2000'li yıllar: Özelleştirmeye karşı mücadele
Türkiye işçi sınıfı tarihinde 2000'li yıllar, AKP'nin hız kazandırdığı özelleştirmelere karşı mücadele ile öne çıkmaktadır.
1990’lı yıllar neoliberal politikaların adım adım hayata geçirildiği yıllardı. Devletin üretim sürecinde yer almaması gerektiği, asli görevinin güvenlik ve savunma gibileri olduğu sıkça duyulmaya başladı. KİT’ler piyasanın özgürleşmesinin önünde engeldi. Buna eşlik eden propagandaysa kamu kurumlarının zarar ettiği, devletin sırtında birer kambura dönüşmüş bu kurumların özelleştirilmesi ya da kapatılmasının kaçınılmaz olduğuydu. 2000’li yıllara gelindiğindeyse AKP hükümeti 2001 ekonomik krizini de kullanarak özelleştirme sürecine hız kazandırmıştı. Sümerbank, Tekel, TÜPRAŞ, SEKA, İsdemir, Kardemir, Eti Maden işletmeleri, Petkim, Telekom, Çimento fabrikaları, Petrol Ofisi, TÜGSAŞ (Gübre Fabrikaları) özelleştirilen kurumlardan sadece birkaçı.
TEKEL MÜCADELESİ
29 Mart 2009 seçimlerinde “Mağdur edilmeyeceksiniz.” sözü verilen TEKEL işçilerine verilen söz seçimlerden sonra unutuldu. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB), özel sektöre devri yapılmayan yaprak tütün fabrikalarının da kapanacağını, 10 bin dolayında işçinin 4-c statüsünde başka kamu kurumlarına gönderileceğini açıkladı. Bu statü, düşük ücret, aylarca boş durma, yıllık izin ve kıdem tazminatı hakkının olmaması anlamına geliyordu. İşçilerin üye olduğu Türk-İş’e bağlı Tek Gıda-İş Sendikası, 16 Kasım 2009’da Başkanlar Kurulunu topladı ve 15 Aralık’ta Ankara’da eylem kararı aldı.
15 Aralık günü 6 bin TEKEL işçisi Ankara’daydı. AKP merkezine yürümek isteyen işçiler polis kuşatmasına alındı. Sonraki günlerde de polisin müdahaleleri artarken işçilerin direnişi de büyüdü.
DAYANIŞMA YAYILIYOR
İşçilerle dayanışma artıyor ve yayılıyordu. İkinci günün akşamı kara kışta parkta bekleyen işçilerle ilk dayanışma Çimse-İş’ten geldi. İşçilere yağmurdan korunmaları için 5 bin adet siyah çöp torbası yollandı. Türk Tabipler Birliği saldırıya maruz kalan işçiler için revir kurdu.
TEKEL ve diğer iş kollarından işçilerin baskısı üzerine Türk-İş 25 Aralık’ta bir saat iş bırakma kararı aldı. İş bırakma eylemine DİSK ve KESK’ten de destek geldi. Ancak Türk-İş’e bağlı bazı sendikalar bu eylemi örgütlemek bir yana duyurusunu dahi yapmamıştı. İşçiler, eylemleri yetersiz bulduklarını “Türk-İş göreve, genel greve” sloganıyla dile getiriyordu. İşçilerin baskılarına Türk-İş boyun eğerek yeni bir eylem takvimi açıkladı: İşçiler 8, 15 ve 22 Ocak’ta çalışmama hakkı kullanılacak! DİSK, KESK, TTB ve TMMOB da greve katılma kararı aldı. Uzun yıllardan sonra TEKEL işçilerinin direnişi, farklı işçi ve memur konfederasyonlarını bir araya getirmiş ve ortak bir mücadele zemini yaratmıştı.
4-C’Yİ YENEN MÜCADELE
20 Şubat’ta, direnişin 68. gününde, Ankara’da büyük bir miting düzenlendi. Onbinler bir kez daha Ankara’ya akın etti. Bu mitingde sendika yöneticileri ve temsilcilerinden oluşan bin kişi imza toplayarak genel grev çağrısında bulundu.
Direnişin 73. gününde direnişçi işçilerden Hamdullah Uysal, geçirdiği trafik kazası sonucu hayatını kaybetti. İşçilerin yaşadığı acı, hükümetin “4-c kapsamında çalışma süresinin 11 aya çıkarılacağı ve 1 ay yıllık izin hakkı verileceği” açıklaması ile hafifledi. Böylece 12 ay boyunca çalışıyor olacaklardı, üstelik ücretler de artırıldı. Bu kazanım, tüm 4-c çalışanlarının kazanımıydı. 77. günde de Danıştay’a yapılan başvurunun sonucu geldi. Danıştay “4-c için 30 gün içinde başvuru zorunluluğu yoktur” diyerek, süreyi 8 aya çıkardı.
TEKEL işçileri, direnişin 78. gününde, 4-c’yi tamamen değiştirmiş olarak illerine geri döndüler.
SEKA DİRENİŞİ
Özelleştirme politikalarından ilk olarak 1998 yılında nasibini alan SEKA, mücadelesiyle özelleştirme kararının rafa kalkmasını sağlayabilmiş ama 2004 yılında bu karar tekrar gündeme gelmiştir. Kocaeli’ye gelen dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ilk ağızdan SEKA’nın özelleştirileceğini söyler. Buna karşı 8 Ocak 2005’te İzmit’te “SEKA Kapatılamaz” sloganıyla 6 bin kişinin katıldığı bir miting gerçekleşir. Çoğunluğunu AKP’li ve MHP’li işçilerin oluşturduğu birliktelik ve sürdürdüğü mücadele AKP’nin sınıfsal karakterinin teşhirinde önemli bir yer tutar.
27 Ocak 2005 tarihinde kapatılma kararının tebliğ edilmesi ile bir kez daha SEKA işçileri bütün bu ayrımları bir kenara bırakarak, gelen tehlike karşısında yeniden birlik olmayı başardılar.
Kurban Bayramı’nı fabrikada karşılayan işçiler 51 gün boyunca bir daha fabrikadan çıkmamıştı. İşçiler fabrikada, eşleri ve aileleri ise fabrika dışında mücadeleyi sürdürdü.
734 işçisi ile SEKA İzmit Kâğıt Fabrikası, özelleştirme karşıtı mücadelenin, IMF programının reddinin merkezi oldu. Konfederasyon ayrımı olmaksızın her sendika, her siyasi parti, gençlik grupları, dergi çevreleri, aydınlar, sanatçılar ziyaret etti SEKA’yı. Herkese kapısını açtı SEKA işçileri. Dillerde ise “Her Yer SEKA, Her Yer Direniş!” sloganları vardı.
KAZANIMLAR
51. gününe gelindiğinde Hükümet yeni bir hamle yapmış, fabrikanın işletme hakkı ve işçileri ile birlikte Büyükşehir Belediyesi’ne devredileceği ifade edilmişti. SEKA işçilerinin büyük çoğunluğu bu kararı fabrikanın yeniden üretime başlayabileceği şeklinde yorumladı ve yapılan oylamada direnişin bitirilmesi yönünde bir karara varıldı. SEKA direnişinden önce özelleştirme kapsamındaki işçiler 4-c’ye mahkûm edilirken, SEKA işçileri belediye bünyesinde istihdam edilmişti.
51 gün süren direniş boyunca işçiler çok şey öğrenmiş ve de çok şey öğretmiştir. Her türlü ayrıma karşı işçilerin birliğinin sağlanması, mücadelenin fabrika dışına taşınması, işçi eşleri ve ailelerinin mücadelenin bir parçası olması, direnişin kentle, kent halkı ile buluşturulması açısından önemli bir örnektir SEKA direnişi. “Her Yer SEKA, Her Yer Direniş!” sloganı farklı sendikalar ve işkollarından işçilerin sınıfa dönük saldırılar karşısında birleşmesinin en somut ifadesi olmuştur.