04 Nisan 2018 01:01

Sahile nükleer santral, Toroslara nükleer atık deposu

Büyük ülke olmak propagandası eşliğinde yapılan Akkuyu Nükleer Enerji Santralinin temeli Mersin halkına rağmen atılıyor.

Paylaş

Sedat BAŞKAVAK 
Mersin

Akkuyu Nükleer Enerji Santralinin temeli Mersin halkına rağmen atılıyor. Büyük ülke olmak propagandası eşliğinde; “Uzayda bayrağımızı dalgalandırmak için”, “Güçlü Türkiye için şimdi, Türkiye temiz ve bağımsız enerji istiyor” denilen kamu spotu ile yalanı yanlışa katan bir kurguyla Nükleer felakete halkın da “evet” denmesi isteniyor. 

Çernobil’de yaşanan nükleer santral faciasının üzerinden 31 yıl geçti. 2011’de Fukuşima nükleer santralinde gerçekleşen patlama hâlâ hafızalarımızda. Nükleer santrallerin insanlık için büyük bir tehlike oluşturduklarını defalarca yaşadık ve gördük. Eskisi-yenisi hepsi patlayınca binlerce insanın ölümüne, milyonlarcasının hasta ve sakat kalmasına sebep oluyor. Radyasyon sadece havaya değil suya, toprağa kısaca her şeye bulaşmaktadır.

Almanya, İspanya gibi Avrupa ülkeleri nükleer santrallerden vazgeçmek üzere, ömrü dolanların kapatılması ve yenilerinin yapılmaması kararları alınıyor. Almanya kademi olarak 2022’de nükleer enerjiden çıkış kararı almış durumda. Çernobil, Fukişima gibi felaketlerin ardından pek çok ülke nükleer santral yapımını durdurdu. AKP hükümeti ülkeyi nükleer santrallerle zehirlerken, Toros dağlarını da nükleer atıklar için çöplük haline getirmek istiyor. Dünya üzerinde nükleer atıklardan kurtulmanın tek yolu olarak toprağın derinliklerine gömmeyi bulabildiler. Pek çok ülke nükleer atıklarına çöplük olarak Toros dağlarını istemektedir. Şimdi dünyanın vazgeçtiği nükleer santrallerin ülkemize inşa edilmesiyle yeni nükleer atık depolama alanı olarak da, topraklarımız görülmektedir.

KARANLIKTA MI KALALIM DİYEREK ENERJİ TİCARETİ YAPILIYOR

Bu kadar yaşanan felakete rağmen AKP’nin nükleer aşkı devam ediyor. “Kalkınma için gerekli, kamu yararı var”, diyorlar. Kalkınan, enerji şirketleri olmaktadır. Şirketlerin çıkarlarını da, kamu yararı diye yutturmaya çalışıyorlar. Kapitalizm havayı, suyu, doğayı; yok etme pahasına paraya çevirmektedir.

“Elektrik açığımız var, nükleer ihtiyaç” diyorlar. Oysa ki; Eski Enerji Bakanı Taner Yıldız elektrik açığı olmadığını açıkça itiraf ederek “Fazla üretimimiz var, başta Avrupa olmak üzere çevre ülkelerle enerji ticareti yapıyoruz” demiştir.

Çoğunluğu ithal kömürle ve ithal doğal gazdan yaklaşık 80 bin MW elektrik üretiyoruz. 50 bin MW tüketiyoruz, yani açığımız değil fazlamız var. Buna rağmen “Enerji açığımız var, karanlıkta mı kalalım” denerek halk korkutulmakta ve ne pahasına olursa olsun elektrik üretimine taraftar yapılmak istenmektedir. 

KURULUMU DA, ÜRETTİĞİ ELEKTRİK DE PAHALI

“İthal doğal gaza ve ithal kömüre bağımlı olmayalım nükleer santralde kendi elektriğimizi üretelim” propagandası ise koca bir yalan olarak karşımıza çıkıyor. Çünkü santralin inşasını üstlenen Rusya aynı zamanda da santralin en az yüzde 51 hisseli sahibi olacak. 15 yıllık alım garantisi ile de kendi topraklarımızda Rusya’nın ürettiği elektriği almak zorunda kalacağız.

İmzalanan sözleşmede; Akkuyu Nükleer Santrali bitip elektrik ürettiğinde kilowat saatine 0.1235 dolar ödeyerek alım garantisinin yanı sıra Ruslara da bu fiyatı 0.1533 dolara çıkarmak için inisiyatif verilmiş. 2018’in ilk aylarında 21 kuruştan evde tükettiğimiz elektriği, çoğunluk hissesi ve işletme hakkı Rusların olan Akkuyu Nükleer Santralinden Türkiye olarak 0.153 dolar yani bugünün parasıyla 60 kuruştan almayı taahhüt ediyorlar. Doların her artışıyla Rusların nükleer santralinden daha pahalıya elektrik almaya neden olurken imzalana sözleşme gereği 15 yıl boyunca alım garantisi veriliyor.

Sinop’a yapılacak nükleer santral için belirlenen 20 milyar dolarlık maliyet şimdi Japonlar tarafında revize edildi ve her reaktör için 10 milyar dolar ve toplam 40 milyar dolar olarak belirlendi. Hal böyle olunca Akkuyu Nükleer Santralinin 20 milyar dolarlık maliyeti kaç olacak belli değil. Şimdilik iki katı maliyet, üç katı elektrik fiyatıyla nükleer santraller bir kara delik olup ülke bütçesini ve emekçilerin cebini boşaltacak. 
Ruslar açısından düşünüldüğünde kendi finansman kaynaklarını oluşturduklarında hem nükleer santral yaparak kredi desteği, garantörlük ve yerli ortak ile maliyeti Türkiye üzerine yıkılmış bir nükleer santralin bitiminde 15 yıl boyunca da yine Türkiye tarafından alım garantisi ile hiç koymadan çok alma ticaretidir. Türkiye açısından ise ne kadara mal olacağı bilinmeyen ve bitince üretilen elektriğin alım garantisiyle nükleer felaket, ekonomik felakete de dönüştüğü kazan kazan reklamı altında kaybede kaybede bağımlılığın pekiştirilmesidir. 

NÜKLEER ENERJİ TEMİZ MİDİR?

Bacasından duman, kül ve toz çıkmadığı için temiz enerji diye reklam edilen nükleer santralin sözleşme ile bağımlılık ilişkileri yaratmasının yanı sıra patlayınca ya da deprem ve savaşlar nedeniyle zarar görmesi ve sızıntı olmasıyla ortaya çıkacak radyasyon ve nükleer atıklarının yarattığı kirliliği saymazsak temiz enerji reklamına inanabiliriz. 

26 Nisan 1986’da patlayan Çernobil Nükleer Santrali nedeniyle Ukrayna’nın Çernobil kenti ve çevresindeki geniş bir alan 30 yıldır insan yerleşimine kapalıydı. Son yıllarda sınırlı sayıda insanın bölgede yaşamasına izin veriliyor. Doğa bilimciler tarafından canlı yaşamının varlığı ve artışı gözlemlenmiş fakat radyoaktif kirlenme nedeniyle kanser, doğum kusuru vb. canlı yaşamının sağlıklı yürüdüğüne ilişkin verilerin bile hâlâ toplanamadığı belirtiliyor. Fukuşima Nükleer Santralinin patlamasıyla oluşan masrafın 300 milyar doların üzerinde olduğu bildiriliyor.  
Önemli bir sorunda nükleer atıkların bertarafı ya da depolanması sorunudur çünkü dünya henüz nükleer atıklardan kurtulacak bir yöntem bulamadı. Yöntem olarak toprağın derinliklerine gömmek olarak başvurulan yöntemin bile depolama maliyetleri ve gömüldüğü yerle etkileşimi nedeniyle nükleer santralin radyoaktif madde içeren atıkları başa bela durumunda. AB, üye ülkelerin nükleer atıkları nasıl sakladıklarını açıklamaları yönünde karar aldı. 

Almanya şimdiye kadar ürettiği nükleer atıkları geçici olarak Gorbelen Geçici Radyoaktif Madde Depolama Merkezinde tutarken atıkların 2.2 milyon dolara mal olan Castor adındaki 20 tonluk varillerde tutulduğunu belirtiliyor.  Almanya kaya tuzu madenine depolamakla çözüm üretmeye çalışsa da kaya tuzu madeninin olduğu bölge halkı, nükleer atıkların yaşadıkları bölgede kalmasını istemiyorlar. Alman hükümeti kalıcı bir nükleer atık deposu bulana kadar bir süreliğine geçici olarak burada depolanacağını belirtiyor. Depolama tesisi inşası için 1979 yılından bu yana 1.6 milyar avro harcamış ve bölge halkına rağmen tesisin tam anlamıyla bitirilmesi için 10 yıla daha ihtiyaç olduğu belirtiliyor. 
Sonuç olarak patlayarak havaya, suya ve toprağa bulaşan radyasyonu ve yaşanacak kanser vakalarını, kansere bağlı olarak harcanacak tedavi masraflarıyla ülke ekonomisine vereceği zararları ile nükleer atıklarının olumsuz etkileri ve depolama masraflarını saymazsanız nükleer santralden üretilen enerjiye temiz enerji diyebiliriz.   

TOROSLAR DÜNYANIN NÜKLEER ATIK DEPOSU OLACAK

Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşülen 6831 sayılı Orman Kanunu’nda yapılmak istenen değişiklikle orman depolama alanı olarak kullanılabilecek. Mevcut durumda orman alanları ve etrafına yapılacak tesisler özel izne tabiiyken Orman Kanunu 18. maddesinde yapılan değişiklikle bu sınırlama kaldırılıyor. Böylece şirketlerin önündeki en büyük engellerden birisi kalkmış olacak. 

KALKINCA NE Mİ OLACAK?

Birincisi; orman alanlarına arkeolojik kazı, restorasyon vs nedenlerle tesis yapılmasının önü açılacak. Böylece türlü bahanelerle kazı ve tesis yapımı için ormanlar talana ve tahribata açılacak.

İkincisi; işletmesinde ağaç kullanılan ocakların açılmasına izin verilecek. Böylece ormanlar maden şirketlerinin her türlü tahribatına açılacak.
Üçüncüsü; orman alanları içine yer altına depolama tesisleri kurulabilecek. Böylece, Nükleer atıkları nereye gömelim konusunda tüm dünyanın, arayışına girdiği depolar ülkemizde oluşturulmuş olacak. 

Dördüncüsü; yukarıda saydığımız tüm tesis, ocak ve depo için bedeli karşılığında 29 yıllığına orman alanları kiralanacak. Hepimiz şunu biliyoruz ki; bu tip 29 ya da 49 yıllığına kiralamalar aslında sınırsız kiralama olanağı sunarken, sermaye her süre bitiminde kiralamayı yeniliyor. Böylece parayı veren ormanın sahibi oluyor.

Gelelim bunun Mersin ve Mersin’de yaşayan insanlar ve Toroslarla bağlantısına. Bugüne kadar yapılan bütün itiraz ve halkın engelleme çabalarına rağmen nükleer santral inşaatı gayriresmi olarak devam etti ve iş temel atma törenine kadar geldi. Yukarıda saydığımız gerekçelerle, Mersin halkı sahilde nükleer santralden kurtulmaya çalışırken Orman Kanunu’nda yapılacak değişiklikle bir de Toroslar nükleer atık deposu belası ile karşı karşıya kalıyor. 

Rusya ile yapılan nükleer santral sözleşmesinde nükleer atıkların akıbetine ilişkin bir düzenleme yok. Nükleer atıkları depolamanın maliyetli bir iş olduğunu bilen Rusya “Tamam nükleer santrali yaptık, işletiyoruz ama nükleer atıkları alma konusunda bir anlaşmamız” yok diyecek. Böylece başımızdaki nükleer santral belasına bir de nükleer atıklar eklenecek. Bunu bilen AKP Hükümeti de, o zamana hazırlık olması için Orman Kanunu’nda yapmak istediği değişiklikle nükleer atıkların ormanlara ve doğal olarak ta, Toroslara depolamanın yasal dayanağını oluşturmaya çalışmaktadır.

BM Güvenlik Konseyi ve Almanya ile İran arasında süren görüşmelere Cumhurbaşkanı Erdoğan ve dönemin Brezilya Devlet Başkanı Lula’nın aracı olduğu görüşmelerde İran’ın uranyum zenginleştirmesi yaparak nükleer silah elde etmesini engellemek üzere Türkiye üzerinden Rusya’nın uranyum zenginleştirmesi önerildi. İran’ın, uranyumu Türkiye üzerinden Rusya’ya göndermesi ve Rusya’da zenginleştirilen uranyumun yine Türkiye üzerinden İran’a gönderilmesi ve bu getir götür işlemleri sırasında Toroslara bir depolama tesisi yapılması planları daha önce konuşulmuştu. İşte bu depolama tesisi aynı zamanda nükleer atıkların deposu olarak düşünülmektedir.

Akkuyu Nükleer Santrali temel atma töreni Rusya Devlet Başkanı Putin ile birlikte atılırken başta Çukurova bölgesi olmak üzere bütün ülke bir radyoaktif gaz odasına çevrilirken Orman Kanunu  18. maddede yapılan değişiklikle orman içine depolama tesisine izin veren düzenleme ile de Toroslara yapılacak nükleer mezarlığın önü açılmaktadır. Engel olunamazsa; her an patlama riski olan nükleer santrale ek olarak Torosları bütün dünyanın nükleer atık deposu haline getirecekler. 

ÖNCEKİ HABER

'Afrin'i Antakya'ya bağlamak halklar arasında barışa hizmet etmez'

SONRAKİ HABER

Diyarbakır'da bir taksi şoförü ile geçim muhabbeti

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa