Sendikacılar: Böyle kararları darbe dönemlerinde çok gördük
Altan kardeşler ve Ilıcak'a verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını değerlendiren TGS ve DİSK Basın-İş başkanları 'hukuk skandalı' yorumu yaptı
Gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakıldığı gün Ahmet Altan, Mehmet Altan ve Nazlı Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesini “hukuk skandalı” şeklinde yorumlayan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Genel Başkanı Gökhan Durmuş ve DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, bu karanlık dönemleri darbe dönemlerinde gördüklerini belirtti.
Gökhan Durmuş, cezaevlerindeki gazeteciler konusunda cuma günü verilen iki ayrı kararın Türkiye hukuk sisteminin kararlarını siyasi olarak verdiğini kanıtladığını ifade etti. Durmuş, “Bir yıl önce ajanlık suçlamasıyla gözaltına alınarak tutuklanan Deniz Yücel, iddianame dahi hazırlanmadan, mahkemeye çıkartılmadan özgürlüğünden mahrum bırakıldı. Deniz, Türkiye ile Almanya hükümetleri arasındaki gerginlik nedeniyle tutuldu. Yücel’in Başbakan Binali Yıldırım’ın ‘Yakında serbest kalacağına inanıyorum’ açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden serbest bırakılması ‘siyasi rehine’ olarak tutulduğunu kanıtı oldu” ifadelerini kullandı.
‘MAHKEMELER HUKUKA GÖRE KARAR VERMELİ’
Aynı gün gazeteciler Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildiğini hatırlatan Durmuş, şöyle konuştu: “Anayasa Mahkemesinin (AYM) daha bir ay kadar önce serbest bırakılmasını istediği Mehmet Altan’a ve benzer suçlamalarla tutuklu bulunan diğer gazetecilere ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesinin hukuk ile açıklanabilir bir tarafı yoktur. AYM’ye rağmen mahkemenin gazetecileri müebbet hapis cezası vermesi siyasi bir karardır. Mahkemelerin siyasi değil, hukuka göre karar vermesi gerekiyor.”
‘KARARLAR SKANDAL’
Yücel’in tutuklanmasını ve siyasetçiler ile iktidar yanlısı medya tarafından linç edildiğini hatırlatana Faruk Eren, Yücel’in tahliye edilmesini de “skandal” olarak nitelendirdi. Eren, “Aynı gün Altan kardeşler ile Nazlı Ilıcak’a ağırlaştırılmış müebbet verilmesi de skandalın bir devamıdır. Ülkede hukuk olmadığı için hukuk skandalı lafını da kullanmak istemiyorum, çünkü bunu çok karşılamıyor. Ülkede insanlar keyfi bir şekilde rehin alınıyor, birilerine gözdağı vermek için gazetecilere en ağır cezalar veriliyor. Durum o kadar vahim ki, ülkede idam cezası kalkmasa 3 gazeteciye idam verilmiş olacaktı. Tüm bunlar ülkenin baskıcı, totaliter bir güç tarafından yönetilmesi nedeniyle oluyor. Böyle keyfi kararların örneklerini 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül gibi askeri diktatörlük zamanlarında çok gördük” diye konuştu.
‘DAYANIŞMA BU KARANLIĞI DURDURACAK’
Yücel’in rehine olarak tutulduğunu, tüm dünyanın bunu gördüğünü dile getiren Eren, yaşanılan bu durumu Deniz Yücel’in kendisinin de “Kirli pazarlıkların parçası olmak istemiyorum” sözleriyle ifade ettiğini belirtti. Eren, “Deniz Yücel, siyasi bir hesapla içeri atıldı. Diğer gazeteciler de aynı şekilde. Bunun en kristalize örneği Cumhuriyet davası. Bugün kimse Ahmet Şık’ın, Murat Sabuncu’nun, Akın Atalay’ın hâlâ içeride tutulmasını açıklayamıyor. Diğer onlarca gazeteci için de bu durum böyledir. Mahkemelerin, birilerini bırakması ya da cezalandırması tamamen konjonktürel bir durum. Yani; duruma göre uygulanan bir hukuk var. Böyle giderse meslektaşlarımızın durumunu yine konjonktür belirleyecek. Ama böyle gitmeyeceğine inanıyorum. Tüm karamsarlığa rağmen dışarıda büyük bir direnç var. Henüz gözle görülmese bile derinden derine bir ırmak akıyor ve dayanışmayla mücadelenin, bu karanlığı durduracağına inanıyorum” dedi. (İstanbul/MA)