25 Mart 2018 01:36

Çiftlikköy'de bir aslın sureti

Nuray Sancar, Mehmet Aydın'ın Çiftlikbank vurgununun gösterdiklerini Evrensel Pazar'a yazdı.

Paylaş

Nuray SANCAR

Bir kısmımız, bu kadar insan nasıl olur da dünya kadar parasını Çiftlikbank adlı bir kumbarayı, ‘bir koyana 3 veriyorum’ goygoyuyla elinde tutan Mehmet Aydın’a, nam-ı diğer “Tosun’a” kaptırır diye şaşırırken AKP’li bakan “Kandırılanlar oldukça kandıranlar çıkar” diye cevapladı. Parayı kaptıranların motivasyonu, çiftliklerden birinin açılışında Mehmet Aydın’ın yüzüne “Delikanlım! işaret aldığın gün atandan!’/Yürüyeceksin! Millet yürüyecek arkandan!/ ‘Sana selâm getirdim Ulubatlı Hasan’dan! / Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;/ Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın!” şiirini okuyan AKP yöneticisi figürü ve benzerlerinin teminatıydı. Öyle ya bu açılışa katılan devlet yöneticileri, yerel erkân, açılışta hazır bulunan kitle; yani bu kadar insan yanılıyor olamazdı ki! Hem zaten bu kazık; tekbirler, ayetler ve yerli-milli bildik söylemlerle de pek güzel ambalajlanmıştı. O halde tadından yenmezdi!

15 yıllık iktidarı boyunca Hükümet bile sık sık aldatıldığına göre para kaptıranlara alık muamelesi çekmek doğru olmaz. Mehmet Aydın’ın kandırma yeteneğini de onun yüksek IQ’suna fatura etmemekte fayda var. Çünkü mevcut alametler ‘Tosun’u Tosun yapanın sadece kişisel maharetleri olmadığını, tersine onun çok anonim bir karakter olduğunu göstermeye yetiyor.* Ardından bir düzine gecekondu şirkete daha kovuşturma kapsamına alınması bunu doğruluyor.

Bursa’da bir restoranda bulaşıkçılık yapan “içine kapanık, gariban, işe terlikle gidip gelen bir genç adamın” milletin parasını kaldırarak birdenbire zenginleşmesinin yukarıdan aşağı oluşmuş, dileyen herkesin eklemlenmesine imkan tanıyan saadet zinciriyle alakası var. Ama sanıldığı gibi, Tosun’un merkezinde yer aldığı müstakil bir zincir değil bu. Onunkisi, odağına müesses nizamın yerleştiği asıl büyük zincirin halkalarından sadece birisi; onun mütemmim cüzü. 

HERKES BİR GÜN ‘TOSUN’ OLABİLİR!

Her şeyi kendisinde merkezileştiren bir iktidar, kendi çevresinde böyle mikro iktidarlara alan açmadan var olamayacağı gibi, resmi rant düzeni de hazırdaki pastadan nemalanan alt-ortaklar kesimine küçük paylar dağıtmadan işleyemez. İktidar eliti yasasız hukuksuz bir hükümranlık sürmek istiyorsa onu oyu, alkışı, ajitasyonu ile destekleyen yurttaşın da kendi küçük alanındaki hükümranlığının yasadan hukuktan azade olması gerekir. Kadın şiddetinin ve cinayetinin iyi halden indirimi, dolandırıcılığın görmezden gelinmesi, bütün eşit suça eşit olmayan cezalar herkesin kendi çapında tosunluk taslayabileceği bir sistemin olmazsa olmazlarındandır. 1 sterlinlik şirketlerin kuşkulu varlığını soruşturma dışı tutmayı mümkün kılan hukuksuzluk düzeni de, Tosun gibi tosuncukların yetişmesi için ideal besi yeridir. 

İktidar ile yurttaşın birbirini besleme durumu “bütün yurttaşların anayasa karşısında eşit” olduğu idealinin, ama sadece idealin değil tabii, bizzat anayasal sistemin çöküşüyle doğdu. Bunun yerine geçen ise Osmanlı’nın padişah adına vergi toplarken kendisi de bu verginin bir kısmına ortak olan mültezimleri bir sınıf olarak ortaya çıkaran iltizam sistemine benzer bir paylaşım düzeninin ortaya çıkmasıdır. Şimdiki mültezimler elbette bir padişaha vergi filan toplamıyorlar. Ama onu imtisalen (örneğe göre davranmak) yapıp ettikleri her şeyle meşrulaştırıyor. Merkezin bekası, kendini, nimetleri yönetme hakkı tanıdığı bu mikro iktidarların varlığına şimdiden borçlu. 

İLTİZAM SİSTEMİNDE BİR MÜLTEZİM

Toplu suç ortaklığı olmazsa temeli iğreti kalacak bir düzen bu. Kendisine imtisal edenlerle birlikte ancak kökleşebilen, yayılıp genişleyen Merkez, Mehmet Aydın gibi garibanların bir gün Ferrari’yle piyasa yapabileceği vasatı da yaratmıştır. Tosun’un kendisi bizzat yeni iltizam düzeninin vaadi; herkesin iktidar ile özdeşleşme imkanının var olduğu imasıdır. Yukarıdan aşağı genişleyen saadet zinciri, bu zımni ortaklık sayesinde genişledikçe yasaların güvenceye aldığı eşitlik iğdiş olur. Yerine, zincirin bir parçasına eklemlenebilme itiş kakışı içindeki yurttaşların, iktidarı öykünerek yaptıklarının sonucunda kazandığı ödül geçer.

Nitekim, bir ilçe kongresinde konuşurken “Metro’da birinci önceliğimiz en fazla oy aldığımız yerler olacak” diyen İBB Başkanı Mevlüt Uysal bu ödül, rant, nema dağılımının nasıl işlediğini gayet güzel gösterdi. Danıştay Başkanının kızının bir günde Yargıtay’a terfi ettirilmesini de buna ekleyebiliriz. 

Oysa iki yüz otuz yıl önce yayınlanan İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisinden bu yana yurttaşların sadece yurttaş olmaktan kaynaklanan temel haklara sahip olduğu fikri benimsenmiştir. İnsanların sadece yurttaş oldukları için kamusal hizmetlerden görünürde eşit yararlanacağı vaadi hala evrensel bir anlayış olarak yerli yerindedir. Reşit yurttaşlara tanınan oy hakkını nasıl kullanacağından bağımsız bir haktır bu.   

Mevlüt Uysal Türkiye’de bu paradigmanın çöktüğünü sözlü olarak ifşa etti. Devlet ve yerel yönetimlerin kamusal hizmetlerinden her yurttaşın eşit olarak yararlandığı bir demokrasi anlayışının terk edildiğini gösteren bundan daha iyi bir ifade olamazdı doğrusu. Oy’un seçmenin, hizmetin de iktidarın rüşveti haline gelebildiği bir devlet düzeninde toplumsal saadet zincirinin işlemesinin koşullarından biri de tamamlanmış sayılır. İki tarafı da birbirine yüklü borçla bağlayan bir volan kayışını döndüren de ancak ikbal ortaklığının kurulmasıdır.

O halde Mehmet Aydın bir fırsatçıdan daha fazlasıdır. İktidara şu veya bu biçimde sunulan desteklerin, tekrarlanan klişe söylemlerin karşılığında rant sisteminden nemalanma hakkı kazanan bir oy sahibidir. Merkezin toplumsal alana yayılmasının karşılığı, geminin nasıl yürütüldüğünü gayet iyi idrak etmiş ortalama bir figür, imtisal ettiği iktidar organlarının durmaksızın salgıladığı bir tümördür ancak. Onu kesip attığınızda bile metastaz yapmaya devam edeceğinden emin olduğumuz bir figür. 

O, büyük saadet zincirinin içinde ya da paralelinde kendi saadet zincirini oluşturmaya cevaz veren sistemin ürünü; yurttaştan çalınan eşitliğin yerine vaat edilen şey; iktidarın toplumsallaşma biçiminin kanıtı; aslın sureti. 

* Hakkı Özdal’ın Duvar gazetesindeki şahane yazısı itinayla tavsiye edilir. “Kastelli’den Dombili’ye Bizim Çiftlik” başlıklı yazı, Özal dönemindeki banker skandalından başlayarak Çiftlikköy olayı arasındaki neoliberalizmin kışkırtıcı teşvikini ele alıyor. Bu sayfadaki yazı ona katkıdır.

ÖNCEKİ HABER

Bakanlık 'geleneksel tıp'a vize verdi: Halk sağlığı ‘sülüklere’ emanet

SONRAKİ HABER

‘Dönüş Yolu’nda yanıtlanan soru: Savaş nedir?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa