18 Şubat 2018 00:53

Hayatta tek bir duygu olduğuna inanıyorum

Akademiyi bırakarak müziğe başlamış olan barış akademisyeni Mahmut Çınar ile akademisyenlikten müziğe kadar uzanan geniş bir yelpazede sohbet ettik.

Paylaş

İsmail AFACAN
İstanbul

Mahmut Çınar barış akademisyenlerinden. Uzun zamandır yürüttüğü akademisyenlik görevini idari süreçler, üniversite yönetiminin beklentileri ve öğrencilerin artan umutsuzluğu nedeniyle bıraktı. Amatör bir motivasyonla başladığı müziğine yeni şarkılar ekleyerek devam ediyor...  “Güz geçer”, “Eski bahar” “Geldin” “ Satır satır” şarkılarıyla hikayeler anlatıyor dinleyicisine... Biz de Mahmut Çınar’la akademisyenlikten müziğe kadar uzanan geniş bir yelpazede sohbet ettik. 

Yaklaşık bir yıldır Youtube üzerinden şarkılarınıza denk geliyoruz. Biraz geçmişinize baktığımda akademik bir kariyeriniz var. Bir istifa süreci yaşanmış ve akabinde müzik gelmiş... Bunlar paralel mi yaşandı yoksa akademisyenlik yaptığınız dönemde kafanızda böyle bir plan var mıydı? 
Böyle bir planım hiç olmadı. İstifa süreci hızlı ve aslında benim dışımda gelişen koşullarla oluştu. Akademisyenlik yaptığım 10 yıla yakın zamanın sonlarına doğru, tamamen amatör bir motivasyonla şarkı yapmaya başladım. Hatta yaptığım gerçek anlamda ilk şarkıyı, aynı dönemde aynı okulda meslektaşım ve arkadaşım olan ama ilk albümünü de o dönemlerde yayımlayan Sevgili Nilipek’e dinlettim ve sağ olsun, kırmayıp benimle birlikte söyledi o da. Arka arkaya şarkılar geldi derken, aynı amatör duyguyla, eşimle dostumla, elimizdeki koşullarda kaydettik. Derken başka bir tarafta Türkiye’de işler özellikle akademisyenler için başka bir seyir izlemeye başladı ve istifa ettim. Mahallem de olan Kuzguncuk’ta küçük bir kafe açtım. Sonra bir gün Pasaj Müzik yetkilileri bana ulaştı ve görüşmek istediklerini söylediler. Şarkılarımı dinlemişler. Görüştük ve ilk görüşmede birbirimizi anladığımızı hissettik. İşler bir anda başka bir boyut alıverdi.

Şarkılarınız daha çok duygusal parçalar. Sözleri size ait, ‘bağıran’ bir ton değil, dinlerken huzurlu geliyor. Sadece sözlerinize baktığımızda da sanki roman okuyormuş gibiyiz... Siz nasıl tanımlıyorsunuz müziğinizi...
Bu söylediklerinizi başka insanlardan, müziğine, şiirine, duruşuna çok inandığım insanlardan da duydum ve doğrusu iltifat olarak algılıyor, çok da mutlu oluyorum. Müziğimi henüz tanımlayamıyorum, bunun yıllarını müziğe, şarkı yapmaya vermiş, şarkı düşünmüş,  uğraşmış şarkıcılara ve müzisyenlere de haksızlık olacağını düşünüyorum şu anda. Ancak tam da sizin tasvir ettiğiniz bir şey yapmaya çalışıyorum. Bağırmadan, sakince hikaye anlatmak istiyorum yani. Bir şekilde sözlerim ve müziğim itibariyle alternatif bir yerde tanımlanıyorum sanırım lakin aslında adı “alternatif müzik” olarak daraltılan müziği çok bilmiyorum. Türküler benim ilk ve en önemli müzikal duyarlığımı oluşturdu. Arabeskle de yoğun bir mesaim oldu. Derken kentli bir müzikle tanıştım ve çok etkilendim. Bu arada cazdan klasik Türk müziğine, Arap müziğinden Batılı rock klasiklerine, ne bulduysam dinledim, bu konuda yoğun bir mesaim oldu diyebilirim. 

Mesela biraz Hüsnü Arkan, biraz Bülent Ortaçgil tınıları var gibi... 
Katılıyorum. Bu istediğim de bir şey. Ortaçgil müziğini dikkatli incelerseniz onun da aslında en başında Fransız şansonları ve 60’lı yılların Beatles, The Doors gibi gruplarının etkisiyle müzik yaptığını görürsünüz. Müzik evrensel ve doğada olan bir olgu evet, ancak hiçbirimiz gökten bir armoniyle inmiyoruz. Yaşamımızın melodisi etkiyle, dinlediklerimizle, hissettiklerimizle oluşuyor. Dahası tesadüf eseri ismini verdiğiniz her iki isim de hem çok çok sevdiğim hem de tanıştığım, ahbap olduğum, birlikte projeler yaptığım isimler ve şarkılarımın birkaçı doğrudan her ikisinin de şarkılarına nazire olarak yazdığım şarkılar.

Kliplerinizin yayımlanma tarihlerine baktım. Tabii birbirinden farklı zamanlarda yazılmış da olabilir ama “Güz Geçer” ve “Eski Bahar” şarkısı bir ayrılık şarkısı, acı hissediliyor, sanki birbirlerinin de devamı gibi duruyor. Ama bir süre sonra gelen “Geldin” bambaşka bir havada ve davetkar bir tarafı da var. Nasıl oluşuyor bu besteler?
Tuhaf bir şey söyleyeceğim biliyorum ama ben aslında hayatta tek bir duygu olduğuna inanıyorum. Hissettiklerimiz, aynı duygunun sonsuz başka köşeleri gibi geliyor. Aşk heyecanıyla ayrılık acısı, nefretle sevgi en geniş tanımlarıyla mutlulukla mutsuzluk aslında aynı derinliğin çocukları. Böyle bakınca bu şarkılar belki de hep aynı şeyi anlatıyor aslında. Ben de tabii yaşadıklarımı tek bir öyküde yazıyorum. Bunun samimiyet olduğuna inanıyorum. Tabii sadece yaşadıklarını yazanlar samimidir de demiyorum. Çok beğendiğim, çok etkilendiğim bazı şarkıların mekanik olarak yazıldığını biliyorum. Hatta bu aralar, içinde duygu barındırmayan, çok gündelik bir şeyi anlatan bir şarkının nasıl yazılabileceğini düşünüyorum.

Peki, bu şarkılar klipler, yakında bir albüm ya da konserler vs. olacak mı? 
Başladık. 25 Ocak’ta ilk konserimizi Kuzguncuk Sanat Tiyatrosunda verdik. İnanılmaz bir enerjiydi, benim için müthiş bir akşamdı. Bu konserin ardından bir anda teklifler gelmeye başladı. Şimdi süreci doğru bir şekilde yönetebilmek için teklifleri değerlendiriyoruz. Sanıyorum en geç mayıs ayında da albümüm yayınlanacak. 

AKADEMİNİN BENDEKİ KARŞILIĞI GERÇEKLERLE UYUŞMADI

Kafanızın bozulduğu bir dönem akademisyenlikten istifa ettiğinizi öğrendik. Barış imzacısısınız. Neden yaşandı bu süreç.
Tam olarak “Kafam bozulduğu için” istifa etmedim. Bir süredir akademinin bendeki karşılığıyla gerçek koşullar uyuşmuyordu. Ders vermeyi hep sevdim lakin idari süreçler, üniversite yönetimlerinin beklentileri ve öğrencilerin giderek derinleşen umutsuzluğu beni yordu. 2016’nın başında bir barış akademisyeni olarak hedef alınan bir grubun da parçası oldum. Tüm bunlar üst üste gelince koşullarımı değerlendirip istifa ettim.

Bireysel olarak akademik çalışmalarınızı sürdürüyor musunuz? 
Okumak ve not almak dışında sivil toplum örgütlerinin projelerine danışmanlık yaparak, özellikle ayrımcılık ve nefret söylemi konularında davet edildiğim yerlerde konuşarak, medyaya bu konularda sık sık görüş vererek ve özellikle bu konularda çalışan, bana danışan insanlara destek olmaya çalışarak sürdürüyorum diyebilirim. 

Bunun dışında akademik olmasa bile pek de uzak olmayan iki önemli işim var. Biri yakında yayımlanacak olan, Bülent Ortaçgil üzerine hazırladığım bir kitap, diğeri de bu yıl üçüncüsü gerçekleştirilecek ve danışmanlığını, editörlüğünü paylaştığım Uluslararası İzmir Edebiyat Festivali. Bunlar editörlüğü, yazmayı çizmeyi ve bilgi toplamayı gerektiriyor. Ayrıca ara ara Evrensel’in de dahil olduğu çeşitli medya kuruluşlarına yazıyorum.

MEDYA NEFRET SÖYLEMİNİ PEKİŞTİRİYOR

Sizin alanınız hem de bizim alanımız olduğu için soralım; barış imzacısı akademisyenlerdensiniz. Diğer uzmanlık alanınız da medya ve savaş söylemi. Sermaye medyasının savaş çığırtkanlığını akademisyen gözüyle nasıl değerlendirirsiniz?    
Bu konuda hem akademik hem de medya düzeyinde epeyce yazıp çizdim. Onlara ekleyeceğim pek bir şey yok. Ancak özetle, büyük bir kriz dönemi yaşıyor olduğumuzu, bu dönemde nefret ve düşmanlık içeren söylemlerin geriye dönülemez biçimde toplumsal yaralar açtığını ve siyasi iktidara yaranmak zorunda olan medyanın bu söylemleri pekiştirdiğini söylemem sanırım yeterli olacaktır.

MÜZİK SÖZÜNÜ ETTİĞİM HER ŞEYİN İÇİNDE VAR

Biraz da Mahmut Çınar’ın günlük yaşantısından ve projelerinden bahsedelim. Elinizde gitarınızla sürekli şarkı söyleyip beste mi yapıyorsunuz? 
Aslında hayır. Hatta müzik kariyerim başladığından beri elime gitarı daha az alıyorum diyebilirim. İlk birkaç şarkım biraz da tesadüfle ortaya çıktı. Aklımdaki kimi sözler, belki aklımda olan melodilerle dilimden dökülüverdi. “Güz Geçer”le birlikte ise yine duygularımı, hissettiklerimi daha bilinçli bir şekilde formüle ettim sanıyorum. Bu kez gitarı elime en son süreçte, sanıyorum bir on dakikalığına aldım ve şarkının demosunu kaydedip takipçilerimle paylaştım. Gitarla ilişkim böyle bilinçli ve sınırlı bir bağlamda ilerliyor çünkü iyi bir gitarist de değilim. 

Gündelik hayatıma gelince, bir süredir en önemli şey bebeğimiz. 7 aylık oldu ve ben aslında tüm zamanımı ona vermeye çalışıyorum. Onun dışında ev erkekliği yapıyorum diyebilirim. Bunlar dışında bir zamanım olursa genelde stüdyoda müzisyen dostlarımla geçiriyorum. Tabii müzik bu sözünü ettiğim her şeyin içinde var. Tanıyanlar hep aynı şeyi söyler, ben durmadan şarkı mırıldanırım. Bu mırıldanmalar arasında bir söz, bir melodi bana şarkı olacakmış gibi gelirse oturup not ediyorum. Bunun dışında yaptığım ve para kazandığım başka işler var, neyse ki hepsi evden çalışabileceğim işler.

ÖNCEKİ HABER

'IŞİD'in 5 numarası Türkiye'de yakalandı' 

SONRAKİ HABER

'Artık bıçağın kemiğe dayandığını gösterir'

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa