Rota: 'Böyle gitmemesi' için
Bu 1 Mayıs’a baskı ve sömürünün son derece arttığı, savaşın sıcaklığını daha çok hissettiğimiz ve bedelini daha çok ödediğimiz bir dönemde gidiyoruz.
“Günlerin bugün getirdiği baskı zulüm ve kandır” diye başlar 1 Mayıs marşı. Yazıldığı koşulları ifade eden bu marş aslında bugünü de anlatıyor. Bu 1 Mayıs’a giderken baskı ve sömürünün son derece arttığı, savaşın sıcaklığını daha çok hissettiğimiz ve bedelini daha çok ödediğimiz, bu gidişle de daha çok ödeyeceğimiz bir dönemden geçiyoruz. İşçi sınıfının kazanılmış haklarına saldırıların giderek arttığı; gençlerin geleceğinin adeta yok edildiği; kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddetin ve bunları üreten söylemlerin yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Bireysel silahlanmanın ve genel olarak emperyalizmin asalak karakterinin bir başka özelliği olan devletlerin silah sanayiine yaptığı harcamaların son derece arttığı bir dönemden geçiyoruz. OHAL’in, KHK düzeninin kalıcılaştırılmaya; “adalet” kırıntılarının yok edilmeye çalışıldığı bir dönemden geçiyoruz. Daha fazla uzun uzun anlatmaya gerek yok, hepimiz nasıl bir dönemden geçtiğimizi her an, her gün yaşamlarımıza değdikçe daha çok hissediyoruz.
'ANCAK BU BÖYLE GİTMEZ…'
Marşın devamındaki sözler şu şekildedir: “Ancak bu böyle gitmez, sömürü devam etmez…” Bu dönemin “böyle gitmemesinin” koşulu mücadele ve daha fazla mücadeledir. Çürüyen kapitalizm, karakterini üretici güçleri “prangaya vurarak” gelişimini engellerken; rantiyenin ve tefeciliğin hakimiyetini perçinlerken; sadece azınlığın çıkarları uğruna silah sanayisini geliştirirken; burjuvazinin genel yaşamındaki asalaklaşmayı açığa vururken; işçi bürokrasisini sınıf hareketini engellenme aracı olarak besleyip büyütürken; felsefede, bilimde, kültürde, sanatta fikri sefaleti yaygınlaştırırken gösterir. Sermaye ihracının yoğunlaşarak devam ettiği ve bunun doğrudan sermaye ihracı, başka halkın topraklarını ilhak etme, kredi-borç verme yollarıyla biçimlendiği koşullarda en büyük bedelleri işçi sınıfı ve halklar ödemeye devam ediyor. Fabrikadaki emek denetimi, tüm toplumun denetimi olarak açığa çıkıyor. Emeğe, topluma, kendine, şehrine yabancılaşma kendini daha çok gösteriyor. Ancak üretimin her koşulda kolektif biçimde olması, sınıf olarak hareket etme ve birleşme güdüsünü de yeniden üretiyor. Bu tablonun tam ortasında da gençlik her zaman hayati bir pozisyonda oluyor. Genç emeğin sömürüsü, gençliğin iktidarın politikalarına yedeklenmesi, yedeklenmiyorsa bile birleşmesinin ve mücadele etmesinin engellenmesi burjuva iktidarlar için hayati önemdedir.
DAHA ÇOK ORTAK TALEP, DAHA GÜÇLÜ BİR 1 MAYIS
Gençliğin kendi taleplerinin yerel ve genel düzeyde giderek ortaklaştığı bu dönemde 1 Mayıs’ın güçlü geçmesi oldukça önemlidir. Her 1 Mayıs en geniş gençlik çevrelerinin taleplerini haykırdığı, işçi sınıfının talepleriyle de kendi taleplerini birleştirdiği bir gündür. Aslında sömürü düzenine son verecek güçlerin birleştiği ve yeni bir dünyayı kurmanın müjdeleyicisi olan bir gündür. Ülkemizde de bunca baskıya rağmen, gençliğin kendisini her fırsatta ifade etme kürsülerini aradığı bir dönemde bu seneki 1 Mayıs yine bir “kürsü” olacaktır. Yazıyı Rosa Luxemburg’un 1 Mayıs’a dair söylediği sözlerle bitirerek, tüm gençliği ortak talepler etrafında alanlara çıkmaya çağıralım: “İşçilerin burjuvaziye ve egemen sınıfa karşı mücadelesi sürdükçe, bütün talepleri karşılanana dek 1 Mayıs, bu taleplerin her yıl dile getirildiği gün olacaktır. Ve daha güzel günler geldiğinde, dünya işçi sınıfı kurtuluş gününü kazandığında, insanlık muhtemelen, zorlu mücadelelerin ve ödenen bedellerin anısına 1 Mayıs’ı yine kutlayacaktır…”