2 yıldır ilaç bulmak için fellik fellik eczane geziyorum
Kanser hastası bir sağlık emekçisi, kanser hikayesini ve yaşadıklarını Evrensel'e yazdı.
Sağlık emekçisi
26 Şubat pazartesi tarihli Evrensel gazetesini elime aldığımda “kanser ilaçları” haberini okuduktan sonda ben de kendi kanser hikayemi ve yaşadıklarımı yazmaya karar vermiştim.
Fakat önce aşağıdaki “atanamayan öğretmenin” iş cinayetine, sonra çocuk istismarı haberine, daha sonra da bir pancar üreticisinin kızı olarak algıda seçicilik yaptığım şeker fabrikalarının satışına gözüm takıldı. Dolayısıyla elime kalemi almam biraz zaman aldı tabii.
2.5 yıl önce kadınlara “kadın kanserleri farkındalık eğitimleri” veren bir hemşire olarak mememde bir kitle fark etmiştim. İzleyen günlerde tetkikler, filmler en sonunda da biyopsi yapılarak tanı konmuştu. O dönemde dikkatimi çeken durum, ben sadece tanı konulması sürecini aynı zamanda da sağlıkçı olduğum için 1 ayda tamamlayabilmiştim. Çevreme bakınca bu sürecin diğer insanlarda kaç aya varabileceğini tahmin bile etmek istememiştim. Çok üzülmüştüm. Çünkü kanser, zamanla yarışır. Hatta sadece sağlıkçı olmam değildi süreci kısaltan, aynı zamanda sağlık sendikasında (SES) örgütlü olmam ve arkadaşlarımın benim için elinden geleni yapmasıydı.
Yine o günlerde başka hastanede bir hemşire arkadaşın tanı koyma süreci beni çok etkilemişti; biyopsi alınıyor fakat kitleye girilemediği için temiz çıktı deniyor, aradan 6 ay gibi bir süre geçtikten sonra hemşire arkadaşım kitleden endişe ederek ameliyat oluyor. Sonuçta patolojiye gittiğinde meme kanseri olduğunu öğreniyor irkilerek. Düşünün daha tanı koymadayız!..
Sonrasında sadece kanser hastalarına çekilen PET filmi lazım. Çabuk çekilsin dersen 200 TL ödemen gerek, değilse öbür ay belki çektirebilirsin. Doktorun kapısında bekliyorsun hem 20 yıllık sağlıkçısın, hem 20 yıldır vergi prim ödüyorsun, hem de doktoru görebilmen için 100 TL ödüyorsun. Sırada bekleyen Balıkesirli bir amca var mide kanseri, acılı gözlerimiz birleşiyor. “Kızım” diyor, “Sağlık parasızlık dinlemiyor. Tarlamı satıp geldim. 400-500 liran yoksa hocaları göremezsin, çıraklar bakar sana.”
İnsanın ağırına gidiyor yıllarca sağlık hizmeti ver, sonra bunları yaşa, dokunuyor.
Neyse uzatmayayım, aslında yazacak şey çok, hissedilen duygular ağır...
Ameliyat olacaksın, yatış yapmışsın, çıktıktan sonra yatacak yerin yok(!) Bir büyükşehir, uluşehir Bursa’nın üniversite hastanesi... Yakın serviste sendikalı arkadaşım, “Bizim servise alırız seni, ben bakarım” diyor. Film gibi ya.... Düşünün ben 20 yıllık sağlıkçıyım, çevrem, örgütüm var, diğer hastaları düşünemiyorum.
Neyse sonrasında 4-6 kür kemoterapi almam gerekiyor. Onkolog diyor “İstersen bir test var, kemoterapi almayabiliyorsun.” Yalnız bu test yurt dışında yapılıyor, SGK ödemiyor. “Kaç lira?” yani “Kaç bin dolar?” 3 bin dolar. Gözlerimde dolar işareti çakıyor birden. Çizgi filmdeki Donald Amca gibi. Bir an öylece kalıyorsun. 4-6 kez kemoterapi alıp tüm vücut sisteminin çökmesi mi, saçsızlığını kirpiksizliğini henüz seni tam anlamayacak çocuğuna açıklamak mı? Yoksa aynalardan her gün biraz daha uzaklaşmak mı? Neyse ki memurum, 10 bin üstünde kredi çekebiliyorum, ne seviniyorum ama!.. Kemoterapi almamak, müthiş, parayla ölçemiyorsun bile...
Uzatmayayım ama onlar uzatıyor, 5 yıl her gün aynı hapı yutman gerekiyor, aynı zamanda göbeğinden devasa kalınlıkta bir iğne yapılıyor. Başta 3’er aylık alıyorum, ilaç raporlu ama her doktora gelişte katkı payı canımı sıkıyor. O da bir şey değilmiş. Son 2 yıldır da ilaç bulmak için fellik fellik eczane geziyorum. Piyasaya çok az sürülüyor ve sadece 1 aylık veriliyor. BİMER’e, CİMER’e dilekçe yazıyorum, gelen cevap “Aradığınız Tamoxifen adlı ilaç eczanelerde bulunuyor.” Bulunuyor ama sen gel de bana sor, nasıl bulunuyor, stresi hiç sevmeyen kanser hastasını nasıl stres havuzuna atıyorsun.
Haberdeki türde kanser olmadığıma sevinsem mi, üzülsem mi... karmakarışık oluyorum. Kansere inat, kanser eden bu şartlara inat yine de gülümse, asla vazgeçme, mücadele et diyorum kendi kendime.