Yazar Çağatay Yaşmut: Polisiye ikinci sınıf edebiyat sayıldı
Yazar Çağatay Yaşmut, ‘Başkomiser Galip Hikâyeleri’ kitabı ve polisiye edebiyatı hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

Özlem ERTAN
Eğer polisiye edebiyata ilginiz varsa Çağatay Yaşmut’un adını duymuş ve en az bir romanını okumuş olmanız kuvvetle muhtemel. Kadıköy başta olmak üzere İstanbul’un farklı noktalarında işlenen cinayetler ve bunları aydınlatmak için gecesini gündüzüne katarak çalışan Başkomiser Galip, Çağatay Yaşmut edebiyatının odak noktası. İlk kitabının yayımlandığı 2001’den bu yana Komiser Galip karakterinin merkezinde olduğu romanlar kaleme alan Yaşmut, bu kez okurlarının karşısına polisiye öykülerle çıktı. Başkarakter yine Komiser Galip, olay yeri ise Kadıköy ve civarı. Çağatay Yaşmut, Oğlak Yayınları’ndan çıkan son kitabı Başkomiser Galip Hikâyeleri-Doktor Ceyda’yı Kim Öldürdü ve polisiye edebiyatı hakkındaki sorularımızı yanıtladı.
Komiser Galip, sizinle özdeşleşmiş ve polisiye roman serilerinize de adını vermiş bir karakter. Bu karakter nasıl ortaya çıktı? Onu yaratırken nelerden beslendiniz?
Çoğu yazar kahramanlarına kendinden bir şeyler katar. Ben ise kendimde olmayan ne varsa Galip’e yansıttım. Örneğin benim elimden kitap düşmez. Galip’in ise birkaç polisiyenin dışında eline kitap almışlığı yoktur. Ben düzenli olarak sinemaya ve tiyatroya giderim. Galip bunların yanından bile geçmez. Ben şiddetten uzak dururum, kimseyle ağız dalaşına bile girmem. Galip bu işlere çok meraklıdır. Bütün bu olumsuz özellikler karakteri sıradanlaştırıp bizden biri yapıyor, sahici durmasını sağlıyor. Galip’le tek ortak yanımız; işimizi en iyi şekilde yapmaya çalışmamız ve ne olursa olsun hiçbir zaman adalet duygusunu yitirmememiz. Sıradan insanların sıradan şiddet hikâyelerini anlatıyorum. Bunu yaparken de öyküye gizem katmayı ihmal etmiyorum. Sıradan insanların sıradan hikâyelerini ancak sıradan bir polis çözer.
Bu sizin ilk öykü kitabınız. Neden roman serisine öykü ile ara vermeyi seçtiniz?
Uzun zamandan beri yeni romanım üzerinde çalışırken belki biraz da sıkıldığım için, romana ara verip 221B dergisine yine başkahramanı Galip olan polisiye öyküler yazmaya başladım. Fakat öykülere kendimi öyle kaptırdım ki, romanı unutup peş peşe yedi uzun öykü yazdım. Yalnız, şunu da belirtmek isterim: 221B dergisinde yayımlanan öyküler, derginin sayfa sınırlamasından dolayı, kitaptakilerin çok kısa halidir.
Komiser Galip serisini sürdürmeyi düşünüyor musunuz? Ufukta yeni bir roman ya da öykü derlemesi var mı?
Aynı karakterin seri romanlarını yazıyorsanız bir süre sonra o karakter ete kemiğe bürünüyor, yazardan bağımsız olarak kendi kişiliğini oluşturuyor. Yeri geliyor, yazarıyla ters düşüp çatışıyor. Galip benim ilk göz ağrım. Kadıköy çarşısında dolaşırken onunla karşılaşacakmışım hissine kapılıyorum. Siz böyle hissettiğiniz bir kahramanınızı bırakır mıydınız? Lawrence Block’un, Celil Oker’in, Agatha Christie’nin, Ahmet Ümit’in kahramanları onlarca kitaptır nasıl yaşamaya devam ediyorsa, Galip de daha uzun yıllar cinayet büroda görevini sürdürecek. Şu sıralar yazımını bitirdiğim ve ikinci okumasını yaptığım yeni bir Galip romanı var tezgâhta.
Fotoğraftaki Katil adlı öykünüz korku ve gizem unsurları da barındırması açısından kitabınızdaki diğer hikâyelerden farklı bir yerde duruyor. Polisiye ile korkuyu bir araya getiren başka metinler yazmayı düşünür müsünüz?
Bir değişiklik yaptım; metafizik bir öykü yazarak okuru biraz korkutmak istedim. Kim bilir, belki de soyut fenomenlerin olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Hayaletlerle, üç harflilerle dolu bir gezegendeyiz! Bu öyküm okurlardan olumlu eleştiri alınca Bilgisayardaki Katil adında yine metafizik ve korku unsurlarını barındıran öykü yazdım. Bu öykü 221B dergisinde yayımlandı. Bu iki öyküyle korku edebiyatı hevesimi gidermiş oldum. Korku öyküleri yazmanın ayrı bir uzmanlık istediğinin farkındayım ve o sulara girmeye hiç niyetim yok. Polisiye yazmayı sürdüreceğim.
BAŞARILI BULUYORUM
Türkçe polisiye edebiyatın son yıllarda geldiği nokta hakkında neler söylemek istersiniz?
Türk polisiyesi uzun yıllar ikinci sınıf edebiyat sayıldı. Eski büyük edebiyatçılarımız dahi, “Polisiye yazıyorum” dememek için müstear adlarla polisiye eserler kaleme aldılar. Nihayet 1990 yılında günümüz polisiyecileri ile güzel bir dönem başladı. Ahmet Ümit, Celil Oker ve Osman Aysu sahneye çıktı. Nitelikli ve toplumsal sorunları ön plana çıkaran romanlar yazdılar. Kimi televizyon filmi oldu. Hızla tutulmaya başladı. Yayınevleri polisiye yayınlama korkusunu üstlerinden attılar. Günümüz Türk polisiyesini gerek içerik gerekse karakterler açısından başarılı buluyorum.
İYİ BİLDİĞİN YERLERİ YAZMAK AVANTAJ
Komiser Galip Hikâyeleri’nde de tıpkı romanlarınızda olduğu gibi okurlarınızı çoğunlukla Kadıköy’de işlenen cinayetlerin peşinde sürüklüyorsunuz. Neden Kadıköy?
Doğma büyüme Kadıköylüyüm. Yazarın iyi bildiği yerleri yazmasının hem yazar hem de okur için bir avantaj olduğunu düşünüyorum. Bu sayede hem sahicilik duygusu elde edilir hem de öykünün ya da romanın geçtiği çevrenin kriminal yapısı ve atmosferi iyi tasvir edilir. Karanlık sokaklar, tekinsiz mekânlar, tehlikeli suçlular ancak çevreyi iyi tanıyan bir yazarın kaleminde hayat bulur.
Evrensel'i Takip Et