Filistin’de toprak günü ve Türkiye
Mustafa Yalçıner, Filistin Toprak Günü eylemlerine dönük saldırıları ve Türkiye'nin İsrail karşısındaki sessizliğini yazdı.
Mustafa YALÇINER
On yıllardır Siyonist zorbalık altında inletilen mazlum Filistin’in tarihinde gün yoktur ki, zulme tanıklık edilmesin, masum kanı akmasın, dolayısıyla yıl dönümleri birbirini takip etmesin. Ve genellikle her yıl dönümü, yeni ve çoğunlukla anması yapılan kayıpların sebebi olan zulmü geride bırakan zalimliklerin nedeni sayılmıştır. Siyonizmde acıma ve merhamet yoktur; siyonistler, “acırsan acınacak hale düşersin” düsturunu prensip edinmişlerdir.
Bu yıl dönümlerinden biri, birkaç gün önce siyonistlerin yeni bir katliamına tanık olduğumuz 30 Mart’tadır ve “Toprak Günü” olarak anılmaktadır. Görece yakın tarihlidir. Kökeni 1976’dadır. İlki İsrail, ikincisiyse Ürdün Krallığı tarafından Filistinlilere reva görülen 1967 Savaşı’nın ardından gelen işgalin genişletilmesi ve 1970 Kara Eylül’ünün sonrasında yaşanan olaylara dayanmaktadır.
İsrail siyonizmi, giderek günlük politikası ve işi haline getirdiği Filistinlilere ait topraklara el koyarak devrettiği yerleşimcilerin yeni yerleşim yerleri kurmaları yoluyla işgali yaymaya, '67’deki ‘Altı Gün Savaşı’nın hemen sonrasında başladı. İlk yerleşim birimi Batı Şeria’da Beytüllahim’de kuruldu ve sonra arkası geldi. ’67’de ele geçirilen Sina ve Gazze bir yana, Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Golan’da bugünkü sayıları 600 bine ulaşan yerleşimcileriyle çok sayıda yeni yerleşim yeri bulunuyor.
1976 30 Mart’ında kuzeydeki Celile’nin Deir Hanna beldesindeki topraklara el konmasının ayırt edici yanı, birinci olarak, el konulan toprakların binlerce dönümle ifade edilen büyüklüğüdür. Ancak daha önemlisi, bu büyük el koymaya tepkinin de büyük olmasıdır. El-Feth ve diğer irili ufaklı direniş örgütlerinin silahlı direnişinin ötesinde, ilk kez, Filistinlilerin topraklarının bu büyük gaspı karşısında kitlesel eylemler patlak vermiştir. Genel grev ve kitlesel protesto gösterileri biçimini alan ve Filistin’in birçok bölgesine yayılan eylemlere siyonistlerin tepkisi de sert oldu. Gösterilere sorgusuz sualsiz ateş açan İsrail polisi 6 Filistinliyi katletti.
42 yıl önceki bu olay, bu nedenle İsrail’in Filistin topraklarına el koymasına karşı direnişin sembolü haline geldi ve o gün bu gündür “Filistin Toprak Günü” olarak anılıyor.
Bu yıl işte bu gün dolayısıyla yapılmak istenen gösterilere saldıran İsrail asker ve polisi, bu kez 16 Filistinliyi öldürdü. Ve dünya hiçbir şey olmamış gibi vakar ve ciddiyetiyle sessizliğini korudu.
Erdoğan o günün akşamı Amerikan Başkanı Trump’la telefonda görüştü ve İstanbul’daki bir AKP ilçe kongresinde anlattığına göre, ona şunları sordu:
“Dün akşam Sayın Trump’a da söyledim; ‘Bunlara müdahale etmeyecek misiniz?’ dedim.”
Ve ekledi:
“Kimse bunları görmüyor. Gazze’de kendi topraklarında gösteri yapan insanların üzerine ağır silahlarla saldıran İsrail’e söz söyleyemeyenlerin gözlerini bize dikmeleri, samimiyetsizliklerinin en büyük delilidir.”
Ama “yerli ve milli” AKP ve yönetimindeki Türkiye de büyük değil mi? Suriye’de “oyun kurucu” olarak davranmıyor mu? Trump görmeyebilir, İsrail siyonistleri Amerika’nın müttefikidir. O, tersine, Amerikan Elçiliğini İsrail’in başkenti olarak tanıdığı Kudüs’e taşımaktadır. Peki ya Türkiye, o da mı İsrail’in müttefiki? Kolayına gelip Suriye’ye karışıyor, silahlı kuvvet yolluyor, peki neden İsrail’e karışmıyor? Haydi, zordur, silahlı birlik yollamadı, neden en azından kınamıyor? Hem de Mavi Marmara’nın ardından İsrail’le yeniden iyi ilişkiler kurmanın şartlarından biri Gazze’ye ablukanın kaldırılmasıyken ve bu konuda anlaşıldığı açıklanmışken, Filistinlilere neden hiç değilse askeri malzeme ve gönüllü destek güçleri gönderilmesinin önünü açmıyor?
Filistin sorunu karşısında Türkiye’de yaklaşım ve tutumlar on yıllar öncesinde ayrışmış ve başlıca iki tutum oluşmuştur. Birincisi, başta Deniz Gezmiş olmak üzere, Türkiyeli devrimcilerin yaklaşım ve tutumudur. Anti-emperyalist yaklaşımlarından hareketle İsrail siyonizmine karşı mücadeleyi emperyalizme karşı mücadeleleriyle birleştiren Türkiyeli devrimciler, lafla yetinmeyip herhangi sınır da tanımadan Filistin’e desteğe gitmiş ve elde silah Filistinli kardeşleriyle birlikte savaşmışlardır. Birinci tutum budur: Emperyalizme ve siyonizme karşı birleşik mücadelenin hayata geçirilmesi.
İkincisiyse; emperyalizmle anlaşma ve işbirliği ile bir arada olan ve “Yahudi karşıtlığı” yapılarak siyonizme karşı mücadelenin lafta ve “din kardeşimiz” denip Filistin ve Filistinlilerin ortada bırakılması yaklaşımıdır. Bu, MTTB ve Komünizmle Mücadele Dernekleri’nin tutumunda yansımıştır. Yerleşiktir ve şimdi de MTTB eski başkanı bir kınamada bile bulunmamaktadır.
Bu, emperyalizmle uzlaşmanın gölgesinde İsrail siyonizmi ve zulmü karşısında sessiz kalma tutumunun Mavi Marmara’yla Filistin’e yardım götürme girişimiyle görünüşte de olsa değiştirilmek istenmesinin sonuçsuz kaldığı ve eski tutumun sürdürüldüğüyse bilinmektedir. Gülen açıktan “otoritesinin tanınması gerektiğini” söyleyerek İsrail’e destek sunarken, AKP lideri de “giderken bana mı sordunuz” diye Mavi Marmaracılar’a çıkışmış ve sonunda İsrail’le anlaşılarak, sorun tatlıya bağlanmıştır.
Laf kuşkusuz ki boldur, ancak icraat yoktur ve eli kolu serbest olan İsrail siyonizmi her istediğini yapmaya devam etmektedir. “Toprak Günü” dolayısıyla da böyledir. Propaganda yapılmakta, laf üretmekten geri kalınmamaktadır. Lafa kalırsa, Kudüs de kurtarılacaktır, işgal edilen topraklar da. Yukarıdan aşağıya doğru inildikçe, propagandada anti-semitizme kayılmakta, iki ya da tek devletli bağımsız birleşik Filistin’in savunulmasıyla bile yetinilmemektedir. Ancak tümü laftadır.
Suriye ve Kürt sorunu konu olduğunda Amerika’ya bile kafa tutulduğu iddia edilmektedir. Ama sorun İsrail olunca, Amerika’nın onun ikirciksiz arkasında olduğu da bilinerek, tüm iddiaların sonuna gelinmektedir.
Özüyle sözü bir olansa sadece Türkiyeli devrimcilerdir. Hem Filistin halkı ve hem de siyonist İsrail bunun tanığıdır.
Fotoğraf: AA