04 Nisan 2018 14:00

Boğaziçi ve akademi özgür kalacak

Saldırıların sürdüğü Boğaziçi'den Cansu Ceylan yazdı: Kütüphanede sivil polislerden yer bulamazken "etliye sütlüye karışmadan oku" söylemi tutmuyor.

Paylaş

Cansu CEYLAN
Boğaziçi Üniversitesi

“Barış için Akademisyenler”den rektör atamalarının kaldırılmasına şimdi de kampüs içinde ve dışında süregelen gözaltılar ve bir nevi polis ablukası altında süren kampüs yaşamıyla Boğaziçi Üniversitesi sadece kendi gündemini değil aynı zamanda başka birçok üniversitenin gündemini de işgal ediyor. 

BU NEYİN FETHİ?

Uzun zamandır AKP’nin elini üniversitelerden kolay kolay çekmeyeceğini; emekten, toplumdan yana özgür, bilimsel, demokratik akademi mücadelesi veren akademisyenlerin ve öğrencilerin yakasını bırakmayacağını söylüyoruz. İstanbul Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi gibi uzun zamandır kolluk güçlerinin de okul yaşamının gündelik bir parçası haline geldiği üniversitelerden tutalım akademisyenlerin birer birer parmakla seçilerek uzaklaştırıldığı onlarca üniversiteye, kulüp bütçelerin sıfırlanmasına, yol bahanesiyle talan edilen ODTÜ’ye neyle karşı karşıya olduğumuzu az çok biliyoruz. Tüm bu tablo içinde tarihinde ilk kez rektörlük seçimleri hiçe sayılmış, bir akademisyeni bildiri sürecinde tutuklanmış, iki akademisyeni ihraç edilmiş Boğaziçi Üniversitesi’ne de iktidarın eli çoktan değmişti. Bütün bunların yanında tüm bu süreçlerde adım atmaktan bilinçli olarak kaçınan, cılız da olsa yükselen öğrenci hareketini sindirmeye çalışan akademisi de birçok kez söylediğimiz gibi akademinin bu kadar baskı altına alındığı bir ortamda şekillendi. Bu bağlamda “özgürlüğün diyarı” Boğaziçi’nde geçen sene kulüp etkinlikleri içeriğine bakılarak engellendi.

Tüm bunlar göz önüne alındığında akla şu soru geliyor: İktidarın eli görünür ya da görünmez biçimleriyle Boğaziçi’ne zaten dokunduysa kampüste yaşananlar, polisin kampüse girişi, yurtların basılması nasıl oluyor da bir “fetih” havası içinde Erdoğan’ın mitinglerine konu oluyor? Boğaziçi zaten halihazırda çeşitli baskılarla yüz yüzeyse, birçok alanda öğrencileri ve akademisyenleri kriminalize ediliyorsa son yaşadığımız olayların iktidarın söylemlerine yansıyışını nasıl değerlendirmeliyiz? Tüm bu soruların cevapları sanıyorum ki Boğaziçi’ni -tıpkı ODTÜ’de de olduğu gibi- baskı altına almanın bütün bir demokratik, özgür üniversite mücadelesi veren öğrencilere vereceği mesajda saklı. Demokratik ve özgür üniversitenin bir “marka değeri” olarak lanse edildiği, “özgür” çimlerinin üniversite denilince akla gelen yegâne yerlerden biri olan, tüm bunlar bir kenara kampüs içi tartışmaların ve öğrencilerin kulüpler ve ÖTK gibi mekanizmaları hâlâ kullanabildiği Boğaziçi’ni “Girip temizledik” demenin bütün akademi üzerinde yarattığı, yaratmak istediği baskı belki tam da burada saklı.

BURADAYIZ, GİTMİYORUZ

Kampüse direkt bir polis müdahalesi olmasının öğrencilerin üzerinde yarattığı etki açık. Sadece bir günle sınırlı kalmayan müdahale, kütüphanede, bina önlerinde konuşlanan, kendilerini hiç de gizleme ihtiyacı duymayan, çoğu zaman öğrencilere tacizkâr bakışlarıyla rahatsız etmekten de geri durmayan sivil polislerin varlığıyla devam ediyor. Bu süreçte öğrencilerin kendini daha güvensiz hissettiği, yapacağı herhangi bir tartışmaya daha alçak sesle etrafı gözleyerek yaptığı açık. Ama tüm bunların yanında daha alçak sesle yapılmaya çalışılsa da tüm bu tartışmaların daha sık ve daha geniş bir öğrenci kitlesi tarafından da yapıldığı bir gerçek. Çünkü kütüphanede sivil polislerden yer bulamazken “Etliye sütlüye karışmadan, uslu uslu okumana bak sen” söyleminin artık tutmadığı, sıra arkadaşlarımızın “Bir de kızlı erkekli kalıyorsunuz demek” denilerek ev baskınıyla gözaltına alındığı, bilgi üretimini sadece sınıflarda akademik tartışmaların yürüterek sürdürülemeyeceği bir ortamdayız.

Bugün eğitim hakkını ve akademik özgürlüğünü savunmak, tüm üniversite öğrencileri ve emekçileri olarak bizim sorumluluğumuz. Kampüsteki polis varlığı ve gözaltılarla daha görünür hale gelmiş olsa da yıllardır atılan birçok adımla şekillendirilmeye, baskı altına alınmaya, “Zaten yerli ve milli değildi”denilerek hedef gösterilmeye çalışılan Boğaziçi Üniversitesi’nin öğrencileri olarak sınıf içi tartışmalardan kulüp etkinliklerine, diğer üniversitelerle dayanışmaya bulunduğumuz her ortamdan özgür ve demokratik üniversitenin sesini daha güçlü yükseltmek için bir araya gelmenin yollarını bulmalıyız.

Bu karanlık bulutlar elbet dağılacak. Ama bu süreçte bu karanlığın nasıl dağıldığı, bizim bu karanlığı nasıl, elimizdeki hangi olanaklarla dağıttığımız demokratik ve bilimsel bir üniversite mücadelesi için belirleyici olacak.

ÖNCEKİ HABER

Bursa’dan Dersim’e 60 bin fidan gönderildi

SONRAKİ HABER

Barış Yarkadaş'tan AYM’ye dosyayı inceleyin çağrısı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa