DSİ Kanun Tasarısının özeti: Suya el koyma, ormana tehdit!
DSİ Kanun tasarısı, sulama birliklerinin özel şirketlerin eline geçmesine ve ormanların nükleer depolama alanı haline gelmesine neden olacak
Sedat BAŞKAVAK
Mersin
Tarım, Orman ve Köy İşleri Komisyonunda görüşülen, Devlet Su İşleri Kanununda değişiklik öngören kanun tasarı ağır eleştirilerin hedefi: “Su da, sulama birlikleri de şirketlerin eline geçecek. Üretim maliyetinin altında ezilen çiftçi bir de suyu pahalı kullanacak. Ormanlar nükleer depolama alanı olma tehdidi altında!”
Yasa tasarısı arazi toplulaştırmayı tarım reformu genel müdürlüğünden alarak DSİ’ye bırakıyor. Aynı zamanda arazi toplulaştırma işlerinde çalışan kamu personelini de tarım bakanlığında çalıştıkları ilgili bölümden alarak DSİ kadrosuna veriyor.
Sendikalı olup toplu iş sözleşmesi kapsamında ücret alanlar sözleşme süresi dolana kadar mevcut işlerinde devam edecekler. Diğer işçiler için “bireysel iş sözleşmesine tabi olurlar” deniliyor.
Teknik gibi gözükse de, Meclis Komisyonunda hak kayıplarına ve çiftçilere bedel ödetecek bir düzenleme tartışılıyor aslında!
DSİ TARMISAL ÜRETİMİ DURDURABİLİR
Tüm Üretici Köylüler Sendikası (Tüm Köy Sen) Genel Başkanı Sadık Turan, “Görev ve yetki belirleme bahanesiyle yer altı ve üstü su kaynaklarının nasıl ve kimler tarafından yönetileceği ve kullanılacağını belirleyecekler” diyor.
Arazi toplulaştırma yapılan yerlerde sulama için altyapı oluşturulması gerektiğin, bunu da DSİ’nin yaptığını söyleyen Turan, şimdi ‘arazi toplulaştırma’ ve ‘Sulamanın tek birimde toplanması’ adı altında, ‘kamu yararı’ propagandası eşliğinde şirketlere kolaylıklar sağlandığını belirtiyor.
Turan, arazi toplulaştırma kararını alma yetkisi bakanlıkta olsa da, arazi toplulaştırma kararı olan bölgelerde tarımsal faaliyetin kısıtlanması, bu arazilerin mülkiyet ve satışına izin konularında da tüm yetkinin DSİ’ye bırakıldığını vurguluyor ve sonuçlarını şöyle özetliyor: “Yani arazi toplulaştırma olan bölgede toplulaştırma süresi boyunca (Kaç ay ya da yıl sürer bilinmez ama) DSİ tarımsal faaliyeti durdurabilecek, tarlaların satışını engelleyebilecek. Sizin o tarlanın mahsulüne ihtiyacınız varmış, yaşadığınız ekonomik sorunlar nedeniyle tarlanızı satacakmışsınız hiç belirleyici değil. Ya yapamayacaksınız ya da DSİ’den izin alarak yapabileceksiniz.”
1.5 MİLYON ÜRETİCİYİ ETKİLEYECEK
Tüm Köy Sen Genel Başkanı Sadık Turan tasarının bu haliyle yasalaşması halinde tarımsal üretimde sulama suyu kullanan 1.5 milyon üretici köylünün bundan etkileneceğini belirtirken “Köylü daha pahalıya su kullanacak ve tarımsal üretim maliyeti artacak” diyor.
“Sulama suyu tesisleri hizmet alımı ya da işletme hakkı devri yoluyla tüzel kişilere devredilir” diyen tasarının bu haliyle yasalaşması özelleştirmenin önünü de açıyor. Turan bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Böylece yer altı ve yer üstü sulama suları özelleştirilecek ve köylüler tarımsal üretimde kullandıkları su için şirketlere para ödeyecek. Her ne kadar devir sözleşmesiyle fiyat belirlenir dese de suyu kullanacakların da bir sözleşme imzalamasını şart koşuyor. Böylece şirketlerin tek taraflı sözleşme dayatmasına maruz kalan üretici köylüler mecburen fiyat dahil tüm dayatmaları kabul etmek zorunda kalacaklar.”
TARIMSAL DESTEKLERE ŞİRKETLER LEHİNE EL KONABİLECEK
Sadık Turan yasa tasarısının aynı zamanda, sulama suyu borcunu ödeyemeyen köylünün alacağı tarım desteklerine şirketler lehine el koyma hakkı verdiğini belirtiyor.
“Köylü ürettiği tarımsal ürün için su şirketinden ücretle su alacak, tarlasını sulayacak. Peki mevsim şartları kötü gitti, mahsul az oldu ya da ürün para etmedi ve köylü kullandığı suyun ücretini ödeyemedi o zaman ne olacak?” diye soran Turan, cevabı da kendisi veriyor: “Tasarıyı önerenler onu da düşünmüşler ve tasarıya su borcunu ödeyemeyen köylünün tarım desteklerine el konulması ve sulama suyuna mahsuben alacaklıya ödenmesi maddesini eklemişler. Yani köylüye verilecek tarım desteğine şirketin alacağına mahsuben el konulacak ve şirkete aktarılacak.”
İTİRAZ HAKKI 30 GÜNLE SINIRLANAMAZ
Arazı toplulaştırma işlemi sonucuna itirazın, internet sitesi ve muhtarlık binalarında ilan edilmesinden itibaren 30 gün ile sınırlandığına dikkat çeken Tüm Köy Sen Genel Başkanı Sadık Turan, Danıştayın bu konuda daha önce verdiği kararları hatırlatıyor: Tarla sahibi kişilerin muhtarlık bölgesinde olmama ve duymayabilme ihtimali nedeniyle işlem ve sonuçların tarla sahibine direkt ulaştırılması gerektiği konusunda yargı kararı var. Kendisi direkt bilgilendirilmeyen arazi sahiplerinin 30 gün geçmiş olsa dahi itiraz haklarını kaybetmeyeceklerine dönük Danıştay tarafından verilmiş emsal oluşturacak kararlar var.”
YER ALTI SULARI ÜCRETLENDİRİLEMEZ
Yer altı sularının ücretlendirilmesi konusunun ’90’lı yıllarda da gündem olduğunu belirten Avukat Semra Kabasakal, Anayasa Mahkemesinin bunu engellediğini ve ‘Ücretlendirilemez’ dediğini hatırlatıyor. Kabasakal, belediyelerin, Gelir Kanunu’nun 98. maddesine dayanarak yer altı suyunu ücretlendirmek istemelerini engelleyen Anayasa Mahkemesinin kararında, “Yer altı suları için her hangi bir hizmet ihtiyacı olmadığı için ücretlendirilmesi de uygun değildir” denildiğini vurguluyor. “Buna rağmen bugün başta yer altı suları olmak üzere su ticarileştirilerek özelleştiriliyor. Yani su varlıklarımız şirketlerin malı haline getiriliyor” diyor.
DÜZENLEME SUDAN ORMANA UZANIYOR
Görüşülen kanun tasarısı ilk bakışta sadece DSİ Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerini belirlemek üzere teknik bir düzenleme gibi görülse de komisyona gelen tasarı incelediğinde akışı değiştirecek şu başlıklar göze çarpıyor:
* Arazi toplulaştırma yol ve yöntemleri,
* Daha önce sulama birlikleri tarafından yürütülen tarımsal üretimdeki sulama suyu tesislerinin işletme devri,
* Orman içine ocak ve yer altı depolama alanı açılması ve 29 yıllığına kiraya verilmesi ve daha pek çok konu.
ERZİN DÖRTYOL SULAMA BİRLİĞİ BAŞKANI FERHAT ÖZDOĞAN:SU DEĞERLENİYOR HESAP BUNUN ÜZERİNDEN YAPILIYOR
Erzin Dörtyol Sulama Birliği Başkanı Ferhat Özdoğan tarımsal üretimin maliyetini artıracağı, köylünün kurduğu birliğe el konulacağı ve üretimde sıkıntılar yaratacağı gerekçesiyle yasa tasarısına karşı çıktıklarını belirtiyor.
Özdoğan sürecin çiftçinin birliğine el koymaya gideceğini şu sözlerle özetliyor: “Sulama işleri eskiden DSİ tarafından yapılıyordu. 2011’de 6172 sayılı yasa ile sulama birliklerini kurdular. Bu kapsamda ülke genelinde 378 sulama birliği kurulmuş durumda ve bunların sadece 17 tanesi şuan başarısız ve borçlu durumda. Yani 361 birlik başarılı hadi onu da 350 birlik diyelim. Zaten DSİ’de kendisi ‘yüzde 70-80 başarı var’ diyor. Bu birlikler DSİ’den bir şey talep etmiyor, iş makinesi istemiyor, bakım ve onarım için bir talepleri yok hepsini kendimiz yapıyoruz. Hepsi ortaklarımız yani üyelerimiz olan köylüler aracılığıyla yapılıyor. Sulama birlikleri bir çiftçi örgütüdür. Birlik oluşur ve yönetimleri seçimle belirlenir. Tasarı bu haliyle kanun olarak çıkarsa birlik başkanları yönetimde denetleme ve devir işlemlerinin bitmesi için 6 ay daha kalacak. Yapılan inceleme sonucu borç varsa başkan ve yönetime kasada para varsa devlete kalacak. Ortaklarımızın parasını versin o zaman. Olan parayı dağıtalım o zaman. Her köylü birliğe girerken katılım payı verdi. Sulama birliğini bu hale getirdi. Şimdi bizim emek vererek oluşturduğumuz birliğe devlet kanun yoluyla el koymuş olacak.”
Milletvekilleri gibi seçilerek birlik yönetimlerine geldiklerini kaydeden Özdoğan, “Bizi de seçen bir irade var. Köylü-çiftçi gelmiş birliği oluşturmuş, oy vermiş seçmiş. Şimdi bir düzenleme ile birliklerin yönetimlerini de feshetmeyi planlıyorlar” diyor.
Yürümeyen, yapamayan birliklerin feshedilmesinin yada yeniden seçim yapılıp yönetiminin değişmesinin olabileceğini belirten Özdoğan ama tasarının normal böyle bir niyetle hazırlanmadığını şu sözlerle vurguluyor: “Burada başka bir hesap var. Suyu da şeker fabrikaları ya da elektrik gibi özelleştirmeyi planlıyorlar. Bunu yapmak içinde bu yasa tasarısı koşullarını oluşturuyor. Yarın bir gün diyecekler ki; DSİ yapamadı, sulama birliğine verdik onlarda yapamadı, belediye ve özel idarelere bırakalım dedik o da işlemedi, o zaman satalım özel sektör yürütsün diyecekler.”
SUYU HOLDİNGLERE DEVRETME YASASI
Kuralığın artığını, 20-25 sene sonra kuraklığın çok yüksek boyuta çıkacağı ve suyun önem kazanacağını ifade eden Ferhat Özdoğan, “Hatta su savaşı olacağını bizden daha iyi biliyorlar. Bu kanun tasarısı da onun hazırlığını içeriyor” diyor.
Holdinglerin, büyük şirketlerin suyun önemini fark ettiklerini, suyu bir yatırım aracı olarak gördüklerini ve bu nedenle yasanın geçmesini istediklerini söyleyen Birlik Başkanı Özdoğan sözlerini şöyle sürdürüyor: “Suya holdingler göz dikmiş, devlet devletliğini gösterip masaya elini vuracak ama devlet holdinglerin önünü açıyor. Tarlalara suyun başına saat takacaklar, saati satan bir şirket bunun rantını yiyecek. Saati tarlanın başına taktıran şirket suyu kartla satacak onun rantını yiyecek. Fiyatı da kendi belirleyecek.”
BİR TEK SUYUMUZ UCUZDU!
“Bir arıza oldu, bakım gerekti ne olacak? Birlik bunu hemen çözüyordu. Şirket sıraya koydum diyecek, birkaç gün yada hafta sonra gelecek. İyi de mısıra 2 günde, pamuğa 1 hafta da su aranıyor. İhtiyaç olduğunda yazın sıcağında su verilmezse mahsul öldükten sonra su versen ne işe yarar?” sorularını soran Ferhat Özdoğan ardından tasarının çiftçinin sorunlarını büyüteceğini şöyle vurguladı: “Çiftçi- köylü zaten bitmiş. Mazot, ilaç, güre almış başını gidiyor. Tek ucuz kullandığımız su vardı onu da elimizden alacaklar. Suyuda elimizden alırlarsa çiftçinin vay haline!”
VEKİLLERLE GÖRÜŞTÜK
Mecliste görüşmelerde bulunduklarını belirten Ferhat Özdoğan, görüşmelerde söylenenleri şöyle aktarıyor: “Birlik başkanları olarak, Ankara’ya Meclise gittik. Milletvekilleri ile görüştük. MHP’li vekiller ‘Biz karşıyız’ diyorlar. CHP’li vekiller karşılar ama ‘Biz araya girersek olur işiniz de olmaza girer’ diyerek durumlarını anlatıyorlar. AK Parti vekilleri ise ‘Yapacak bir şey yok, Reis’in ağzından çıktı bir kere, bu iş olacak’ diyorlar.”
“Biz seçim meydanlarına nasıl ineriz?” diyen vekillerin olduğunu ileri süren Özdoğan yasaya karşı kararlılıklarını şöyle özetliyor: “Bunun bedeli ağır olur. Gerekirse birlik başkanları ve üyeleri hep beraber Ankara’ya yürürüz, yürüyeceğiz de...”
ORMANLAR NÜKLEER ATIK DEPOLAMA ALANI MI OLACAK?
Arazi toplulaştırmaya uzak bir kuruluş olan DSİ’yi tek yetkili yapılmasını eleştiren
Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör, orman alanlarını tahrip edecek ve orman köylüsünü hak kaybına uğratacak düzenlemeler içerdiğine dikkat çektiği yasa tasarısına karşı çıktıklarını belirtiyor.
Güngör eleştirini şöyle özetliyor: “Tasarının kanunlaşmasıyla tarlalarda da su saati uygulaması başlayacak ve üretici kullandığı suyun ücretini ödeyecek. Ödemez ise icra yoluyla ücreti alacaklar ve bir daha su kullanımına izin verilmeyecek. Hükümet; bir yandan doğayı acımasızca katlederek su kaynaklarını birer birer sermayenin kullanımına sunarken, diğer yandan su kullanımına sözde sınırlama getirme çabası içerisindedir. Su kullanımının kontrol altına alınması için hedef kitle olarak çiftçi seçilmiştir. Üretim yapmaktan vazgeçmemek için varoluş savaşı veren çiftçinin cebindeki paraya göz dikilmiştir. Bilinçli ve programlı olarak kurutulan su kaynaklarının bedeli üretken köylüye ödetiliyor.”
Güngör, Batı ülkelerinde su ve su kaynaklarına ihtiyatlılık ilkesi kapsamında koruma önlemleri alındığın altını çiziyor.
SORUN DAHA DA BÜYÜYECEK!
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün var olan teşkilat yapısı ve yapısal sorunlarının giderilmesi ile kolayca çözülebilecek arazi toplulaştırmasının konusu karmaşık bir yapıya ve çözümsüzlüğe doğru sürüklendiğini belirten ZMO Genel Başkanı Özden Güngör şunları söylüyor: “Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nün gayretleri ile toparlanmaya çalışılan arazi toplulaştırmasına büyük bir darbe vurulmaktadır. Arazi toplulaştırması, tarımda verimliliğin artırılması, üreticinin konforlu tarım ve yaşama koşulları elde etmesi için yapılır. Tarımdaki yapısal sorunların ve miras yasasının yarattığı tahribatların giderilmesinde tarihi bir fırsat yaratır. DSİ içerisinde sadece ‘Arazi Toplulaştırma ve Tarla İçi Geliştirme Dairesi Başkanlığı’ öngörülmesi, diğer hizmetlerin Tarım Reformu Genel Müdürlüğü’nde bırakılması hizmet bütünlüğünü bozacaktır. Ayrıca taslakta taşra teşkilatının oluşumuna yer verilmemesi büyük eksikliktir.”
Arazi toplulaştırmanın, arazi kullanım planlamasının bir parçası olduğunu iade eden Güngör, arazi kullanım planlamasının, sadece tarımsal alanların değil, endüstriyel, kentsel, kırsal alanlar ile su kaynaklarının değerlendirilmesi ve planlamasını gerektirdiğini vurguluyor.
Son yıllarda arazi kullanım planlamasının çok küçük bir bölümü olan arazi toplulaştırmasının arazi kullanım planlamaları yerine konulmasının büyük bir sorun oluşturduğuna dikkat çeken
Güngör, “Arazi toplulaştırması hizmetlerinin DSİ’ye devredilmesi sorunu daha da büyütecektir” tespitini yapıyor.
15 YILDA 15 KEZ DEĞİŞTİ
Nükleer atık depolama dahil orman alanlarına zararlı olabilecek kullanımın önünün açıldığını söyleyen Güngör: “Tasarının bir diğer bölümünde ise 6831 sayılı kanunun 18’inci maddesinde yapılan değişiklikle orman alanları için son derece zararlı olabilecek kullanım biçimlerine tahsisin önü açılmaktadır” diyor.
15 yılda 15 kez değiştirilen orman kanunun yine bir değişikliğe tabi tutulduğunu kaydeden Güngör, şu hak kayıplarına da dikkat çekti: “Tasarı, orman köylüsüne verilen ürettikleri kerestelik tomruklarla ilgili haklar ortadan kaldırıyor. Aynı zamanda orman işletmeciliğinde devletin yararlandığı işlerde orman köylüsü ve kooperatiflerinin işlevini de azaltıyor.”
29 YILLIĞINA İŞGAL HAKKI
Orman içinde veya ormana 1 veya 4 kilometre mesafede özel mülkiyete tabi arazilerde kurulacak tesislerin bile özel izne tabi olduğunu belirten Özden Güngör, düzenlemeyle bu kısıtlamanı kaldırıldığına dikkat çekiyor: “Yapılacak düzenlemeyle, devlet ormanlarında arkeolojik kazı ve restorasyon yapılmasına ve bu alanların kullanımına, tarihi eserlerin restorasyonu ve korunması için gerekli tesislere, işletilmesinde ağaç kullanılan ocakların açılmasına, yeraltında depolama alanı kurulmasına” bedeli karşılığında 29 yıllığına izin verilebilecektir. ‘Yeraltı depolamasına’ izin verilmesi ormanların, başta nükleer santraller olmak üzere çeşitli tehlikeli atıklar için depolama alanlarına dönüştürülmesi olasılığını akla getirmektedir.
EMEP: ORMANLAR VE SU KAYNAKLARI TEHDİT ALTINDA
Emek Partisi (EMEP) Altınordu İlçe Başkanı Yusuf Kaya, hükümetin hazırladığı ‘Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nı ormanı ve suyu şirketlere devretme girişimi olarak değerlendirdi.
Tasarı ile orman köylülerinin ve üreticilerin mağdur edileceğini belirten EMEP Başkanı Kaya, “Orman köylülerinin kazanılmış hakları gasbediliyor. Küçük üreticilerin elindeki toprakların toplulaştırma adı altında şirketlerin eline geçmesi kolaylaştırılıyor. Ayrıca su kaynaklarının özel sektöre tahsis edileceği yeni bir sisteme geçiliyor” dedi. Tasarı ile orman talanına yeni kapı aralandığını, suların da şirketlere devredileceğini belirten Kaya “Su kaynaklarını eline geçiren özel şirketlere hiçbir sınırlama olmaksızın ücret belirleme ve bu ücreti istediği zaman tahsil etme yetkisi verilmiş olacaktır” diyerek tasarının geri çekilmesini istedi. (Ordu/EVRENSEL)