20 Mart 2018 11:09

Maltepe Babil Kültür, Sanat ve Bilim Merkezinin “Postmodern Solculuğun Eleştirisi ya da Marksizm’in Güncelliği” başlıklı söyleşisinin konuğu Dr. Arif Koşar oldu. Söyleşide 1970’lerden itibaren beliren, 1990’lı yıllarda güç kazanan yeni liberal dalganın “sol” ve muhalif kesimler üzerindeki etkileri, dünya ve Türkiye’deki yansımaları üzerinde duruldu. Koşar, bu etkinin dünyada çeşitli ülkelerde “yeşil” partiler, dünya sosyal forumları, alternatif küreselleşme hareketleri, otonomcular, ekolojik anarşizm, yükselen kimlik hareketleri ve bunların programlarında karşılık bulduğunu ifade etti. Koşar, Türkiye için ise “Sol liberal entellektüellerde ve daha çok Birikim dergisi çevresinde ifadesini bulan ‘demokrasicilik’, ‘yetmez ama evetçilik’, küreselleşmecilik, sol içerisinde bir dönem popüler olan yumuşak bir Troçkizm ile birleşmiş Avrupa Birlikçilik, daha çok Kürt ulusal hareketinde etkisini gösteren “radikal demokrasi” ve liberal anarşizm gibi karşılıklar buldu” değerlendirmesinde bulundu. 

LİBERAL VİRÜS

SSCB’de kapitalist restorasyon sürecinin dağılma ve açık kapitalist biçimlere geçişle sonuçlanmasının sol ve muhalif toplumsal kesimlerde kimi yanılsamalara yol açtığını belirten Koşar, “Dönemin küreselleşme ve Yeni Dünya Düzeni propagandası ile birleşince az çok muhalif kesimlerde iki ‘liberal’ sonuç ortaya çıktı. Birincisi, kapitalist propagandanın dediği gibi; sosyalizmin başarılı olamayacağı ve kapitalizmin üstünlüğü ortaya çıktı, yapılabilecek tek şey kapitalizm içi iyileştirmelerdir. İkincisi, geçmiş sosyalizm devletçi, ulusalcı, baskıcı, ataerkil idi. İşçi sınıfı ve emekçilerinki de dahil ve her türlü iktidar baskıcıdır. Bu nedenle sosyalizm anlayışı terk edilmeli, ‘otonom’, ‘özerk’, ‘sivil topluma dayanan’ yeni bir komünizm kurulmalıydı. Kapitalizm ötesi bir arayış içinde olan kesimler içerisinde bu ikinci çağrı özellikle entelektüel alanda etkili oldu” dedi. 

Bu çağrının kimi toplumsal hareketlere refarans da verdiğini ifade eden Koşar şunları söyledi: “Örneğin Meksika’nın Chipas bölgesindeki Zapatistalar, 1994 yılında isyan hareketini başlattıktan kısa bir süre sonra, özerk bir yaşam alanı inşa etti. Ya da 2004 yılında Bolivya’da Aymara yerlilerinin kitlesel eylemleri ile özelleştirmelere karşı büyük bir mücadele verildi. Kentsel yaşama katılan yerliler, kararları oldukça demokratik bir biçimde alıyor, öz yönetimsel bir işleyiş kuruyor, kimi eğitim ve basit sağlık taramalarını organize ediyorlardı. Eva Morales bu harekete dayanarak devlet başkanı olmuştu. Yine Seattle, Cenova gibi kentlerdeki uluslararası zirvelere karşı alternatif küreselleşme hareketleri, yumuşatılmış bir anarşizm, devlet karşıtlığı ve radikal eylemlerle protestolar gerçekleştiriyorlardı.” 

RADİKAL SÖYLEM, KAPİTALİZM İÇİ PLATFORM

Bütün bu hareketlerin tüm ilerici nitelik ve radikal söylemlerine rağmen kapitalizm ötesi bir ufka ulaşamadığını belirten Koşar; “Evet, Bolivya’daki yerli örgütlenmeleri oldukça demokratikti, hatta komünal bir ilişki ağının tohumlarını da görmek mümkün. Ancak bu, maalesef sosyalizm ya da komünizm değildi. Herhangi ciddi bir üretim ve bu üretilenlerin paylaşılması söz konusu değildi. Ya da Zapatistalar oldukça demokratik bir işleyiş kurmalarına rağmen, esasen hâlâ yoksulluğun paylaşımına odaklı, dayanışmacı bir sınırı aşamıyordu. Bütün bu hareketlerin postmodern sol bir bakış açısıyla kuramsallaştırılmasındaki asıl sorun; üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin ortadan kaldırılması gerektiği ve bunun ancak bir emekçi iktidarı ile olabileceği gerçeğini göz ardı etmeleridir. Daha doğrusu geçmiş deneyimden ders çıkartmak adına bundan kaçınmalarıdır. Bu kaçınma da onların kapitalizm içi bir platforma hapsetmektedir” diye konuştu. Bu kuramsallaştırmaları Negri, Hardt ve Türkiye’deki kimi görüş ve akımlar üzerinden ele alarak konuşmasını sonlandıran Koşar, daha sonra “Negri, Sınıf ve Çokluk” ile “Maddi Olmayan Emek Teorisi: Kuramsal Bir Eleştiri” kitaplarını imzaladı. (İstanbul/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et