Bir ‘babacılık’, paternalizm örneği olarak Çanakkale Seramik
Egemenler emeği ve tüm toplumu tahakküm altına almak için ilkel ya da modern tüm yöntemleri denemiştir, denemeye devam edecektir.
Özgür Müftüoğlu
Salı günü Evrensel’in sürmanşetindeki haber “Çanakkale Seramik’te işçiye patronun mezarı başında özür dilettiler” başlığı ile verilmişti*. Çanakkale Seramik fabrikasında sendikalaşmak isteyen işçiler işten atılmış, tekrar işe alma koşulu olarak da sendikadan istifa etmeleri ve fabrikanın kurucusu İbrahim Bodur’un mezarı başında sendikalı oldukları için özür dilemeleri istenmişti. Haberde yer alan işçilerin sendikalı olduğu için işten atılmaları ve işe geri dönüş için sendikadan istifa etmelerinin koşul olarak getirilmesi yani anayasal bir hak olan örgütlenme özgürlüğünün patronlar tarafından ihlal edilmesi, çokça karşılaştığımız bir durumdur. Bu nedenle haberi ilginç hale getiren işçilerin sendikadan istifa ettirilmesiyle yetinilmeyip, bir de patronun mezar taşından özür dilenmesinin istenmesiydi. Evrensel de haberi belli ki bu nedenle sürmanşete taşımıştı.
ŞENER ŞEN FİLMLERİNDEN ÇIKMIŞ GİBİ
İşçi-işveren ilişkilerinin, patronun mezar taşından özür diletmeye kadar vardırılması, daha çok Şener Şen filmlerinden bildiğimiz ağa-maraba ilişkisini anımsatan trajikomik bir olaydır. Ancak bu olay, sınıflar arası güç ilişkilerine ve işçi sınıfının hali pürmelaline de ayna tutmaktadır.
Kapitalist üretim sisteminde sömürüyü arttırmak için emekçiyi tahakküm altına almayı patronlar her zaman önemsemiştir. Emekçileri topraktan kopartıp mülksüzleştiren, güvencesizleştiren, emek gücünü bir patrona satmak zorunda bırakan sistemin işleyebilmesi yani sermaye birikimini sağlayabilmesi için işçiyi disipline edecek -kimi zaman zora kimi zaman iknaya dayalı- türlü yol ve yöntemler geliştirilmiştir. Hatta emeği sömürmenin yol ve yöntemlerini araştırmak, geliştirmek üzere İnsan Kaynakları Yönetimi diye bir “bilim” alanı dahi icat edilmiştir.
Emek sömürüsünü en üst düzeye çıkartacak yöntemler geliştirilirken kapitalizm öncesi üretim ilişkilerinde (köle, self vs.) emek gücüne hükmetme yöntemleri de bütünüyle bir kenara bırakılmamıştır elbette. Patronların tıpkı köleci düzende olduğu gibi işçilere doğrudan şiddet uyguladığı birçok örnek mevcuttur. Feodal beyin toprakları üzerindeki serflerin tümünün yaşamları üzerinde tahakküm kurmasının da örnekleri kapitalist üretimde daha çok “patron-baba” görüntüsüyle karşımıza çıkar. Özellikle tarımdan sanayiye geçiş süreçlerinde bu örneklerle sıkça karşılaşırız. Erken sanayileşen ülkelerde 18. yüzyıl ve 19. yüzyıl başlarında yaygın olan bu örneklere Türkiye’de daha çok 1950’li 1960’lı yıllarda tanık olunmuştur.
BODUR’UN FABRİKASI TEZ KONUSU OLMUŞTU
Çanakkale Seramik fabrikasında sendikalaşan işçilere patronun mezar taşından özür diletme meselesinin arka planında fabrikanın üretime başladığı 1960 yılından bu yana İbrahim Bodur’un kurduğu “patron-baba” düzeni vardır. Hasan Güler, Mimar Sinan Üniversitesi Sosyoloji Ana Bilim Dalında hazırladığı, “Endüstriyel Paternalizm Üzerinden Sanayileşme: Çanakkale İli Çan İlçesi Örneği” konulu doktora tez çalışmasında Çanakkale Seramik fabrikasını ele almış ve patronun sadece işçiler değil, tüm yöre halkı üzerinde kurduğu tahakkümü ortaya koymuştur (Bu çalışma Patron Baba ve İşçileri-İşçi Sınıfı, Köylülük ve Paternalizm başlığı ile 2014 yılında İletişim Yayınları tarafından kitaplaştırılmıştır).
Hasan Güler yaptığı alan araştırmasıyla tarımla geçinen Çan ilçesi ve civarında toplumsal yaşamın seramik fabrikasıyla uğradığı değişimi, kapitalist üretimin sistemiyle de ilişkilendirerek gözler önüne sermektedir. İbrahim Bodur, çizdiği -genellikle eli sopalı- baba figürü ile 1960’tan 2010’lu yıllara kadar (2016 yılında ölmüştür) fabrikada ve yörede “tek adam” konumunda olmuştur. Mezar taşından özür diletme olayına bakılırsa, Bodur’un patronluğunu devralan kızı, işçiler üzerinde yeterince tahakküm kuramamış olmalı ki işçiler üzerinde hükmünü sürdürmek için babasının mezar taşından medet ummuştur!
BELİRLEYİCİ OLAN SINIFIN GÜCÜ
İster kölelik ve serflik döneminin yöntemleriyle olsun ister İnsan Kaynakları Yönetimi gibi “modern” yöntemlerle olsun işçi sınıfı üzerinde tahakküm kurup, sömürüyü arttırma metodlarının uygulanabilirliği işçi sınıfının gücüne bağlıdır. İşçi sınıfının örgütlü olduğu ve mücadeleyi yükselttiği dönemlerde tüm bu sömürü yöntemleri etkisiz hale gelmektedir. Tarih bunun örnekleriyle doludur. Çanakkale Seramik fabrikasında 1965 yılında gerçekleştirilen grev de bu örneklerden biridir.
Sözün özü: Egemenler emeği ve tüm toplumu tahakküm altına almak için ilkel ya da modern tüm yöntemleri denemiştir, denemeye devam edecektir. Bu tahakkümü kırarak barışın, demokrasinin kısacası insanca yaşacak ve çalışacak koşulların sağlayabilmesi için patronluğa, babacılığa (paternalizme), kısacası tek adam rejimine karşı sınıf perspektifiyle örgütlenmek ve mücadele etmek dışında bir başka yol yoktur!