Türkiye, Afrin’de kazanabilir mi?
Türkiye'nin yürüttüğü Afrin operasyonu Arap basınında nasıl yankı buluyor? İşte Arap coğrafyasında geçen hafta...
Suriye’deki gelişmeler dünya gündeminin merkezinde yer almaya devam ediyor. Türkiye konusunda en çok takip edilen akademisyen Muhammed Nureddin, Türkiye’nin kısa sürede Afrin’de bir başarı kazanamayacağını ileri sürdü. Nureddin, Türkiye’nin başarı kazanamayacak olmasını üç sebebe bağladı.
Al Kuds al Arabi gazetesi, baş yazısında, AKP Hükümeti ile Amerika arasındaki ilişkileri; “Amerika ve Türkiye; şişenin tıkanık ağzından çıkma çabası” başlığıyla duyurdu.
Türkiye’yi yakından izleyen Filistinli Gazeteci Abdulbari Atwan, Amerika’nın ilk defa Rus askeri öldürdüğüne dikkat çekti
Suudi Arabistan basınının amiral gemisi Şark’ul Awsat gazetesi ise Türkiye’nin konumunu değerlendirdi. Sürecin bir dünya savaşına doğru gittiğini iddia etti.
AFRİN VE TÜRKİYE-AMERİKA İLİŞKİLERİ
Muhammed NUREDDİN
el Haliç
ÜÇ gün sonra 20 ocak 2018’de başlayan Türkiye’nin Afrin operasyonun üzerinden bir ay geçmiş olacak. Bütün bu süreçten sonra gözlemcilerin görüşü, Türk ordusunun ve YPG’ye karşı beraber savaştığı silahlı grupların büyük bir ilerleme sağlamadığı yönünde. (Gelişmeler) Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sürecin hızla sona ereceği yönündeki umudunu yansıtmıyor.
Birçok sebep operasyonu ve senaryoyu etkiliyor.
1. Afrin’in bazı bölgelerinin genel jeopolitik yapısı Türk ordusunun görevini zorlaştırıyor.
2. Türk ordusu Afrin’de alışık olmadığı ve daha önce gerçekleştirmediği kent savaşına girmekten korkuyor. Dolayısıyla savaş o merhaleye vardığında yapabileceklerini keşfetmek için büyük bir dikkatle hareket ediyor.
3. Kürt savaşçıların ve onlara yardımcı olan grupların, Türk ordusuna en büyük zararı verecek şekilde organize olması. Bu, yalnızca yapılan tahkimatın doğasının ve muhtemel direnç yöntemlerinin sonucu değildir. Aynı zamanda Kürtlerin (Suriye, Irak ve nerede olursa olsun) 1923’ten beri Cumhuriyet dönemi boyunca ve bugün de acımasız davranan Türk Devletine karşı meydan okuma ruhundan kaynaklanıyor.
Fakat Türk ordusunun Afrin’de ilerlemesi veya yavaşlaması sadece sahayla ilgili değildir. Bu alanda siyasi koşullar da rol oynamaktadır. Başlangıçta operasyona uluslararası tepkiler utangaçça yapılsa da sonrasında sesler yükselmeye başladı. Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron operasyonun “sınır güvenliğinin korunmasından işgale” dönüştüğü uyarısında bulundu. İran’da daha sonra Türkiye’ye operasyonu durdurma ve yeniden gözden geçirme çağrısı yaptı. Çağrı, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Tahran’ı ziyaret etmesiyle durumun tartışılmasına neden oldu.
Çok sayıda sivilin öldüğü, hastanelerin ve su depolarının bombalandığı ve Kürt savaşçıların cesetlerinin kötü muamele haberleri nedeniyle Türkiye’nin dünya kamuoyundaki imajı iyi değil.
Ülke içinde başlangıçta ulusal sebeplerden dolayı operasyonu destekleyen güçler; Türk ordusuyla beraber hareket eden Türk olmayan unsurlara karşı çıkıyorlar. Aynı şekilde şuana kadar ölen Türk askeri sayısı az değildir. Otuzdan fazla asker öldü, iki tane helikopter düştü. Bu faktörler operasyonu yavaşlatıyor lakin başarıya ulaşacağı veya ulaşmayacağı anlamına gelmiyor. Sürprizlerle karşılaşıp karşılaşmayacağımızı ve savaşın doğasının hangi şartlara evrileceğini zaman gösterecek.
RUSYA SAHA DESTEĞİ VERİYOR
Sadece Rusya operasyon için siyasi ve saha desteği sağlıyor.
Türk uçaklarının güvenli bir şekilde Afrin üzerinde uçmasına izin verdi. Uçakların füzelerle düşürülmemesi için Şam’a baskı yaptı. Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türklerin güvenliğini korumak için onların taleplerini anlama çağrısında bulundu.
Bu istisna dışında Türkiye’nin operasyonu dışardan, özellikle Batıdan ve ABD’den desteklenmiyor. Afrin Operasyonunu yürüten Ankara, Menbic’i Kürtlerden temizlemek için saldırıya geçeceği tehdidinde bulunuyor. Burada askerleri ve üssü olan ABD ile çatışması anlamına geliyor.
Türk yetkililerin Menbic ve Doğu Suriye ile ilgili sık sık atıfta bulunmaları Türkiye’nin asıl savaşının başlamadığını gösteriyor. Afrin deki savaş, Menbic’te Kürtlerden önce ABD ile gireceği savaşın ilk istasyonu. Bu durum bizi, “Türkiye’nin Suriye’de herhangi bir taraftan önce sorununun ABD ile olduğunu” söylemeye itiyor. Bu sorunun devam etmesi Türkiye’nin Ortadoğu siyasetindeki karışıklığı ve karmaşayı açıklamaktadır. Türk-Amerikan ilişkilerinde bir düzelme yaşanması durumunda bölgesel sorunlar farklı bir yön alacaktır.
SURİYE’DE ‘SAVAŞIN KIVILCIMI’ BİR SÖZE BAKIYOR
Sali KALLAB
Şark’ul Awsat*
Suriye; ilki Rus ‘Sukhoi 5’, ikincisi Amerikan F16’sı ve diğerleri Amerikan yapımı Türk uçakları olmak üzere 4 uçağın düşürülmesine tanıklık ediyor. Bir de insansız İran uçağı var.
Tüm bunlar çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşiyor. Bu demek oluyor ki bu ülkedeki çekişme, uluslararası bir niteliğe bürünmeye başladı ve bu çekişmeye daha ilk zamanlarda müdahil olan Türkiye, İran ve İsrail gibi bölgesel devletler, yükseliş göstereceği aşikâr olan Rusya ve Amerika arasındaki varoluşsal bir karşılaşma için yerel araçlar ve cepheler olmaktan öteye geçemiyor. Bu durum Çin, Fransa, İngiltere ve bazı AB ülkeleri gibi büyük devletleri de bölgeye çekecektir.
Burada garip olan, PKK’nin korkusundan Rusya’nın kucağına atlayıp kendisi ve ülkesi için herhangi bir devletten çok daha tehlikeli olan İran ile işbirliği yapan Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Suriye’nin uluslararası çekişmeye açık bir meydana dönüştüğünü; ülkesinin Akdeniz enerji kaynaklarında bir payı olsa bile tüm yumurtalarını Rusya’nın sepetine koymasının, Türkiye’nin yularını İranlılara teslim etmesinin ve Amerikalıların tüm ‘şahinleri’ içeren mevcut yönetimde Amerika’nın bütün gücüyle Ortadoğu’ya yöneldiğini anlamasının kendisinin aleyhine olduğunu idrak edememesidir.
Hakikat ve olan biten bu. Bunun içindir ki Suriye krizi, bölgesel bir krizden uluslararası bir krize dönüştü. Bu sadece yeni bir soğuk savaş değil aynı zamanda sıcak bir savaş. Hedef Akdeniz’deki enerji kaynaklarına ek olarak tüm güçle Ortadoğu’ya dönmek, İran’ın bölgede genişlemesine etkili bir şekilde son vermek ve kimsenin ‘gerçek anlamda’ güvenliğini tehdit etmediği ama tamamının olmasa da uzak yakın birçok Arap devletinin güvenliğini tehdit eden İsrail’in emniyetini güvence altına almaktır. Buna karşılık Suriye krizini çözmek için Arapların tüm arabuluculuk çabaları başarısız olmuştur. Zira bu kriz ilk olarak bölgesel bir krize dönüştü daha sonra da uluslararası bir boyut kazandı. İran’ın Suriye’ye olan ve doğrudan bir işgal biçimini alan müdahalesi, bu krize yönelik ulusal manada bir Arap çözümü çabalarını boşa çıkardı. Bu, zaman içerisinde tıpkı İran’ınki gibi bir işgal biçimi alan Türkiye müdahalesi için de geçerlidir.
Geçtiğimiz Cumartesi günü İsrailliler ve İranlılar arasında yaşananlar, bölgeyi tamamen uluslararası bir çatışmaya götürebilecek yeni bir aşamanın başlangıcı oldu. Bu durum, 1956 yılındaki Süveyş Savaşı’nın (Mısır’a karşı üçlü saldırı) ardından Amerika ve Sovyetler Birliği arasında yaşananları anımsatıyor. Bunun için tüm bunlara dayanarak açıkça söylenebilir ki Suriye’deki kriz, artık ne rejim ve muhalifler arasındaki bir iç kriz ne İran ve İsrail arasındaki bölgesel bir krizdir. Ne de Türkiye ve öncelikle PKK’yi daha sonra ‘demokratik Suriye’yi temsil eden Kürtler arasında bir krizdir. Bu son çatışmanın ardından bu kriz, Amerika ve Rusya arasında uluslararası bir kriz haline geldi ve İsraillileri Amerika’ya İranlıları da Rusya’ya katacak. Bölgenin tamamı bunun bedelini pahalıya ödeyecek. Suriye’nin ödeyeceği bedel ise egemenlik sahibi bir devlet olmaktan çıkıp mezhepsel ve etnik olarak birbirlerine rakip devletçiklere bölünmek olacaktır.
*Şark’ul Awsat’ın Türkçe sitesinden kısaltarak alınmıştır.
SURİYE’DEKİ GELİŞMELER VE İHTİMALLER
Abdulbari ATWAN
Rai al youm
Katar’ın doğalgaz boru hattı, yedi sene önce Suriye’de savaş patlamasının ana nedenlerinden biri oldu. Doğu Fırat’taki petrol ve gaz alanları nedeniyle savaşın bir dünya savaşına dönüşmesi uzak bir ihtimal değil. Ve özellikle Deyrizor şehri.
Bir hafta içinde dört uçak Suriye hava sahasında düştü. İlki Suriye-Rus füzesiyle düşürülen İsrail uçağıydı. İkincisi Amerika’nın omuza taşınan füzeyle düşürülen Rus uçağı. Üçüncüsü İsrail füzeleri tarafından yakalanan İran insansız hava uçağı. Dördüncüsü de Afrin’in kuzey batısında düşürülen Türkiye helikopterleri. Suriye hava sahası, aralarında iki süper güç olan Amerika ve Rusya’nın olduğu en az altı ülkenin uçaklarıyla dolu.
Perşembe günü Rus Dışişleri Bakanlığı, Maria Zaharova’nın dilinden Deyrizor’da beş Rus vatandaşının Amerikan füzeleriyle öldüğünü itiraf etti. Bu durum Suriye’de savaş başladığı andan bu yana ilk defa Ruslar, Washington tarafından desteklenen silahlı gruplar tarafından değil Amerikalılar tarafından katledildi.
Bayan Zaharova tabi ki liderinin isteğiyle Rus ölülerinin sayısını arttıran Amerikan basınına cevap vermek için medyaya çıkmak zorunda kaldı. Belirgin bir ses tonuyla ölülerin 400, 200, 100 değil ve hatta on değil sadece beş olduğunu ifade etti. Tehlike sayıya değil Suriye topraklarındaki iki süper gücün savaşa etkisine dayanmaktadır. Önümüzdeki günlerde çatışmalar doğrudan çatışmaya dönüşebilir. Sonuç aynı ve unutmamalıyız ki ilk savaş Avusturya veliaht prensine suikasttan dolayı patlak verdi.