Mavi koy
'Sonsuzu yazmak istiyorsan -sonsuza ulaşmak demektir bu da- dolma kalemindeki mürekkebi, kurşun kalemindeki karbonu yitirmeyeceksin. Sonsuza kadar.'
![Mavi koy](https://www.evrensel.net/upload/dosya/104061.jpg)
Adnan ÖZYALÇINER
KUM SAATİ
Eskiden beri kum saatinin iki eşit kabı arasındaki dar geçitten süzülen kum tanelerinin sürekli akarak zamanı belirlediği sanılır. Artıp eksilmeden durmaksızın akıp duran bir avuç kumun zamanı değiştirmediği, yalnızca kendi akışını yenilediği görmezlikten gelinemez artık.
EDEBİYAT
Edebiyattır düşü gerçeğe, gerçeği düşe dönüştüren; insanı insan yapan.
DOĞA
Doğadır ölümsüz olan; yok olduğunu, yitip gittiğini sandığımız her şeyi yeniden yaşatacak olan.
BİZİM ELİMİZDE
Doğanın gecesiyle karanlığı, gündüzüyle aydınlığı karıştırmamak gerek. Aydınlığı da, karanlığı da yaratan bizleriz. Geceyle gündüzün tadını çıkarabilmek de bizim elimizde.
NE DİYOR?
- Ne diyorsun?
- Hiçbir şey!
- Ne demiyorsun?
- Her şey!
KOKUSUZ
Güller gül kokmuyor; güneş yerine ateşin kavurduğu, yağmur yerine şarapnel parçalarının savrulduğu topraklarda...
TREN YOLU
Tren üstüne bindirildiği rayı izler. Ray nereye giderse oraya gider, nereye dönüyorsa oraya döner, hangi makas geçit veriyorsa o makastan geçer. Üstünde kayıp gittiği rayın onu döşeyenlerin emrinde olduğunu bilmeden, bilemeden.
YAĞMUR
Yağmur yağıyor gölün üstüne. Kirli ağaçların tepesinden, sarartık otların arasından, gölün sığlığında suya batıp çıkan kuşların üstüne. Havalanmasınlar diye...
DURGUNLUK
Bir süredir iki kişi, üç kişi bir araya geldik mi hemen duruyoruz cep telefonlarımızı çıkarıp. Yolda, belde, kentte, kasabada, köyde, nerede olursak olalım yaşamın en civcivli yerinde durup sessiz, sözsüz, suspus dikilerek birbirimize gülümseyen fotoğraflarımızı çekiyoruz. Eskiden “askerlik hatırası” dediğimiz cinsten. Hazırolda. Dimdik. Taş kesilerek. Yalnızsak kendi kendimize gülerek durup öz çekim yapıyoruz.
Uzun süredir bir durgunluğu yaşıyor ülkemiz. Bundan mıdır?
KİTAP FUARINDA
Kitapları kucaklamış çocuğunu kucaklar gibi. İki yanına sallanarak, yükünün ağırlığıyla yürürken kitaplarına bakıyor. Göğsüne bastırıyor emzirircesine. Sevecenlikle gülümseyerek.
MOLA
Yoldan geldim, yola gidiyorum. Hep aynı yoldayım. Mola yeri yok. Olsaydı yukarı, aşağı, öne, arkaya, sağa, sola başka bir yol bulunurdu.
SONSUZA KADAR
Sonsuzu yazmak istiyorsan -sonsuza ulaşmak demektir bu da- dolma kalemindeki mürekkebi, kurşun kalemindeki karbonu yitirmeyeceksin. Sonsuza kadar.
ERKEN BAHAR
Kimi ağaçlar çiçeğe durdu; bir süredir ılık giden havaların aldatıcılığında. Oysa kış bastırdı bastıracak. Erken baharı kırıp geçirerek. Aceleye yer bırakmadan.
MAVİ KOY
Gök mavi, deniz mavi, masmavi bir koydaymışım düşümde. Toprak yeşil, yemyeşil. Ortalık renk cümbüşü içinde baharla. Kışın karının, yağmurunun, fırtınaların bastırıldığı kalabalıkla iç içe. Masmavi bir koyda birlikte.
GEÇİT
Her sarp yolun sonunda bir geçit vardır. Doğa böyle bir yol çizmiştir. Ne var ki yollar öyle sarplaştı/sarplaştırdılar -kimileri bizim de elimizin değdiği olmuştur- geçit yerine uçuruma açılır oldu. O da bir geçit sayılır diyenler var. Aklını kullanabilirsen.
Evrensel'i Takip Et