‘Meselemin futbol olduğunu anladım’
Vural Nasuhbeyoğlu, Elif Çongur’un 'Köşe Gönderinin Bir Metre Kadar Gerisi' kitabını yazdı.
Vural NASUHBEYOĞLU
Buz pateninden jimnastiğe, parkelerden yeşil sahalara hatta bazen Yeşilçam’a uzanan iyi ve güzelin peşinden koşan insanların hikayeleri... Sabonis’ten Drazen Petroviç’e, Nadia Comaneci’den Lefter’e, Metin Oktay’dan Muhammed Ali’ye, Baba Hakkı’ya iz bırakanlar, boşluğu doldurulamayanlar... Ya da 1948 Olimpiyat oyunlarında ülkemize ilk bronz madalyayı kazandıran Ruhi Sarıalp’ten Beşiktaş Hentbol Takımının Antrenörü Müfit Arın’a, ‘Halkın Takımı’ atkısı, Beşiktaş sevdası ile barışı haykırmak isterken Ankara’da katledilen Ata Önder Atabay’a, futboldan yüzmeye birçok dalda emek veren, hayatı Adana Demirspor olan Muharrem Gülergin’e, birçok Ermeni futbolcuyu yetiştiren Taksimspor’a bilinmesi gerekenler...
Elif Çongur’un “Köşe Gönderinin Bir Metre Kadar Gerisi” kitabını okurken, sporun ille de futbolun o büyülü dünyasıyla karşılaşıyorsunuz. Kitap, Çongur’un anılardan, yaşanmışlıklardan, tanıklıklardan süzülen anlatımıyla, okuyanı sarıp sarmalıyor. Öyle sahi öyle içten...
SENE 1988, GÜNLERDEN O ACAYİP ÇARŞAMBA
Sene 1988. Galatasaray’ın 3-0’ın rövanşında Neuchatel Xamax’ı 5-0 yenerek elediği o çarşamba günü, futbol, küçük Elif için dönüm noktası hatta hayatın ta kendisi oluyor. Elif Çongur, futbolla bir daha kopmayacak olan ilişkisini yaratan o günü şu cümlelerle anlatıyor: “Ben, o acayip çarşamba günü, meselemin futbol olduğunu anladım. Futbolun bizzat kendisini, duygusunu ve beni mutlu etme halini, her türlü taraftarlık duygusundan azade sevebildiğimi gördüm. Erken vazgeçmedim. Sonuna kadar gitmeden dönmedim. Ama başarının kendisinden çok, mutlulukla ilişkisine vuruldum. Bunları o gün Galatasaray’dan ve Mustafa Denizli’den öğrendim.”
Zaten bu ‘her türlü taraftarlık duygusundan’ azade yazdıklarına bakınca, Elif Çongur’un hangi takıma gönül verdiğini anlayamıyorsunuz. Onu da ben söyleyeyim; spor adamı da olan babası gibi Fenerbahçeli.
SAHALARDA GÖRMEK İSTEDİĞİMİZ HAREKETLER
Elif Çongur, kitapta kendi deyimiyle ‘Sporun bu ruhunu geri çağıran’ örnekleri hatırlatıyor bize. İşte Lefter Küçükandonyadis’in uğurlanması. Sadece Fenerbahçe’nin değil futbola gönül veren herkesin hatta onun zamanına yetişemeyenlerin bile sevdiği, saygı duyduğu büyük futbolcu Lefter’i Çongur, bugün mumla arar duruma geldiğimiz örneklerle anıyor. Beşiktaşlıların Lefter’in arkasından “Baba Hakkımızın yanına gönderdik” dediğini, Galatasaraylıların ise “Cennet artık çift forvet” sözlerini hatırlatıyor.
Bir örnek de dünyanın diğer ucundan, tenis kortlarından. Tenisin iki büyük ustası Federer ve Nadal’ın çekişmeli geçen final maçının ardından yapılan kupa törenindeyiz. Kaybeden Nadal “Buraya gelmek için çok savaştım. Ama Federer benden biraz daha fazla hak etti” diyor. Federer de kupayı alırken Nadal’a dönüp “Tenis zor spor. Beraberlik yok. Eğer böyle bir şey olsaydı Nadal ile kupayı paylaşırdım. Bunu kabul ederdim” sözleriyle rakibini yüceltiyor.
KADINLAR HER YERDE...
Katalonya 2. liginde bir maçı yöneten Hakem Marta Galego’ya tribünden bir taraftarın “Git evinde bulaşık yıka” diye bağırmasını hatırlarsınız. Bu cinsiyetçi tavra Galeo’nun yanıtı maçı durdurup, o taraftarı stadın dışına çıkartmak olmuştu. Bu olayı hatırlatan Çongur, “Kadın ve futbol. Dünyanın her yerinde sıkıntı işte” diyor ve kadınların futboldan anlamayacağına ‘adları gibi emin’ olanlara itiraz ediyor: “O birileri kadınları istemiyor. Fakat yapacakları bir şey yok. Çünkü kadınlar istiyor. Kadınlar futbol oynamak, seyretmek, yorumlamak, yönetmek istiyorlar. İstiyorlar ve yapıyorlar. Bu kadar basit.”
Aslında Marta Galego ve daha birçok kadının yaptığını Çongur, köşe başlarını tutan erkeklere karşı yazdığı ve daha yazacağı, tadına doyulmaz yazılarıyla yapıyor.
DÜNYANIN EN GÜZEL FUTBOL SÖZLEŞMESİ
Beşiktaşlılar unutulmaz kaptanları Vedat Okyar’ın hastalığını duyunca kahrolur. ‘Ne yaparız, nasıl yaparız’ derken, doktorlar ‘moral’ der. Ve o hafta oynanacak Fenerbahçe maçında “Bugün dost yaralanmış yine gönlüm hoş değil” pankartıyla Vedat Okyar’a ilk geçmiş olsun selamı çakılır. Ertesi gün gazetelerde Vedat Okyar’ın açıklamasını görürler “Pankartı görünce çok duygulandım. Beşiktaşlı futbolcuların bu vefayı anlamaları lazım. Benim en yakın akrabalarım Beşiktaş taraftarıdır, öz akrabalarım değil.” Kaptanın moral bulduğunu görünce yeniden harekete geçerler ve Beşiktaş antetli kağıda basılmış “Hastalığa yenilmeyeceğine, Beşiktaş’ta kalacağına ve şampiyonluğu birlikte kutlayacaklarına söz verdiği” bir sözleşme metni hazırlanır. Sözleşmeyi okuyan Vedat Okyar, “Canlarım” diyerek basar imzayı. “Ben ölmem. Ben daha ölmem” der. Ve ömrü boyunca yaptığı gibi Beşiktaş’a verdiği sözü tutar; hastalığa direnir, Beşiktaş’la kalır, şampiyonluğu Beşiktaş taraftarıyla kutlar.