04 Nisan 2018 16:37

Adalet için 'Şahsiyet' tek başına yeter mi?

İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümünden öğrenciler, Şahsiyet dizisine dair yazdılar.

Paylaş

Perva BACAKSIZ 
Özgür DEVRAN
İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü

Uzun zamandır televizyon dizilerinin şiddeti çekici hale getiren, kadın-erkek ilişkisini temel alan, vasat oyunculuklarla dolu dünyasına kapılmış durumdayız. Bu durum insanların kaliteli şeyler izleyebilmek adına yabancı dizilere yönelmesine sebep olmuştu. Ancak özellikle son dönemde internet dizileri yaygınlık kazanmaya başladı. Her ne kadar RTÜK bu dizilere de el atacağını duyursa da şu anda bu dizileri sansür olmadan izleyebiliyoruz.

Biz de bu dizilerden Türklerin henüz el atmaya çekindiği polisiye türündeki hikayesiyle dikkat çeken Şahsiyet hakkında yorum yapmak istedik; İnsan kelimesi ‘nisyan’ kelimesinden türemedir ve Arapçada ‘unutan’ manasına gelir. Yani unutmak insan olmakta vardır. Anne karnındaki yaşamımızı unuturuz, çocukluk evremizi unuturuz. Hatırlarız da. Bu doğaldır. Unuttuğunu unutmaya “alzheimer” denir. 

ADALETSİZLİĞİN 50 TONU

Dizi, bu hastalığa yakalanan Agâh karakterini konu alıyor. Agâh 27 sene adliyede çalışmış emekli bir memur. Birçok dava dosyasına tanık olmuş. Sözüm ona adalet müessesinde birçok adaletsizliğe, birçok gereği "düşünülen" ama gereği "yapılmayan" hadiseye, iyi hal indirimlerine, usulsüz işleyişlere, rüşvetlere, ağır tahrik kisvesi altında gereğinin çok altında cezalara tanıklık etmiş ve Türkiye’deki her insanın düşüncelerinde deneyimlediği adaletsiz adalete, kendi vicdani adaletini getirmiş fakat fiiliyata dökememiş. Bundan dolayı da kendisiyle kavgalar etmiş. Türkiye’de, bizi de yıpratan, olaylara sessiz kalınması yeni bir şey değil elbette. Bu yüzden Agâh Bey’i anlamak o kadar güç değil. Soru şu: Adaleti kendi ellerimizle sağlamalı mıyız? Sağlayacaksak biz de suçlu olmaz mıyız? Peki sessiz kalırsak yine suçlu sayılmaz mıyız?

'AGÂH’IN ÜTOPYASINDA KISA ÇÖP, UZUN ÇÖPTEN HAKKINI ALABİLİYOR'

2007 senesinde bir dosya seçiyor ve karısını öldüren bir katile gerekli cezayı vermeyen hakimi öldürmeyi kafasına koyuyor fakat yapamıyor. 2011 senesinde yine deniyor ama sonuç aynı. Hıncı artık sadece adaletsiz hakime olmuyor. Kendi adaletini sağlayamadığı için kendine de hınçlanıyor. 8 numaralı kapıyı başarısızlıkla kapatıyor. Dizi, bizi en son 2018 senesine getiriyor. Agâh; her güne 05:33’te amaçsızca uyanan, televizyon seyreden bir organizma halinde yaşamını sürdürürken alzheimer olduğunu öğreniyor. Bu hastalık, ihtiyar emeklinin sabrının taşmasına sebep olan son damla oluyor. Unutacağını bilmek, "şahsiyetini" unutmak, önceleri zor gelse de sonradan fark ediyor ki hatırlamayacağı şeyler yapmaktan çekinecek bir durumu yok. Agâh karakterinin felsefesinde anlıyoruz ki "iyi insan olmak" adaleti sağlamaktan geçiyor. Agâh’ın ütopyasında kısa çöp, uzun çöpten hakkını alabiliyor. Kahramanımız ilk olarak kendine, önceden çalışmış olduğu adliyeden gerekli dosya ve emanetleri alıyor. Daha sonra tarihte birçok sefer farklı işleri örtbas etmek için yanan adliye saraylarına bir yenisini ekliyor. Seri cinayetlere başlıyor sonra, tabii bunu kendisi "seri adaletler sağlamak" olarak tanımlıyor. O yaşlı, emekli, bitmiş adam gidiyor; yerine yağız bir delikanlı geliyor, büyük titizlikle işliyor olayları. Adaleti sağlamak için insan öldüren başrol bir yandan da ölen kedisine mezar yapacak, cinayet işlediği evdeki balığı ölmesin diye suya koyacak, belki de geleceğini onda gördüğü hakimin karısı olan alzheimerlı kadına yemeğini yedirip hikayeler anlatacak kadar iyi de bir adam. 

Ölen hakim koltukta yatıp dururken alzheimerlı karısının Flamenko dansı ile coşması, devamında polislerin kapıyı koç başıyla kırıp açması ve şaşkın şaşkın durup kalma sahnesi de Nietzsche’nin  "Müziğin sesini duymayanlar, dans edenleri deli sanırmış." sözünü anımsatmıyor değil. 

NEVRA VE AGÂH’IN MERAK EDİLEN İLİŞKİSİ

Dizide enteresan bir diğer nokta ise Agâh karakterinin kendine en yakın bulduğu kişinin, cinayet büroda 150 polis arasında tek kadın polis olarak işine tutunmaya çalışan Nevra olması. Nevra başarılı bir eğitim hayatından sonra parlak bir geleceğe sahipken polis olmayı tercih eden idealist ve aynı zamanda nezaketten ve anlayıştan söz edilmeyen, ayrımcılık yapılan bir ortamda söylediklerini anlayacak bir kimse bulamadığından dolayı içsel yalnızlık yaşayan bir karakter. Dizinin akışında Agâh karakterinin Nevra komisere bıraktığı notlar ve cinayetler silsilesi devam edecek gibi duruyor. Bu iki farklı fakat içsel dünyalarında aynı olan karakterlerin serüveninin nasıl gelişeceği merak konusu. 

Dizide de geçen "Türkiye’de insanlar seri katil olmaz, cinnet geçirir." ifadesi aslında Agâh Bey’in ruh halini yansıtıyor. Adaleti sağlamanın yolunun bireysel çabalarla bir sonuca ulaşmayacağını bilmekle birlikte asıl sorunun şu olduğunu düşünüyoruz: Nihai bir adaleti sağlamak için biz neler yapabiliriz?

ÖNCEKİ HABER

Başsavcılık Hakan Atilla için en az 15 yıl hapis cezası istedi

SONRAKİ HABER

Memeli ve insan evrimi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa