En Güzel Şarkı: Aynı ahenkte en güzel şarkıyı söylemek için...
Gazeteci- Yazar Ercüment Akdeniz'in kaleminden mültecilerin yaşamlarını ele alan 'En Güzel Şarkı' kitabının tanıtımı gerçekleşti.
Gazeteci-Yazar Ercüment Akdeniz’in son kitabı ‘En Güzel Şarkı’nın tanıtım etkinliği dün TMMOB Makina Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Konferans Salonu’nda yapıldı. Kor Kitap tarafından düzenlenen etkinliğe, Emek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Levent Tüzel, Halkevleri Eş Genel Başkanı Nuri Günay, Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Sekreteri Hakkı Zariç, Yazar Adnan Özyalçıner; Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği üyeleri, mülteci işçiler ve Evrensel gazetesi çalışanları ile KESK İstanbul şube başkanları ve yöneticilerinin de aralarında bulunduğu pek çok konuk katıldı.
Etkinlikte Yazar Ercüment Akdeniz ve kitabın çizimlerini yapan Ressam Günay Karakuş’la kısa bir söyleşi gerçekleştirildi. Moderatörlüğünü Ayşen Güven’in üstlendiği söyleşide Akdeniz ve Karakuş kitabın hikayesini ve sanata bakış açılarını okurlarıyla paylaştı ve katılımcıların sorularını yanıtladı. Ayrıca etkinliğin sonunda pasta kesilerek Günay Karakuş’un doğum günü kutlandı, kitaplar okurlar için imzalandı.
‘İNSANLARIN DUYGULARINA DOKUNSUN İSTEDİM’
En Güzel Şarkı’nın yazım sürecini anlatan Ercüment Akdeniz, insanların ruhuna ve duygularına dokunan bir roman yazmak istediğini belirterek “Mülteci İşçiler ve Sığınamayanlar araştırma inceleme kitaplarıydı. Okuyanlarınız bilir içinde yer yer öykü kaçan yazılar vardı. Ama ona rağmen benim için insanların tam ruhuna, duygularına dokunan kitaplar olmadı. Biraz soğuk kalıyordu araştırma inceleme kitapları olduğu için. Daha çok akademik çevrelerde ele alındı. Ben istedim ki Suriyeli işçide bunu okuduğunda anlayabilsin. Romanda onların hayatını anlatan bir şey olsun. Bu sorunu atölyelerde, fabrikalarda çalışan işçiler, kadınlar rahatlıkla anlasın diye bu romanı yazmaya başladım.” dedi.
Kitapta Günay Karakuş çizimlerine değinen Akdeniz “Günay Ankara’da Ekinoks isimli resim sergisi açmıştı. Çok başarılı bir sergiydi. Sergiden sonra romandaki bu yoğun duyguları, bu kadar yaşanmışlıkları, insan portrelerini en iyi Günay resimler diye düşündüm. Böyle bir şey teklif ettim. O da kabul etti. O da hikayenin içine girdi.” şeklinde konuştu.
‘HİKAYENİN İÇİNDE KAYBOLDUM’
Böyle bir kitapta yer almaktan mutlu olduğunu dile getiren Günay Karakuş ilk başlarda tedirginlik yaşadığını belirtti. Romandaki hikayelerin içeriğiyle kendi hikayesinin örtüştüğünü ifade eden Karakuş, “Kitapta Suriyeli savaş mağdurlarının hikayesi anlatılıyor. Benim hikayemde de 10 Ekimden sonra bir bakıma Türkiye’nin Suriyelileşmesinin sonucuydu. Savaşın mağduriyetini biz de yaşadık. Kendi hikayemle örtüştüğü için çok zorluk çekmedim ve hikayenin içinde kayboldum. Çizimler kendiliğinden geldi.” dedi.
‘SIĞINMACI İŞÇİLER ÜLKEMİZİN GERÇEĞİ’
Söyleşinin ikinci bölümünde etkinliğe katılanlar kitaba ve mülteci sorununa dair düşüncelerini aktardı. Mültecilerin Türkiye işçi sınıfının bir parçası olduğu vurgulanan paylaşımlarda işçileri ve emekçileri anlatan sanatın desteklenmesi gerektiği dile getirildi
Levent Tüzel (EMEP Genel Başkan Yardımcısı): Sığınmacı işçiler 2011 yılından beri ülkemizin gerçeği. Mültecilerin hayatının roman olarak anlatılmasını çok kıymetli buluyorum. Ercüment arkadaşımızın bu kitabı yazmasındaki nedenlerden biri de enternasyonalist bir devrimci olmasıdır. Savaşa, sömürüye ve emperyalizme karşı mücadeleye bu tür çalışmalar katkı sunmaktadır.
‘EDEBİYATTA İNSANI KAYBETTİK’
Adnan Özyalçıner (Yazar): Yeni yetişen yazarlar popülist ve reklamı olan eserlerin etkisi altında kalıyor. Bu nedenle işçi sorunları son dönem edebiyatına yansımıyor. İnsan ve toplum; insan ve insan arasındaki ilişki ortadan kalktı. Yaşamı es geçmekten kaynaklı abartının yoğun olduğu içe dönük anlatılar ortaya çıkıyor. Öyküde, şiirde, romanda insanı kaybettik.Yapış yapış bir edebiyat var. Ercümant’in kitabı bu açıdan önemli. Ercüment toplumcu yazarları okuduğu için mültecileri yazdı.
‘BURAYA KİMLİKSİZ VE İSİMSİZ GELDİK’
Abdunnur Işılgan (Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği): Türkiye’de çelişkili bir hayat yaşadım. Uzun bir zaman kaybettiğim şeyleri dengeye oturtmaya çalıştım. Ülkemizi ve kendimizi kaybettik. Buraya kimliksiz ve isimsiz geldik. Aslında dağılan tabloyu birleştirmeye çalışıyoruz. Birleşip aynı ahenkte en güzel şarkıyı söylemek için.
ÖN SÖZ NİTELİĞİNDE ÇİZİMLER
Etkinlikte Ressam Günay Karakuş’un kitap için yaptığı çizimler de sergilendi. Romanda geçen hikayelere odaklanan Karakuş’un çizimlerinde umut, hüzün, birleşememe ve mücadele karşımıza çıkıyor. Özellikle romanın Haleb’üş Şehba bölümü için yaptığı çizim dikkatleri üzerine topluyor. Çizimde; ayrışmayı, hayalleri, gitmekle kalmak ikilemini görüyoruz. Çatallanmış bir çift dal... İki dalda iki farklı kent... Birin de yıkım diğerinde hayaller... Ve mültecinin ikiye ayrılan kafası... Aklı terk etmek zorunda kaldığı memleketinde, bedeni ise bir yolculukta. Zorunlu bir tercihsizlik durumu. Dalın arasındaki kara kuşlarsa iç savaşı ve emperyalizmi imliyor. Haleb’üş Şehba bölümündeki çizim anlatının ön sözü niteliğinde romandaki diğer bölümlerin girişindeki çizimler gibi... (İstanbul/EVRENSEL)