27 Mart 2018 11:31

Yücel ÖZDEMİR
Köln

Büyük umutlarla ve yeni bir başlangıç için Varna’da yapılan Türkiye-Avrupa Birliği zirvesine katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan eli boş döndü. AB liderleri Donald Tusk, zirveden bir sonucun çıkmadığını, sadece diyaloğun sürmesine karar verdiklerini söyledi. Açıklamalara bakılırsa, Türkiye-AB ilişkilerinde "normalleşme" kısa vadede gerçekleşmeyecek.

Bulgaristan’ın Varna kentinde pazartesi yapılan Türkiye-AB zirvesine büyük umutlarla giden ve geçmiş sıkıntıları bir yana bırakıp yeni bir başlangıç yapmayı hedefleyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, istediğini alamadan geri döndü. Zirveye katılan AB temsilcileri, Türkiye'ye insan hakları, Kıbrıs, Yunanistan ve Afrin konusunda eleştiriler yönelttiler.

TOPLANTI ÖNCESİNDEN SONUÇ BELLİYDİ

AB-Türkiye zirvesinde bir ilerleme sağlanmayacağı aslında geçen hafta toplanan AB Zirvesinin sonrasındaki açıklamadan anlaşılıyordu. Türkiye’nin Güney Kıbrıs gemilerine uyguladığı boykot ve iki Yunan askerinin tutuklamasına karşı açık mesajların olduğu açıklamada, ayrıca Afrin’e yönelik askeri operasyon konusunda da endişeler dile getiriliyordu.

Zirve kararları, AB Dönem Başkanı Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov, AB Konsey Başkanı Donald Tusk ve AB Komisyonu Başkanı Jean Claude Juncker tarafından, Varna’da bu kez sözlü olarak Erdoğan’a iletildi ve bu politikalardan vazgeçilmesi istendi. Buna rağmen Erdoğan, normalleştirme hatta vize serbestisi ile Gümrük Birliği antlaşmasının güncellenmesi gibi uzun zamandır üzerinde tartışma yürütülen konuların yeniden ele alınması umuduyla toplantıya katıldı. Varna öncesinde verdiği mesajlarda da AB ile gerilimi bir yana bırakıp ilişkileri normalleştirme niyetinde olduğunu açık olarak ifade etti.

KIBRIS VE YUNANİSTAN İLE GERİLİM ETKİLİ OLDU

Varna zirvesi öncesinde ve sonrasında yapılan açıklamalara bakılırsa, AKP Hükümetinin Yunanistan ve Güney Kıbrıs ile ilişkileri germe üzerine kurduğu siyasetin Türkiye-AB ilişkileri açısından aleyhine işlediği anlaşılıyor. Her iki üye ülkenin haklarını savunan Tusk ve Juncker, Erdoğan’a Kıbrıs ve Yunanistan ile ilişkileri bir şekilde normalleştirmemesi durumunda Türkiye ile fazla bir ilerlemenin olmayacağının mesajını da vermiş oldu.

Geçmişte de Türkiye ile AB arasında tartışma konusu olan Güney Kıbrıs, bu kez Akdeniz’de doğal gaz aramaları vesilesiyle gündeme geldi. AKP Hükümeti, geçtiğimiz şubatta Güney Kıbrıs’ın doğal gaz arama çalışmalarını engellemek için çok sayıda savaş gemisini harekete geçirmişti.

AB’NİN İNSAN HAKLARI VE AFRİN SAMİMİYETSİZLİĞİ

AB liderleri Türkiye’de otoriter rejim, insan hakları, OHAL ve basın konusundaki bildik eleştirilerini zirvede de değişik vesilelerle gündeme getirdiler. Ancak bu konular Yunanistan ve Kıbrıs geriliminin gölgesinde kaldı. Bu da Türkiye’deki insan hakları ihlalleri ve basın özgürlüğü konusundaki sorunların geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türkiye-AB ilişkilerini fazla sarsmayacağını işaret ediyor. Taraflar, özellikle mülteci anlaşması konusunda daha önce verilen karşılıklı sözlerin tutulacağını zirvede bir kez daha teyit ettiler. AB Komisyonu Başkanı Junker, kalan 3 milyar avronun da Türkiye’ye gönderileceğini ifade etti.

AB liderlerinin Afrin konusundaki mesajları da, Almanya Başbakanı Angela Merkel’in yaptığı gibi samimiyetsiz oldu. 58 gün boyunca Türkiye’nin Afrin’e yönelik Zeytin Dalı operasyonu konusunda sadece “endişelerini” ifade eden AB yöneticileri, zirvede daha sert bir tutum takındılar. Juncker basın toplantısında açık olarak “Terörle mücadele, kurallara uygun ve uluslararası hukukun belirlediği çerçevede yürütülmeli” diyerek AB’nin endişesini dile getirdi.

Buna rağmen AB yetkilileri ve ülkeleri, operasyonun sürdüğü günlerde Erdoğan’a karşı açık ve net bir çağrı yapmaktan kaçındılar. Ayrıca, sığınmacı anlaşması çerçevesinde verilmesi öngörülen paranın bir bölümü tam da operasyon devam ederken havale edildi. Bütün bunlar, AB’nin Afrin ve insan hakları ihlalleri konusundaki eleştirilerin samimi olmadığını gösteriyor.

Dahası, başta Almanya olmak üzere AB ülkeleri, Türkiye’ye silah satmaya, güney sınırlarını koruması için askeri yardım yapmaya devam ediyor. Mültecilere yardım için verilen paranın bir kısmının güvenlik için kullanıldığının ortaya çıkmasına rağmen bu konuda da herhangi bir eleştiri yöneltilmedi.

HERKESLE STRATEJİK ORTAK!

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zirve öncesinde AB tarafını yumuşatmak için AB üyeliği hedeflerinin sürdüğünü, bölgede AB ile ortak stratejik bir partner olmak istediği yönündeki açıklamaları, şimdilik pek fazla dikkate değer görülmedi.

Bazı Alman gazeteleri, Erdoğan’ın “AB üyeliği hedefimiz sürüyor” sözünü başlığa çıkarsa da bunun kısa sürede olmayacağı konusunda herkes hemfikir. Erdoğan ise ABD ve Rusya’ya dediği gibi AB’yi de “stratejik ortak” olarak tanımladı. Juncker’in bu teklife “Stratejik partner olarak samimi ve dürüst bir diyalog tesis etmeliyiz. Suriye’deki müdahalenin uluslararası hukuk çerçevesinde olmasını istiyoruz, şartımız budur” şeklinde yanıt vermesi dikkat çekici.

Dolayısıyla Erdoğan’ın birbiriyle değişik alanlarda mücadele içinde olan, farklı hedef ve planları olan güçlere yaptığı aynı “stratejik ortaklık” teklifinin pek de inandırıcı olmadığını AB liderleri fark etmiş olmalı ki bunun üzerinde pek durulmadı.

İLERLEMEDEN DİYALOĞA DEVAM

Erdoğan’ın, büyük anlam yüklediği ve umut bağladığı Varna zirvesinden elle tutulur bir sonuçla dönmediği ortada. Her ne kadar Türkiye basını “AB ile bahar havası” ekseninde başlıklar atsa da, Alman basınında bunu doğrulayan bir ibare yer almadı.

AB Konseyi Başkanı Donald Tusk’un zirve sonucunu, “Eğer bu toplantıda kararlara ve tavizlere mi ulaştınız demek istiyorsanız, benim cevabım ‘hayır’dır. Tüm endişe ve çekincelerimizi gündeme getirdik. Basın özgürlüğüyle, ikili ilişkilerle ilgili, Suriye’deki harekatlarla ilgili endişelerimizi dile getirdik. Avrupa Birliği’yle Türkiye arasındaki diyaloğun devam ettirilmesine odaklandık ve diyaloğun devam ettirilmesinde mutabık kaldık” şeklindeki sözleri özetliyor.

Bu nedenle Erdoğan’ın umudu başka bahara kaldı. Zira haziran ayında AB Dönem Başkanlığını devralacak Avusturya, zirveden önce müzakerelerin dondurulması çağrısında bulunmuştu. Başbakan Sebastian Kurz’un altı aylık dönem başkanlığında Türkiye ile bir ilerlemenin olmaması için büyük bir gayret sarf edeceği bugünden görünüyor. Dolayısıyla, Erdoğan’ın beklentileri gerçekten de başka bahara kaldı ve zirve de “Türkiye-Avrupa görüşme terapisi”ne (Rheinsche Zeitung) dönüştü.

Evrensel'i Takip Et