‘Mücadele etmezsek çocuklarımızı kötünün de kötüsü bekliyor’
Tuzla’da işçiler 1 Mayıs çalışmalarını sürdürüyor. Kötüleşen koşullara dikkat çeken işçiler, alan tartışması yürüten sendikalara tepkili.
Uğur ZENGİN
İstanbul
1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası Birlik Mücadele ve Dayanışma Günü yaklaşırken işçiler ne düşünüyor? Türk-İş hangi alanı açıkladı, DİSK Taksim için başvuruda bulundu mu? Hak-İş yine hükümetle mi ‘kutlayacak’? Taksim’de ‘olay’ çıkacak mı? Kaç bin polis 1 Mayıs’ta tetikte olacak? Sermaye basını bu soruların yanıtını ilgiyle takip etmeye devam ediyor.
Her Nisan ayının rutin sorularını bu kez Tuzla’da bir işçi bize soruyor: “Türk-İş ne dedi? DİSK ne dedi? Birleşik Metal ne dedi?” Tek tek kimin nereyi adres gösterdiğini açıklıyoruz. “Yani” diyor, “1 Mayıs’a 24 gün kalmış. ‘Türkiye’de işçi önderiyiz’ diyen, sendikayız diyen insanların düşüğü hal bu. Hiçbir şey belli değil. Sendikaları eleştiren arkadaşlarımıza provokatör diyorlar, bunu çok duyuyoruz. Bunu söyleyenlere hak vermek gerekiyormuş. Vay işçinin haline.”
İŞÇİNİN NE YAPMASI LAZIM SENCE?
Sonra sıralıyor, “İşçinin işi çok zor. Bir taraftan sendikacılarla uğraşsın, bir taraftan patronlarla uğraşsın, bir tarafta ustalarla uğraşsın, bir tarafta eve geliyor çoluğu çocuğu aş, ekmek istiyor, sinemaya gitmek istiyor. Ama sen götüremiyorsun. İşçi bunun arasında bocalamış kalmış. Bankalar tefeciler gibi çökmüş üzerine. İşçi ne yapmış? Şaşırmış işçi. Bir yandan da ‘Mücadele vereyim’ diyor ama bunu yaparsam bankalar haciz gönderecek. Bilmem bankaların kara listesinde kaç milyon vatandaş var.”
“O zaman işçinin ne yapması lazım sence?” diye soruyoruz, “Gerçekten fikrim yok. Şaka maka yok” diyor. Halbuki Tuzla Sanayi İşçileri 1 Mayıs İşçi Komitesinde.
- Tuzla Sanayi İşçileri 1 Mayıs Komitesi’ndesin, piknik biletlerini dağıtıyorsun. Niye dağıtıyorsun o zaman?
- Güzel bir noktadan yakaladın beni. Sadece mücadele ediyorum. Örgütlü gücün önünde bir şey duramayacağını söylemeye çalışıyoruz. Destek olmayana kızıyoruz ama o insanlara da hak vermek gerekiyor. Ben iyi kötü sendikalı bir yerde çalışıyorum. Patron beni çıkarsa da 1 sene geçinecek tazminat alabiliyorum. Asgari ücretle çalışan, patron yürü git dediği zaman giden birçok işçiden daha iyiyim. Mücadele etmemizin sebebi bunları insanlara anlatabilmek. Bunun için uğraşıyoruz. Anlattığımızda ‘Tamam sendikalara üye olalım da sendikaların halini görüyorsunuz’ diyor. ‘Beni işten atmayacağına garanti veriyor musun’ diyor.
- Kendisi böyle yaşıyor bu böyle devam ederse diyelim ki çocuğu daha kötü şartlarda çalışıp yaşayacak? Daha kötüye giden bir durum yok mu?
- Kötüye değil, kötünün kötüsüne. Bugün birçok yere gidiyorsun, 35 yaş üstündesin diye işe almıyorlar. Verim alamıyorlarmış. Peki 35’in üzerindeki insan ne olacak? Aç mı kalacak? Gelecek nesil emekli de olamayacak. Türkiye’deki mekanizma değişmediği sürece gelecek nesillerin durumu bizden çok çok daha kötü olacak. O yüzden onlara iyi bir gelecek bırakmak için o insanların çocuklarını bilgilendirmek, neyin ne olduğunu öğretmek gerekiyor.
- O yüzden mi 1 Mayıs’a gelmeli mesela?
- Evet. Etkinliklere gelmesi, 1 Mayıs’a gelmesi lazım. ‘Ben gideyim de 1 Mayıs’a katılayım’ değil. Kendilerinden önce çoluğunu çocuğunu götürmesi lazım. O kitleyi görünce, beraberliği, coşkuyu görünce ürperip korkmayacaklar. ‘Bak işte güçlü olduğumuz zaman ne yapabiliyoruz’u görecekler.
- Şu anda OHAL de var. Grevler de yasaklandı…
- Hükümete de, işçi sendikalarına da gözdağı olur. Bununla ilgili bir örnek vereyim. 3 yıl önce bizim sendikamız basın açıklaması yaptı. Patron bizim fabrikanın önünden giden grubu görünce bana “Siz bu kadar kişiyle mi açıklama yapacaksınız” dedi. “Biz binlerceyiz” dedim. “Ben gördüğümü söylerim” dedi. Sen ne kadar coşkulu gidersen o kadar etkili olur.
Ona göre 1 Mayıs coşkulu geçecek, hükümete yakın olan da olmayan da tepkili. Taban kaynıyor. Ekonomi, mutfak, çatışmalar tepkiyi artırıyor. “Hükümet de bunu biliyor, ittifak bu yüzden” diyor.
Bir de bugün geldiğimiz nokta var: OHAL, işsizlik, düşük ücret, ağır çalışma… En baştaki popüler soruları şöyle yanıtlıyor işçi: “Daha önceleri Taksim benim de her zaman favorimdi. Ama iki kere iki dört. Bu geldiğimiz ortamda bana deseler ki ‘Kardeşim gidin Tepeören’de yapın, Kurtköy’de yapın, yeter ki bu sendikalar birleşsin, bir çatı altında toplansın. Desin ki ‘Silivri’de yapacağız’, gitmeyene lanet olsun. Yeter ki bir araya gelsinler.”
ROBOTTAN FARKI YASAĞI ÇİĞNEYEBİLMESİ
Bir başkası metal fabrikasındaki 600 işçiden biri. Bant sistemiyle çalışan fabrikada 8 saat ayakta, işi olsa da olmasa da. Üretim alanına girerken cebindeki telefonu kutuya atıyor, 2-3 kişi telefonla oyun oynarken yakalanmış söylenene göre. Kameradan da izleniyor üstelik. “Telefonu cebinde bulundurursan tutanak tutacaklarını söylüyorlar. Eşine dostuna herhangi bir sıkıntı olduğunda takım liderini ya da vardiya amirini aramak zorundalar. Onlar da bakar mı bakmaz mı belli değil. Sıkıntılı bir durum. Bize fabrikada oturmak yasak. Bant dursa da oturmak yasak. İçeride zaten kameralar var. Vardiya amirleri oradan bakıp ‘Bizi sıkıştırıyorlar’ diyor. 3-4 kişinin bir araya gelmesini istemiyorlar. ‘Bandın başında dur’ diyor. Robotlaştırmaya çalışıyorlar yani. Konuşmak da yasak. Ama bir şekilde bir arkadaşına bir şey söylüyorsun. Sağa sola laf atıp bir şey söylüyorsun. Bunu yasağı çiğneyerek yapıyorsun. Sürekli robot gibi zaman da geçmiyor zaten.”
ANLAM VE ÖNEMİ ANLATILMALI
- İşçiler ne diyor?
- 1 Mayıs denildiğinde sadece solcuların katılığı, kavga-dövüşün, olayların olduğu, polislerin gaz attığı gün olarak düşünülüyor. Birlik, dayanışma, mücadeleden ziyade işçilerin kafasında başka bir şey uyandırıyor. İzin mevzusu bununla ilintili. ‘İzinli olursa gideriz’ diyorlar. Çoğu işçinin Taksim diye bir kaygısı yok. İnsanlar böyle bakıyor. 1 Mayıs’ı işçilerin sahipleneceği duruma sokmak lazım. Alandan çıkarıp anlam ve önemini anlatmak gerekiyor. Harekete geçmek gerekiyor.
YILDAN YILA GELEN ‘SENDİKA’
Tuzla Tersane işçisi anlatıyor:
“Türk Silahlı Kuvvetleri için yedekleme, yakıt transfer gemileri yapıyoruz. Tersanede daha önce yaşanan olaylar (iş cinayetlerini kastediyor) sonrası belli önlemler alındı. Şimdi işçiler sessiz sedasız hastanelere kaldırılıyor. Taşeronsa zaten patron sahip çıkarsa çıkıyor, çıkmazsa kendi imkanlarıyla ne yapabilirsen. Geminin zehirli boyası vardır. Havuzda ya da dış kapamada. Ne kadar önlem alınsa da sağlığa mutlaka etkisi var. Nefesten, gözden… İnsan ister istemez etkileniyor. Boya atıldığı zaman gözümüz yanar. Yakından olmasa bile, gemi boyanıyorsa, boya atan sen olmasan bile etkileniyorsun.”
Dok Gemi-İş Sendikası üyesi.
- Sendikadan gelen giden yok mu?
- Var tabi. Yıldan yıla gelir patronla anlaşır çeker gider.
- 1 Mayıs geliyor 1 Mayıs’ta da mı gelen yok?
- Resmi tatil oldu onlar için avantaj. Tatil. Geldiğin zaman mesaini alırsın. 1 Mayıs geldi taleplerimizle alana çıkalım kaygısı yok.
- Geçen sene tersanede nasıldı 1 Mayıs?
- Normal bir gün. Mesaiye giden mesaisini aldı, gitmeyen evinde oturdu. Toplu halde şu tersaneden toplanıp gidelim durumu olmadı.
‘ADAM ZATEN YILIN 365 GÜNÜ ÇALIŞIYOR’
Eksi 18 derecede bir depoda çalışan 25 yaşındaki işçi, depodaki arkadaşlarıyla beraber Liman-İş sendikasında örgütlenmeye çalışıyor: “Depo eksi 18 derece. Vücudun üşümesi, ayakkabılar uygun değil, düşüp kaymalar var. Normalde prosedüre göre 45 dakikada bir 15 dakika mola hakkı var. Ama işçi eksiğinden dolayı bazen 1 saat bazen 2 saat hiç çıkmadan çalışıyorum. Günde 2 saat hiç çıkmadan çalıştığım en az 1 kere oluyor. Bazen molaları birleştiriyoruz. İçeride suni hava tüketiyorsun. ‘Seni depo şefi yapacağız’ diye kandırıyorlar. Ücretler asgari ücret ama primi var. Devamsızlık primi. 350 lira” diyor. 1 Mayıs için söyledikleri çarpıcı: “Taşeronun kalkması, OHAL’in kaldırılması. Bu 1 Mayıs bir gövde gösterisi. İşçinin talepleriyle çıkması gerekiyor. Sen fabrikadan ki işçiyi getiremiyorsun ki Taksim’e? Patron ‘1 Mayıs’ta yüzde 100 mesai vereceğim’ diyor. İşçinin işine geliyor. Adam zaten yılın 365 günü çalışıyor, ‘Bugün de çalışayım bari 2 kat para alayım’ diyor.”