Almanya’da KODA katılımıyla insan hakları konferansı
Almanya Siegen Üniversitesi’nde KODA’nın katılımıyla kamu düzeni ve insan hakları temalı konferans düzenlendi.
Almanya Siegen Üniversitesi’nde Kocaeli Dayanışma Akademisi (KODA), Alexander Humboldt Vakfı ve Siegen Üniversitesi British Akademi ortaklaşa “Kamu düzeni temel haklara ve insan haklarına saldırıyı meşrulaştırabilir mi?” başlıklı bir konferans düzenledi. İki oturumlu olarak gerçekleştirilen konferansta İngiltere, Almanya ve Türkiye’den katılan konuşmacılar akademik özgürlükten Türkiye’deki OHAL’e kadar kamu düzeni konusunu, devletlerin bu konudaki politikalarını ve bu politikaların sonuçlarını konuştu.
Moderatörlüğünü barış imzacısı Doç. Dr. Aslı Telli Aydemir’in yaptığı ilk oturumunda Almanya Bayreuth Üniversitesi’den Prof. Dr. Alice Pinheiro Walla, İngiltere Keele Üniversitesi’nden Dr. Yossi Nehushtan ve Profesör Sorin Baiasu birer sunum gerçekleştirdi.
Prof. Dr. Alice Pinheiro Walla sunumunda akademik özgürlük ve ona karşı yapılan saldırılardan bahsetti. Akademik özgürlüğü devrimcilik olarak da tanımlayan Walla, Türkiye’deki meslektaşlarının Erdoğan rejimi ile akademik özgürlükten mahrum bırakıldığını ve baskılara maruz kaldığını vurguladı. İran, Kanada, Almanya’dan örnekler veren Walla, akademik ve bilimsel özgürlüğün yaşatılmasının toplumlar içinin önemini vurguladı.
İkinci konuşmacı Dr. Yossi Nehushta ise kamu düzeni-özgürlük ilişkisine dair genel bir çerçeve çizdi. Konuşmasına kamu düzenini hiç de basit olmayan kamu yararına yapılan ve şiddet içermeyen bir olgu olarak tanımlayarak başladı. Kişilerin özgürlüklerinin de buradaki şiddetsizlikten ve kamu yararına olan faaliyetten doğrudan etkilendiğini söyledi. Dr. Yossi Nehushta saldırgan her türlü söylemin bireylerin hassasiyetine müdahale olduğunu ve böylelikle kamu düzeninin bozulduğunu ifade etti.
Son olarak söz alan Profesör Sorin Baiasu tarihsel bir perspektif çizdi. Eski ve modern özgürlüğün dinamiklerini karşılaştıran Baiasu, bu iki durumun farklarını bağımsızlık ve egemenlik, popular egemenlik, anayasal süreçler ve kamu düzeni, insan haklarının önceliği alt başlıklarıyla sundu. Kürt sorununa da değinen Baiasu, devletlerin ve iktidarların temel hakların tanınması konusunda gereğini yapmadığını, tam aksine kısıtlayıcı ve baskıcı roller üstlendiğini belirterek Kürt sorununu örnekledi.
'BARIŞ İSTEMEK SUÇ DEĞİLDİR'
Konferansın ikinci oturumunda ise Türkiye’nin siyasal atmosferi, OHAL, Kürt sorunu ve akademik baskılar konuşuldu. İlk sunumu KODA adına Yrd. Doç. Dr. Aslı Kayhan ve doktora öğrencisi Ömer Faruk Özdemir gerçekleşirdi. Sunumlarına tutuklanan akademisyenler Onur Hamzaoğlu ve Serdar Başçetin’in derhal serbest bırakılması ve akademik özgürlüğün sağlanması talepleri ile başladılar. ‘Bu suça ortak olmayacağız’ bildirisinin imzalanmasından bu güne kadar gelen süreçte Türkiye’deki akademisyenlerin ve bilim çevrelerinin yaşadıklarını anlatarak, barış istemenin suç olmadığını belirttiler.
Atılmalara karşı yasal mücadelenin yanı sıra birçok dayanışma faaliyeti düzenlediklerini belirterek, kalıcı alternatif bir akademi kurma hedeflerinden bahseden akademisyenler, tüm akademi ile dayanışmanın artırılması gerektiğini de vurguladı.
SANCAR: BU YAŞANAN GEÇİCİ BİR SÜREÇ
İkinci konuşmacı ise HDP Mardin Milletvekili Prof. Dr. Mithat Sancar oldu. Sancar Almanca olarak yaptığı konuşmasında demokrasi, insan hakları ve politik iktidarların tarihten bugüne tutumlarına ve yaptıklarına değindi. Türkiye’deki modernleşme sürecine değinen Sancar, Osmanlı’nın son ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemlerini tepeden inme bir modernleşme olarak tanımladı. Almanya ve Türkiye’nin bu konuda benzediğini söyleyen Sancar genel bir tarihsel çerçeve çizdi. Sancar, Türkiye’de askeri ve sivil bürokrasinin yaşattıklarını Nazi Almanya’sına benzetti. Tepeden inme modernleşme süreci ile gelen milliyetçiliğin halk katliamlarına yol açtığını ifade eden Sancar, 7 Haziran seçimlerinde HDP’nin zaferi ile bu devlet mantığına bir darbe vurulduğunu, AKP’nin parlamentoda çoğunluğu kaybettiğini, ardından ise Kürtlere ve muhalif tüm kesimlere baskının artığını, bugün gelinen noktada tutuklu siyasetçilerden, akademisyenlerden ve toplumun muhalif kesiminden herkesin bu baskıya maruz kaldığını söyledi.
Sancar sözlerini söyle bitirdi:
“Savaş politikası, OHAL, devlet baskısı hepsi Kürt politikası ve devletin kuruluş amacı ile doğru orantılıydı. Kürtlerin ayrı bir devlet kurma girişimine de her gün saldırılar devam ediyor, Afrin’de olduğu gibi. Ancak bu geçici bir süreçtir, Erdoğan ve tüm Kürt karşıtı kesim bu politikalarını ve uygulamalarını daha fazla sürdüremeyeceklerdir. Çünkü demokratik güçler Rojova ve tarihten aldığı dersler ve deneyimlerle bunu bertaraf edeceklerdir.”
TÜRMEN: MEŞRUİYETİNİ YİTİREN OHAL DERHAL KALDIRILMALI
Son konuşmacı ise CHP İzmir Milletvekili Dr. Rıza Türmen oldu. Türmen konuşmasını OHAL’in topluma etkisi ve anayasal ve toplumsal meşruiyeti üzerine gerçekleştirdi. Modern ve totaliter devlet arasındaki farkı tanımlayarak konuşmasına başlayan Türmen, Hitler’in iktidara gelişinden sonra başlattığı OHAL ve çıkardığı özgürlükleri kısıtlayıcı yasaların bir benzerinin bugün de Türkiye’de yaşandığını belirtti. OHAL’in sınırlarının önemli olduğuna dikkat çekerek, sınırsız bir OHAL’in kapılarının diktatörlüğe açılacağını ifade etti.
Türkiye’deki OHAL sürecini anlatan Türmen sözlerini şöyle sürdürdü:
“2016’da Türkiye’de OHAL ilan edildi. 6 kere OHAL uzatıldı. Bu uzatmaların dayanaksız olması ile OHAL’in meşruiyeti ortadan kalmıştır. OHAL’in kaldırılması için yeterli maddi koşul hazırdı. Ancak iktidar OHAL’de ısrarını sürdürmektedir. Çıkarılan KHK’ler ile birçok kişi haksız yere işinde ediliyor, baskı ve saldırıya maruz kalıyor. Gazeteciler tutuklanıyor. Ülke de OHAL koşulları insan haklarına zarar veriyor ve derhal kaldırılmalıdır.” (Almanya/EVRENSEL)