gütmüştür. Bu politikalar bugün Türkiye’de ise “Tek Adam Tek Parti Yönetiminin” inşasında kullanılmıştır. En basit örneği olarak yapılan operasyonun “başkanlık seçimlerinde” kullanılacağı aşikardır. Bu gaye ve hırs ile hareket eden Erdoğan yönetimi operasyona desteği olmayan herkesi terörist, vatan haini ilan etmekten geri durmamıştır, durmayacaktır. “Savaşa hayır” demenin terör örgütü propagandası yapmakla eş tutulması, vatandaşların bu saiklerle yargılanması, savaşa karşı yürütülen propagandanın her yönüyle önünün kesilmesi ve operasyonu birçok noktasından eleştiren meslek örgütlerinin, sendikalarının, çeşitli kurum ve organizasyonların baskı yöntemi ile zapturapt altına alınılmaya çalışılması en yakın örnektir. 

BÖLGEDE BARIŞ, ÜLKEDE DEMOKRASİ

Son yıllarda yaşanan gelişmeleri, tek adam ve tek parti rejiminin inşa edilme istencini göz önünde aldığımızda her yönetim krizinde “milli güvenlik” ve “milli beka” söylemleri ile çözülmeye çalışılmıştır. Asgari ücret tartışmalarında insanlık dışı ücretlendirmenin gerekçesi “milli ekonomi” olmuş, birçok grev (en yakın örneği olarak metal işçilerinin grevi) “milli güvenlik” gerekçesiyle yasaklanmış, hükümet politikalarını eleştirenler her kesimden yurttaşlar “milli beka” öne sürülerek ezilmeye, baskı altına alınmaya çalışılmıştır. Tüm bunların nedeni hâkim sınıfların güç ve çıkar politikalarıdır. Bunun uygulayıcısı Erdoğan yönetimidir ve bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır. Öte yandan bugünün koşulları ülkemiz işçi ve emekçilerine, biz gençlere başka bir zorunluluk ortaya çıkartmıştır; egemenlerce ortaya atılan savaş ve baskı politikalarının önünün kesilmesi. Sadece savaş politikalarının işçi ve emekçilere yıkım getireceğini görmek, gençliğin geleceğinin karartıldığını idrak etmek bu koşullarda yeterli değildir. Aldatıcı, iki yüzlü politikaları bertaraf edip bölge kalıcı barışı, Türkiye’nin geleceği için demokrasiyi savunmak en acil görevdir.

ÖNCEKİ HABER

Evrim teorisi ODTÜ’de tartışıldı

SONRAKİ HABER

Hacamatçılar mı, bilim insanları mı haklı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa