4 Nisan 2018 16:00

Rota

'Bilimin kazanımlarına saldırıların yoğunlaştığı bu dönemde parasız, bilimsel, demokratik eğitim için mücadele talebinin önemi iyice artmıştır.'

Rota

HEDEFE KONULAN ÜNİVERSİTENİN TA KENDİSİDİR!

Üniversitenin ilk ortaya çıkışından, tarihinden uzun uzadıya söz etmeye gerek yok. Platon’un Akademia’sından tutun; Abbasi’lerin Bağdat’ta kurduğuDar’ülHikme’ye; yükseköğrenim kurumlarının tarihi uzar gider. Akademia’nın girişine Platon şu sözleri yazmıştı; Ageometretosmedeiseisito!” ( Matematiksel olanı kavrayamayan giremez! ) Galile’si, Kopernik’i, Newton’u, Darwin’i, Currie’si, Einstein’i ve yüzlerce bilim insanı “çorbaya tuzunu katmış”, Platon’un “matematiksel olan” diye ifade ettiği “bilimselliğe.” Üretici güçlerin gelişimiyle bilgi, bilim, akademi, rasyonalite gibi kavramları içinde barındıran “üniversite” içinde hep ilerici karakter taşımıştır. Hakim olan sınıf, üretilen bilimi kendi çıkarlarına hizmet için kullansa da üniversitenin özünde hep toplumcu bir yan olmuştur. Binlerce yıllık bilim tarihinin kazanımları, üniversitelerin bağrında taşınmıştır. Ancak hakim sınıflar her seferinde, bu kazanımlara saldırmış ve üniversiteyi kendi boyunduruğu altına almaya çalışmıştır. Kimi zaman İskenderiye kütüphanesinin yakılmasında, kimi zaman Galile’nin asılmasında, kimi zaman Faşist İspanya’daFranco’nun “Yaşasın ölüm” sloganına karşı duran Miguel de Unamuno’nun şahsında cisimleşir. Bizim ülkemizde de Erdoğan’ın ürettiği politikayla bir türlü istediğini alamadığı üniversite ile kurduğu ilişkide cisimleşiyor.

BİLİME, AKADEMİYE, ÖĞRENCİYE DÜŞMAN!

AKP, üniversiteleri fethedip tek adam tek parti rejiminin karşısındaki dinamik güçlerden birini kendi boyunduruğuna almak isterken bilime, akademiye, öğrenciye düşman politikaları temel alıyor. Boğaziçi yaşanan son örnek oldu. “Afrin için lokum dağıtanlara saldırı” etiketiyle medya seferber edildi. Öğrenciler hedefe konuldu. “Metal yorgunluğu bitti, Afrin partimiz için dirilişi başlattı” diyenlerin herkesi “bu diriliş için seferber olmak zorunda” çizgisini dayatan anlayışın karşısında duranlara tahammülsüzlük tekrar tekrar ayyuka çıktı. Üniversitelerin ticarethaneden farksız hale gelmesi; “bireyciliğin ve kariyerizmin kutsal tapınakları” haline getirilmesi, bilimin kazanımlarının günbegün budanması ve amansızca sermayeye peşkeş çekilmesi gibi politikaları en militan tarzda hayata geçiren AKP iktidarı oldu. Ancak politik olarak üniversite gençliğini kazanmak açısından gösterdiği militanlık bir türlü karşılık bulmadı. OHAL sürecine kadar her dönem ciddi patlamalar gösteren üniversite hareketi, bugün de içinde pek çok patlama unsurunu biriktirerek ilerliyor. AKP’nin baskısı, karşıtının zeminini de güçlendiriyor. Gelecek kaygısının yaygınlaşması, genç işsizlik oranlarının rekorlar kırması, üniversitenin üniversite olmaktan giderek çıkması gençlik içinde tepkiyi de yaratıyor. 

MÜCADELE GÜÇLENMEK ZORUNDA!

Bilimin kazanımlarına ilişkin saldırıların bu denli yoğunlaştığı, hurafelerin bilimin karşısında kutsandığı bu dönemde parasız, bilimsel, demokratik bir eğitim; özgür ve özerk üniversite için mücadele talebinin önemi iyice artmış durumdadır. Polisin kampüslerde karakol kurduğu, gençliğin gelecek ve güvensizlik kaygılarının son derece istismar edildiği bu dönemde ortak talepler etrafında mücadelenin birleşmesi bir zorunluluk haline gelmiş durumda. Bunun için kampüslerde, amfilerde, sınıflarda tüm üniversite bileşenlerinin bir araya gelmesi; ortak hareket için momentum noktalarının neler olacağını tartışması çok önemli. En yakın vadede gerçekleşecek olan 1 Mayıs’ta bu temelde üniversitenin ortak talepleri etrafında bir mücadele platformunun kurulması “üniversiteyi savunan cephenin” en somut adımları atabileceği bir adım olabilir…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İhyanın aslı

İhyanın aslı

Maraş depremlerinin ardından geçen iki yılda ne yiten on binlerce canın hesabı sorulabildi ne de kalanların bir derdine derman olundu. İki yıl sonra iktidar, ”Asrın İhyası” sloganıyla toplumu aldatmaya çalışıyor. Oysa asıl ihya ihaleler, inşaatlar, rezerv alan ilanları, teşvikler, vergi indirimleriyle, depremi gerekçe eden siyasi baskılarla geldi.

Teslim edilen konut sayısı ihtiyacın 3'te biri.

Deprem bölgesinde 'rezerv alan' kılıfıyla halkın evleri, arsaları gasbedildi.

Deprem işçiye yoksulluk, sermayeye 'fırsat' oldu.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sezgin Tanrıkulu: "Depremin maliyetini en aza indirmek için her ay vergi veriyoruz. Nereye harcandığını bilmiyoruz"

Evrensel'i Takip Et