05 Nisan 2018 10:18
Son Güncellenme Tarihi: 05 Nisan 2018 14:55

10 Ekim davası: Katliamı adım adım planlayıp raporlaştırmışlar!

10 Ekim Ankara Katliamı davası 8. grup duruşmalarının 2. gününde IŞİD'in Antep Emiri Yunus Durmaz'a ait e-posta yazışmalarının detayları ortaya çıktı.

Paylaş

Burcu YILDIRIM
Ankara

IŞİD’in Antep Emiri Yunus Durmaz'a ait e-posta yazışmalarında, 10 Ekim Ankara Katliamı'na ilişkin yeni detaylar ortaya çıktı. Katliamın tutuklu sanıklarından da kod adlarıyla bahsederek katliamın nasıl yapılacağını, yapılan yanlışları rapor halinde Suriye'deki yöneticilerine gönderen Durmaz, saldırı hazırlıkları için sabırsızlığını dile getiriyor.

10 Ekim Ankara Katliamı davasının 8. duruşmasının 2. gününde, polis baskınında kendisini patlatan IŞİD’in Antep Emiri Yunus Durmaz’a ait belgelerdeki yeni detaylar gündeme geldi. Yunus Durmaz’a ait olan e-posta yazışmalarında, 10 Ekim Ankara Katliamı'nın planlanmasına ilişkin detaylar ortaya çıktı. Saldırı öncesinde örgütün Suriye’deki yöneticilerinden defalarca izin istenen e-postada, “Bu ayın (Ekim 2015) birinden itibaren bu ameli 5 kez yapalım diye cevap istedim, cevap ayın dokuzunda Ebu Talha’yla geldi. Ben de aceleyle tertip yaptım” diye anlatılıyor. Durmaz e-postasında, daha önce patlamada kullanılacak araba için para istediğini ancak para gelmemesi üzerine kendi imkanlarıyla araba işini çözdüğünü anlatıyor. Durmaz, katliamda bombacılara eşlik eden Halil İbrahim Durgun'la ilgili “Benim kullandığım araba ile İstanbul’a iş maksadı ile gidiyor gibi gidecek. Bu şekilde plan yaptık. İstanbul’daki arkadaşlarını arayarak, İstanbul'a geleceğini haber ederek yola çıktı” ifadelerini kullanıyor.

‘AMEL BÖLGESİNE GİRME BİZE ADRES BUL’

Durmaz, Ankara'ya 10 Ekim saldırısı öncesinde Davud kod isimli Hakan Şahin'i hastaneye gitmesi için yolladığını ve kendisine "Sakın amel bölgesine girme, sadece kardeşleri bırakıp geleceğimiz bir adres bul bana gönder" dediğini söylüyor. Durmaz, katliam sonrasında Kundi kod isimli ve bombacılara eskortluk eden Yukup Şahin ve Hakan Şahin'in nasıl yakalandığını bilmediğini dile getirerek, ikisinin yakalanmasının ardından depoları boşalttırdığını belirtiyor.

ÖNDEN GÖZCÜ GÖNDERİLİYOR

Durmaz’ın 10 Ekim katliamıyla ilgili planı ve değerlendirmesi de  e- postada yer alıyor. Durmaz, her şeyi rutin hayata uygun bir şekilde planladığını söyledikten sonra “Kundi önden gözcü olarak gidecek, yolsa polis araması olursa arkadan gelen Ebu Bera'ya haber edecek ve ara mesafaleri en az 30 dakika olacak. Daha sonra Davud'un verdiği adrese kardeşleri bırakacak oradan onlar da taksiye binerek hedef bölgeye gidecekti” diyor.

PLANDA HATA YAPIP ANTEP'E DÖNMÜŞLER

Durmaz’ın, 10 Ekim katliamıyla ilgili yaptığı değerlendirmesi de e-postada yer alıyor. Durmaz, her şeyi rutin hayata uygun bir şekilde planladığını söyledikten sonra yaptıkları hataları şöyle sıralıyor:

“Ebu Bera yol mesafesini 5 dakikaya indirdi bu da iki aracın birbiriyle bağlantısını ortaya çıkardı. Yol üzerinde 4 kez bir araya gelerek aynı petrol noktasında durarak iniyorlar ve ihtiyaçlarını gideriyorlar. Kundi adrese erken giderek, yeğeni Davud'a bakıyor. Bulamayınca geri dönerek Ebu Bera'ya Davud'u görmediğini petrolde beklemesini ve 40 dakika gelmezse yol üzerinden, Ankara'ya 13 km beride bir mahallede kamerasız bir sokakta bırakılmasını söylüyor. Kundi geri gelmeyince Ebu Bera itihat ederek, kardeşleri Ankara'ya daha yakın bir yerde taksi durağına yakın bir yerde bırakıyor. Kardeşlerde indikleri yere yakın bir taksi durağından taksiye binerek, hedef bölgeye gidiyorlar. Ebu Bera İstanbul'a gitmek yerine yaptıkları hatalar sebebiyle ifşa olduklarını düşünerek, Antep'e dönüyor. Kundi ile Davud'a, Ebu Bera ile amel sonrası tüm hataları tespit ettim. DuvudukyneRTr (köyüne).. yolladım. Kundi'ye ve Ebu Bera'ya evlerine gitmemelerini söyledim."

KATLİAMDAN SONRA EVE BASKIN

Durmaz, saldırıyla ilgili Suriye'dekiler ile yaptığı yazışmalarda şu sonuca varıyor: "Arabalar kameralardan tespit edilerek, Gaziantep'e kadar izleniyor. Sürelerin (Suriyelilerin) kimlik bilgileri tespit edilerek, evler basılıyor. Ebu Bera'ın (Resul) ortağına baskın yapılarak, Ebu Bera'yı soruyorlar oda askerlerin evlerini ayarlayan kardeşin yanına (Yakup Karaoğlu) polislerle beraber Ebu Bera'nın yerini söylemesini istiyor. Kardeş de kendisinin haber, olmadığını söylüyor. Polisler de evi aradıktan sonra gidiyor.  Bir gün sonra dönerek emlakçı kardeşi de gözlatına alıyorlar.” Durmaz, katliam sonrası kaldığı eve polislerin gelerek kendisini sorduğunu anlatarak, evin çevresindeki polisleri fark edince kaçabildiklerini “Sadece tabanca ve el bombalarını alarak tek tek evden çıktık" şeklinde anlatıyor. Durmaz evde 6 keleş, bin tane 9 mm'lik mermi, 10. Jarj, (şarjör kastediliyor olabilir) 25 el bombası, askeri bilgilerin bulunduğu hafıza kartını ve 2 bin 500 kilo amonyum, 60 kilo TNT bıraktıklarını aktarıyor. Durmaz, 3 araçlarının da ele geçirildiğini ekliyor. Kendilerine ait arabaların ve evlerin tespit edildiğini Suriye'deki yöneticilerine aktaran Durmaz, saklanmayı başardıklarını "Şu anda 8 kardeşimi askerlerle (IŞİD'lilerden asker diye bahsediliyor) bir arkadaşımızın evinde bekliyoruz. 5 emmi bizden ayrı" diyor. Durmaz, depo işlerini halleden Resul Demir'in, bombacıların taşındığı aracın sahibi Halil İbrahim Alçay'ın cezaevine girdiğini, örgütün nakliye işlerini yapan Hüseyin Tunç ve örgüt üyelerine ev ayarlayan Yakup Karaoğlu'nun gözaltına alınıp bırakıldığı bilgisini veriyor.

X, Y VE Z'LERİN AÇIĞA ÇIKARILMASI GÖZ ARDI EDİLİYOR

Avukat Ahmet Özdel, "Dosyadaki x, y ve z'lerin açığa çıkarılmasını mahkeme göz ardı ediyor. Sanıklar bu x, y ve z'lerle sarılmış fotoğrafları olmasına rağmen tanımadıklarını söylüyor" dedi.

Özdel, "IŞİD terör örgütü sıradan bir örgüt değildir. Tüm sanıkların tutukluluk hallerinin devamı kabul edilmelidir. Bu örgütler dernekler üzerinden örgütleniyor" diyerek örgütsel bağlara dikkat çekti.

IŞİD'li sanıkların kendi araçlarını, evlerini dahi 'Amel' için hazırladıklarını ve bu konuda hata yapan kişileri farklı yerlere yönlendirdiklerini belirten Özdel, HTS kayıtlarından "Askerler (IŞİD'in savaşçı kolu) eşliğinde güvenli bir şekilde eve geldik" yazışmalarını okudu. Özdel, bu belgenin Yunus Durmaz'a ait olduğunu söyledi.

Sanıkların konuşmalarında ilişkide bulundukları kişilere 'bizimkiler' diye hitap ettiğinin altını çizen Özdel, projeksiyonda sanıkların x, y, ve z ile olan fotoğraflarını göstererek "Bu sanıklar bundan sonra ne açıklama yapar bilmiyorum" dedi.

Sanıkların örgütle bağlantılarının açıklandığı projeksiyonda sanıklardan Hatice Akaltın'ın yüzünün göründüğü çarşaflı fotoğrafların kullanılması üzerine eşi sanık Metin Akaltın, "O fotoğrafı kaldırın" diye tepki gösterdi.

IŞİD LİDERİNE MEKTUP

Daha önceki duruşmalarda kendisini "AKP Bingöl İl Gençlik Kolları üyesiyim" sözleriyle tanıtan sanık Mehmeddin Baraç'ın IŞİD liderine mektup yazdığını söyleyen Özdel, Baraç'ın IŞİD'in yaptığı katliamlara dair fotoğrafları telefonunda sakladığını söyledi.

Dava dosyasına giren ve salonda yansıtılan görüntülerde IŞİD'in üst düzey yöneticilerinin fotoğrafları yer alıyor.

Özdel "Neden bir insanın telefonundan kafa kesme görüntüleri, cesetler çıkar" diye sordu.

Sanıklardan Erman Ekici'nin sıradan bir örgüt üyesi olarak değerlendirilemeyeceğini belirten Özdel, Ekici'nin örgüt yöneticisi olduğunu söyledi.

'10 EKİM İNSANLIĞA KARŞI İŞLENEN SUÇTUR'

Mağdur avukatlarından Senem Doğanoğlu, Avukatlar Günü nedeniyle konuşmasına 10 Ekim'de hayatını kaybeden Avukat Uygar Coşgun'u anarak başladı.

Doğanoğlu, IŞİD saldırılarını Uluslararası Ceza Hukuku kapsamında değerlendirerek katliamın “insanlığa karşı suç” olarak değerlendirilmesi yönünde beyanlarda bulundu. Doğanoğlu, “Yaklaşık üç duruşmadır insanlığa karşı suçu anlatmaya çalışıyoruz. 10 Ekim Katliamı da insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur” dedi.

Türkiye'de 12 Eylül Askeri Darbesi'nde ve Madımak Katliamı'nda uygulanmasa bile insanlığa karşı işlenen suçun tartışıldığına dikkat çeken Doğanoğlu, “10 Ekim Ankara Katliamını organize edenlerden biri olan Halil İbrahim Durgun yazışmalarında, katledilen müvekkillerimize ‘Allah’ın düşmanları’ diyor. Müvekkillerimizin barış talep eden halk kesimi olduğu çok belli” dedi.

EVRENSEL'İ HEDEF GÖSTERDİ

Sanık savunmalarına geçildiğinde Mehmedin Baraç, "Avukat İlke'nin, Tugay Bek'in yazılarını Evrensel'den olsun, başka yerden olsun okudum. Devleti eleştiren, PKK'yi öven yazıları var. Onlar da suçlansın o zaman, ben neden suçlamıyorum? Suçlamaları kabul etmiyorum. Avukat Ahmet de suçluyor beni. Ben ölüler yazıyorum telefonuma görüntüler çıkıyor. Bu görüntülerle suçluyorlar, bunu herkes yapabilir. Kim ne yapmış öğreniyorum yazarak. Sonuçta Türkiye'de yaşıyoruz" dedi.

Konuyla ilgisi olmayan konuşmaları nedeniyle uyarılan Baraç, yine de avukatlara hedef almayı sürdürdü. Sanık Suphi Alpfidan, kendisinin ticaret yaptığını ve bundan kandırıldığını ifade etti. Alpfidan kendisinin boşuna cezaevinde kaldığını savunarak, "Müşteki avukatları ortada pire bile yokken deve yaptılar. Bir daha insanlara güvenmeyeceğim. Güvendiğim için bu suçlamalarla karşı karşıya kaldım" dedi. Sanık İbrahim Halil Akçay, "Suçun şahsiliği vardır. Bir insan suçlanıyorsa onun eşi yakını neden suçlanıyor? Avukatlar bizim hakkımızda yalan söylüyor. Ramazan yemeği yediğimiz yerdeki insanlarla olan fotoğraflarımdan suçlanıyorum" dedi.

SANIKTAN HAKİME: ALLAH'I ÖFKELENDİRMEYİN

Sanık Resul Demir, hakimin de baskı altında olduğunu söyleyerek "Ben kafa kesenleri gördüm. Patlayıcılarla yakalananı gördüm. Onlar 3 ayda çıkıyor. Ben niye duruyorum. Başkan birilerini memnun edeyim derken Allah'ı öfkelendirmeyin. Görüştüğüm kişiler arkadaşlarım. 10 yıldır görüşüyorum ben arkadaşlarımla. Siz vermişsiniz cezaları bize ama oradan söylemek kolay. Örgüt üyelerinin en büyük özelliği dışarı gitmeleridir. Ben bir yere gitmedim. Gönlünüzdeki dosyaya göre hareket edin" dedi.

Metin Akaltın Türkiye vatandaşı olduğunu ve bu yüzden Türkiye'nin her yerinde telefonunun sinyal verebileceğini savunarak, "Eşim benimle evlenirken telefon kullanıyordu. Son iki üç yıldır kullanmıyor. Delil koymadan suçluyorlar bizi. Telefon kullansak suç kullanmasak suç" dedi.

Hakan Şahin ise Yunus Durmaz'ın katliam planını anlattığı e-postadaki Davud diye bahsedilen kişinin kendisi olmadığını savundu. Erman Ekici ise iddianame hazırlandığından beri kendisine Ebu Talha denildiğini, ancak bunun kabul etmediğini söyledi. Birinin işkence ile yapılan sorgusunda kendisinden Ebu Talha olarak bahsettiğini öne süren Ekici, "Buradaki birçok avukatta terör örgütlerinden tutuklanan kişilerin numaraları vardır. Onlara neden bir şey yapılmıyor" diyerek müşteki avukatlarını hedef gösterdi.

SAVCI 'TUTUKLULUĞA DEVAM' DEDİ

Savcılık, üç müşteki katılım talebinin kabulü, hakkında yakalama kararı bulunan sanıkların aranma ve yakalama kararı ile ilgili işlemler konusunda Emniyet Genel Müdürlüğü'nden bilgi istenmesi, Gaziantep 8. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/428 sayılı dosyasının bir kopyasının istenmesi, müşteki ve katılan vekillerinin tanık dinletme taleplerinin yeniden reddi, değişik günlerde görev yapan kamu görevlileri hakkında suç duyurusu taleplerinin reddine, Gaziantep 8 Ağır Ceza Mahkemesi'nin 2017/427 Esas ve 2017/428 Esas dava dosyaları yönünden, dava dosyamızın geldiği aşama göz önüne alındığında birleştirme taleplerinin reddi, sanıkların tutukluluk hallerinin devamı yönünde mütalaa verdi.

DAVA 12-13 HAZİRAN'A ERTELENDİ

Mahkeme heyeti, bazı müştekilerin davaya katılım taleplerinin kabulüne, talep edilen HTS kayıtlarının istenmesine, Yunus Emre Alagöz'ün tape kayıtlarının istenmesine, HTS kayıtlarının istenmesi için yeniden müzekkere yazılmasına, yakalama kararı verilen sanıklarının işlemleri konusunda EGM VE Adalet Bakanlığı'na yazıl yazılmasına, sanıkların tutukluluk halinin devamına, davanın birleştirilme talebinin reddine, bir sonraki duruşmanın 12-13 Haziran 2018'e ertelenmesine oy birliğiyle karar verdi.

DEVLETİN SORUMLULUĞU TESPİT EDİLENE KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ

 

 

Duruşmanın ardından Ankara Adliyesi önünde konuşan Avukat Sevinç Hocaoğulları, mahkeme heyetinin tutuklu sanıklarla sınırlı bir karar vermeye çalıştığını söyledi. Kamu görevlilerinin bilgisinin dışında bu katliamının gerçekleşemeyeceğini, bu kişilerin teknik ve fiziki takip altında olduklarını birçok celsede söylediklerini hatırlatan Hocaoğulları, "Ancak bu celsede katliamın ana sorumlularından biri olarak adı geçen İlhami Balı'nın doğrudan kamu görevlileri ile iletişim halinde olduğunu, katliamdan bir ay öncesinde dahi sınırdaki askerlerle görüşmeler yaptığını, kaçakçılara yönelik beğenmediği bir davranışı varsa ellerinde esir askerlerin kafalarını koparacaklarına dair görüşmeler yaptıklarını hep beraber dinledik" dedi. Bu davanın sadece sanıkların cezalandırılmasıyla yetinilerek kapatılmasına izin vermeyeceklerini belirten Hocaoğulları, devletin sorumluluğunun mahkeme tarafından da tespit edilene kadar mücadele edeceklerini dile getirdi.

ÖNCEKİ HABER

NSU kurbanı Mehmet Kubaşık, Dortmund’da anıldı

SONRAKİ HABER

Ankara’da 1 Mayıs ortak kutlanacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa