28 Şubat 2018 00:06

'Tek Kanatlı Bir Kuş'un kanadından Yaşar Kemal

Ayşegül Tözeren, 'Tek Kanatlı Bir Kuş' eserinden yola çıkarak Yaşar Kemal'in yazın dünyasını kaleme aldı.

Paylaş

Ayşegül TÖZEREN

Yaşar Kemal’in üçüncü ölüm yıl dönümünde İnce Memed’i, Yer Demir Gök Bakır’ı, Teneke’yi, Orta Direk’i, Ölmez Otu’nu, Yağmurcuk Kuşu’nu bir kez daha anımsıyoruz. Ancak bu ölümsüz romanların yanı sıra, yetmişlerde yazmaya başladığı, ölümünün ardından okurla buluşan romanellası “Tek Kanatlı Bir Kuş”u anımsamakla kalmamayı, sayfalarında bir kez daha kaybolmayı öneriyorum.

“Tek Kanatlı Bir Kuş”ta Posta Müdürü Remzi Bey ve eşi Melek Hanım tayin oldukları kasabaya doğru yola çıkarlar. Yaşar Kemal, tren yolculuğunda altmışların Anadolusu’nu canlı bir biçimde yansıtır. Remzi Bey ise yolun sonundaki kasabadan nedensiz bir biçimde çekinmektedir: “Remzi Bey tanımadığı insandan, tanımadığı yerden korkardı. Kim bilir, bir insanın iyilik mi kötülük mü, dostluk mu düşmanlık mı düşündüğünü şöyle yüzüne bakınca, kim bilir? Tanışmadan, konuşup görüşmeden bir insan korkuludur, başka bir şeydir. Yani herhangi bir şeydir. Konuşup görüşüncedir ki işte o zaman insan insan olur.”

KORKUNUN NEDENSİZLİĞİYLE YÜZLEŞİLİR

Tren yolculuğunun sonunda karşılarına çıkan İstasyon Şefi Laz Sadrettin, Remzi Bey’in korkularını besler. Kimsenin gitmediği bir kasabaya atandığını, bir an evvel Ankara’ya dönüp yeni atama talep etmesini söyler. Remzi Bey’in duyguları yeni kasabaya ilişkin olarak ikirciklidir. Eşiyle birlikte kasabaya yakın bir yerde konaklamaya başlarlar. Ama kasabaya yürüyüp girmek istemez, yakınlarını görmek için kasabaya girmek isteyen, Almanya’dan çıkıp gelmiş Zeliha Hanım, eşi Hüsam Bey ve oraların sakinlerinden Yanıkoğlu Hüseyin’le birlikte beklerler. Bu bekleyişte korkularıyla yüzleşirler. En çok da korkunun nedensizliğiyle. 

Bekleyiş sırasında Melek Hanım konuşur: “Bir kuş bile uçmuyor. Sahi Remzi biz buraya indik ineli hiçbir canlı gördük mü? Bir kuş, bir böcek, bir kurbağa, bir sinek... Ne tuhaf ikimizden başka bir canlı yok.” Issızlığı anlatan “Kuş uçmaz, kervan geçmez” deyimine gönderme yapan bu sözler, sayfalar ilerledikçe okurun karşılaşacağı bir sürprize de hazırlıktır. Kasabaya yaklaşanlara göre, kasaba kuş uçmaz, kervan geçmez değildir, sadece kuşlar vardır orada: “Bu kasabanın insanları bu kuşlar. Hiç insan yok.” 

‘BEN HEP KORKUDAN KORKTUM’

Kuşların istila ettiği bir kasaba mıdır, yoksa farklı bir nedenle mi insanların uğramadığı bir yerdir, metnin sonunda ortaya çıkar. Ancak metin boyunca, korku ve endişe ile yüzleşilir. Korku kültürü ile… Kasabaya giremeyenler arasında korku salgın bir hastalık gibi yayılırken, korku ile zihni işgal olanlarda, aklın devre dışı kaldığı, iradeleriyle hareket edemedikleri, kaderci bir biçimde, otoriteye göre tavır aldıkları görülür. Erk her neyse… Yaşar Kemal de, ölümünden sonra yayımlanan “Tek Kanatlı Bir Kuş” kitabıyla kendisinden sonraki kuşaklara göz kırpmaktadır: “Ben hep korkudan korktum. Korkudan çok korktum. Roman yazdığım zaman içimde bir korku istemezdim. O yüzden bu kitapta da korkuyu anlattım. Kayseri’de askerlik yaptığım kasabanın üzerinde büyük bir taş vardı ve bütün kasaba bu taşın üzerlerine düşeceğinden korkuyor, taşı üzerilerine düşmesin diye demir zincirlerle bağlıyorlardı. Madem korkuyorsunuz o zaman çekin gidin derdim. Seneler senesi bu korkuyu yazmak istedim”

SEVİNCİN, SEVGİNİN, COŞKUNUN YAZARIDIR

Yaşar Kemal seneler senesi korkuyu yazmak ister ve yazar da… Korku kültürünün hakim olduğu her zamana açılan bir geniş zaman kipinde. Ama Yaşar Kemal, asıl, sevincin, sevginin, coşkunun yazarıdır:

“Ben sevgiden, sevinçten söz açmak istemez miyim, delice, çılgınca, içim taşa taşa, bir sevinçten söz açmak istemez miyim? Ben sevinçli adamım. Bu dünya böyle olmasa, böyle kara, karanlık olmasa, ben sevinçten taşar coşardım. Yaradılışım karanlıktan çok aydınlığa, acıdan çok sevince… Ne çare, ne çare ki sevinmek gelmiyor elimden… Dostluktan söz açmak, ne güzel. Bir dostum var. Sıcacık eli var. Sevgi dolu gözleri var. Ne güzel yalansız, salt sevgi dolu bir insan eli sıkmak. Sıcacık, sıcacık… Ben deli olurum, insanlar karanlık karanlık, kuşkulu baktıkça bana… Bütün insanlar kuşkusuz, korkusuz, çıkar düşünmeden, düşmanlık geçirmeden içlerinden baksalar birbirlerine… İnsan, ne olur biliyor musunuz, sıcacık bir bahar güneşinin bahtiyarlığında duyar kendisini… Bahar güneşinde bir sevinç içinde gerinir. İnsan bir bahar çiçeği temizliğinde olur.”

Yaşar Kemal insana ait her ne varsa, edebiyata taşır… Karanlığı, korkunun çağını, tren yolculuklarını, yoksulları, memurları, köylüleri, bir bahar çiçeğinin coşkusunu… 

O, bu yüzden ülkenin şirazesidir. 

ÖNCEKİ HABER

Bir destan yazarı nasıl destanlaşır?

SONRAKİ HABER

TÜGVA şimdi de hadis çizimi istiyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa