23 Nisan’ı çocuklara Atatürk mü armağan etti?
Her yıl 'çocuk bayramı' olarak kutlanan 23 Nisan'ı Mustafa Kemal Atatürk mü 'armağan' etti? Tarihçi-Yazar Ayşe Hür, detaylarıyla değerlendirdi.
Fotoğraf: Wikimedia Commons
Ayşe HÜR
Günümüzde 23 Nisan “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı” olarak kutlanır ve pek çok kişi bugünü çocuklara Mustafa Kemal Atatürk’ün armağan ettiğine inanır. Peki gerçek böyle midir? Gelin birlikte karar verelim.
TBMM’nin açıldığı gün olan 23 Nisan’ın adı olmayan bir “milli bayram” olarak kabul edilmesi Meclisin açılışının birinci yıl dönümü olan 23 Nisan 1921’de olmuştu. Bu konuya dair tek maddelik kanun aynen şöyleydi: “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin ilk yevm-küşadı (açılış günü) olan 23 Nisan günü Milli Bayramdır.” Dikkat edileceği gibi kanunda “çocuk bayramı” ibaresi yoktu.
HİMAYE-İ ETFAL’İN KUTLAMALARI
Kanundan kısa süre sonra, 30 Haziran 1921’de konumuzla çok ilgili olan bir dernek, Himaye-i Etfal Cemiyeti (bugünün Çocuk Esirgeme Kurumu) kuruldu. Aslında 1917’de İstanbul’da İttihatçı İsmail Canbulat tarafından kurulmuş aynı adlı bir cemiyet vardı ve kurulduğundan beri aralıksız çocuklarla ilgili etkinlikler düzenliyordu ama Cumhuriyet döneminde cemiyetin İttihatçılıkla ve Masonlukla bağdaştırılması rahatsızlık yarattığından olsa gerek, Ankara merkezli yeni bir cemiyetle bu tarihçenin temize çekilmesi gerekli görülmüştü. İlginçtir bu tarihten itibaren iki cemiyet de faaliyetine devam etti.
Bu iki başlılık 1924’te fiilen sona erdi (İstanbul’daki cemiyet, Ankara’dakinin bir şubesine dönüştü), 23 Nisan’ın adsız bayramı ise o yıl gazetelerden öğrendiğimize göre ülkenin çeşitli yerlerinde ve kurumlarında “Hakimiyet-i Milliye Bayramı”, “İstiklal Günü”, “Meclis Bayramı”, “Rozet Bayramı” (1922’de Himaye-i Etfal’in rozet karşılığı para toplama hakkı elde etmesine atıfla) gibi değişik adlarda kutlanacaktı.
1925 yılında ilk defa TBMM’nin ilan ettiği adsız “milli” bayram ile Ankara merkezli Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin kutladığı törenler çakıştı. Çünkü rejimin ideologlarından Falih Rıfkı (Atay) Hakimiyet-i Milliye gazetesine “Çocuklarımız için” başlıklı bir yazı yazdı ve yazıda “23 Nisan Himaye-i Etfal Günüdür” cümlesi geçti. (“Çocuk bayramı” fikrinin 1919-1923 arasında ABD’de eğitim gören Sabiha-Zekeriya Sertel çifti ile 1923’te ABD’ye bir seyahat yapmış olan Himaye-i Etfal Başkanı Fuat Umay’ın fikri olduğu sanılır. Çünkü ABD’de 1850’lerden beri kiliselerin öncülüğünde “Children’s Day” adlı kutlamalar yapılmaktadır.) Ve nihayet 1926 yılında 23 Nisan “Himaye-i Etfal Günü” adıyla değil “Çocuk Günü” olarak kutlandı. Nitekim 23 Nisan 1926 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesinde ilk kez açık açık “23 Nisan Türklerin Çocuk Günüdür” ibaresi okunuyordu.
MUSTAFA KEMAL’İN TAVRI
1927 yılında bayramın adı gazetelerde “Çocuk Bayramı” idi. O yıl törenlerde çocuklar Ankara Numune Hastahanesi ve Erkek Lisesi arasındaki alanda toplandıktan sonra arabalara bindirilerek gezdirilmiş, “Çocuk Alayı”na katılan çocuklar Çocuk Sarayı’na (?) götürülüp şeker ve pasta yemişler, salıncaklarda sallanıp çeşitli oyunlar oynadıktan sonra gece de “Çocuk Balosu”na katılmışlardı. Ancak ilginçtir o yıl bu törenlere Mustafa Kemal katılmamıştı. Halbuki Mehmet Ö. Alkan’a göre “Çocuk sevgisi malum olan Atatürk, ilk yıllarda Mecliste kutlamaları kabul eder, geçit resmi sırasında balkona çıkarak askerleri ve öğrencileri selamlardı. Törenin ardından küçük bir kız Paşa’nın yanına gider ve kumaşa kırmızı ile (23 Nisan) yazısı işlenmiş pek zarif bir takvimi ‘milli bayram hatırası’ olarak verir[di]. Paşa çocuklarla beraber bir müddet oturur[du]. Ama bu olayın ‘çocuk bayramı’ ile hiçbir ilgisi [yoktu.]”
ADI BİR TÜRLÜ BULUNAMAYAN BAYRAM
Yarı resmi Cumhuriyet gazetesinin 23 Nisan 1928 tarihli nüshasına bakılırsa bayramın adı bir kez daha değişmişti. Çünkü ilgili haberde “Bugün Büyük Millet Meclisi’nin Açıldığı Günün Yıl Dönümü ve Yetim ve Öksüz Yavruların Bayramıdır” yazılıydı. Bu seferki törenlere de Mustafa Kemal katılmamıştı ama Başbakan İsmet Bey ve eşi Mevhibe Hanım teşrif etmişlerdi.
1929’dan itibaren bayram yine adını kaybetti. Gazetelerde “Çocuk Haftası”, “Hakimiyet-i Milliye Bayramı”, “Rozet Bayramı”, “Nisan Bayramı”, “Çocuk Bayramı” gibi adlar okunuyordu. Üstelik bunların tertipçisinin devlet mi yoksa Himaye-i Etfal Cemiyeti mi olduğu belli değildi.
Yine de 1933 yılında bu ikinci kutlamalar stadyumlara taşındı. O yıl programa (hikayesini aşağıda bulacağınız) dönemin Maarif Vekili (Milli Eğitim Müdürü) Reşit Galip’in müellifi olduğu ünlü “Andımız” eklendi.
“Çocuk” temalı bunca etkinliğe rağmen 1935’te çıkarılan bayramlar ve tatil günleriyle ilgili kanunda 23 Nisan, yine “Hakimiyet-i Milliye Bayramı” olarak adlandırıldı. 1935’ten itibaren bir yandan “Hakimiyet-i Milliye Bayramı”, bir yandan Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin “Çocuk Bayramı” içiçe geçmeye başlayacak, nihayet 1972 ve 1979’da çıkarılan yönetmeliklerle iki bayram fiilen birleştirilecekti.
BAYRAMIN BUGÜNKÜ ADINI KİM VERDİ?
Bu iki bayramı tek bir ad altında resmen birleştirme işi ise 12 Eylül 1980 darbecilerine kaldı. Mehmet Ö. Alkan’a göre darbeden sonraki ilk 23 Nisan’da, bayramın gerekçesi olan TBMM’yi ortadan kaldırmış olduklarını fark eden darbeciler meseleyi, bayramın adına bir ekleme yaparak çözmeyi düşünmüşlerdi. 17 Mart 1981’de alelacele çıkarılan bir kanunla bayramın adı “Ulusal Egemenlik Bayramı ve Çocuk Bayramı” yapılmıştı. (Birkaç ay sonra da yıllardır bu bayramı şu veya bu adla da olsa “çocuk bayramı” olarak kutlayan Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin devamı olan Çocuk Esirgeme Kurumu feshedilecekti.) Durum çok ilginçti çünkü ortada TBMM olmadığına göre “ulusal/milli egemenlik” de yoktu. Bu arada bayram yalnızca anaokulu ve ilkokullarda kutlanabilecekti.
Darbeciler seçimlerin yapılacağı dolayısıyla TBMM’nin yeniden işlevsel olacağı 1983 yılında kanundaki “ana ve ilkokullar düzeyinde törenler yapılır” ibaresi kaldırdılar. O tarihten itibaren bayram giderek şenlenmeye başladı ve bayramın “Atatürk’ün bugünü çocuklara armağan ettiği” söylencesi dolaşıma sokuldu.
24 NİSAN’I 23 NİSAN’LA BOĞMA FİKRİ KİMİN?
İki yıl sonra konu bir başka bağlamda önem kazandı. Anayasa Profesörü Mümtaz Soysal 17 Nisan 1985 tarihli Milliyet yazısında şöyle akıl veriyordu devletlülere:
“(…) Tarih 25 Nisan 1915. Yani 24 Nisan 1915’ten bir gün sonra. 24 Nisan 1915 ise Ermeni tedhişçilere sorarsanız ‘soykırım’ın başlangıç tarihidir. (…) Ama yetmiş yıldır tek yanlı işleyen propaganda mekanizması öyle bir günü ‘soykırımın başlangıcı’ olarak dünyaya satmaya çalışmaktadır. Gelecek hafta onun şamatasını yaşayacağız yeniden. Oysa rastlantılar o şamatayı çok daha anlamlı ve geçmişin savaşlarından geleceğin barışına uzanan, insanların kardeşliğini vurgulayan törenlerle boğabilmek için elimize bölünmez bir fırsat vermiştir. (…) Bunu 25 Nisan günü, yani 24 Nisan’ın karşı propagandasıyla dünya çalkalandıktan bir gün sonra yapmak yerine, Amiral de Robeck’in Limni’de Çanakkale çıkarması emrini bütün müttefik gemilerine duyurduğu 23 Nisan’da başlatmak ve üç gün sürecek ilginç programlarla dünyanın ilgisini uyanık tutup öbür propagandayı gölgelemek akıllıca bir iş olmaz mıydı? Hep savunmada kalmak ve başkalarını geriden izlemek bizim alnımızda mı yazılıdır?”
Devletimizin Mümtaz Soysal’ın 24 Nisan’ı “boğmak/gölgelemek” projesi o tarihte dikkate alınmadı çünkü Çanakkale’deki anmalarını 23 Nisan’dan başlatmak gibi bir uygulama yapılmadı ama, o tarihten itibaren 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı, her zamankinden daha gösterişli, her zamankinden daha tantanlı kutlanmaya başladı. Milyonlarca çocuğun ucuz emek kaynağı olarak kullanıldığını, milyonlarcasının sağlık, eğitim ve barınma ihtiyaçlarının karşılanmadığını, yüzbinlerce çocuğun “evli” olduğunu, yüzlerce çocuğun hapishanelerde olduğunu bilince, çocuk bayramına yönelik bu aşırı ilginin olağan olmadığını kabul edersiniz sanıyorum.
Ama Mümtaz Soysal’ın önerisi 2015 yılında hayata geçti bence. Hatırlanacağı üzere 24 Nisan 1915’de İstanbul’daki Ermeni toplumunun kanaat önderlerinin Çankırı ve Ayaş’a doğru bir ölüm yolculuğuna çıkarılmasının 100. yıl dönümü olan 24 Nisan 2015 tarihinde “Çanakkale Savaşı’nın 100. Yıldönümü” adı altında uluslararası konukların davet edildiği görkemli bir tören yapıldı. Bu gerçekten yepyeni bir “icat” idi çünkü 24 Nisan, Çanakkale Savaşı içinde anılacak, kutlanacak herhangi bir olaya tanıklık etmemişti. 24 Nisan 2016 ve 24 Nisan 2017 tarihlerindeki törenler gayet sönüktü. Dikkatler daha çok 25 Nisan’daki Anzak Günü’ne çevrilmişti. 2018’in konumuzla ilgili gününe ise gelmediğimiz için ne yapılacağını bilemiyorum.
Sonuç olarak adı darbecilerce konulmuş bir bayramları olmasına rağmen bayram yapmaktan çok uzak olan çocuklarımıza ve acılı günleri Cumhuriyet döneminin tüm yönetimlerince görmezden gelinen Ermenilere çok şey borçlu olduğumuz açık...
REŞİD GALİP “AND”I NASIL YAZDI?
“1933 yılının 23 Nisan Çocuk Bayramı idi. O, heyecanla Çankaya Köşkü’ne geldiği vakit, Atatürk’ün yanında bana bir kâğıt uzattı ve şunları anlatmaya başladı. ‘Sabahleyin ilk bayramlaşmayı kızlarımla yaptım. Onlara bir şeyler söylemek istediğim vakit, bir ant meydana çıktı. İşte Cumhuriyetimizin 23 Nisan çocuklarına armağanı’ dedi.
Kâğıtta şöyle yazıyordu: Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam: Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak; yurdumu, budunumu özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Bu sözler, Türk çocukları tarafından o yıldan beri tekrarlanmaktadır. Vatanperver Dr. Reşit Galip, evvelâ bir baba olarak bu hisleri duymuş; sonra da Millî Eğitim Bakanı olarak okul çocuklarına bu andı içirmişti.”
Bu satırlar Mustafa Kemal’in (o yıllarda henüz Atatürk soyadını almamıştı) en yakın çalışma arkadaşlarından Afet (İnan) Hanım’a ait. Sözü edilen ant ise tahmin edeceğiniz gibi, o tarihten itibaren çocuklarımızın her sabah derse başlamadan önce hep bir ağızdan okudukları ve başta Kürt siyasal hareketi olmak üzere aklı başında tüm kesimlerin kaldırılmasını talep ettiği ünlü “Andımız”.
Başka kaynaklardan öğrendiğimize göre dönemin Maarif Vekili Reşit Galip’in bu icadı Mustafa Kemal tarafından çok sevilmiş ve Talim Terbiye Kurulu tarafından 10 Mayıs 1933 tarihli bir genelge ile bütün okullarda her gün tekrarlanması zorunlu kılınmıştı. 12 Mart 1971 (askeri) Muhtırası’nın etkisiyle olsa gerek, 1972 yılında, o günün adlandırmasıyla “Öğrenci Andı”nın bir kelimesi değiştirilmiş, bir de koyu renkle gösterdiğim cümleler eklenmişti:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım. Yasam, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm yükselmek, ileri gitmektir. Varlığım Türk varlığına armağan olsun.
Ey bu günümüzü sağlayan, Ulu Atatürk; açtığın yolda, kurduğun ülküde, gösterdiğin amaçta hiç durmadan yürüyeceğime ant içerim. Ne mutlu Türküm diyene!”
1997’de, büyüklerimiz andı elden geçirme ihtiyacı hissettiler nedense. “Yasam” kelimesi “ilkem” ile değiştirildi, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun” cümlesi sona alındı ve ant şöyle oldu:
“Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm, yükselmek, ileri gitmektir.Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime and içerim. Varlığım, Türk varlığına armağan olsun. Ne Mutlu Türküm Diyene!”
“Andımız” okullarda okunması, 1 Ekim 2013’te AKP iktidarı tarafından sonlandırıldı. Bu tasarruf “Kürt Meselesi’nin çözümüne katkı” gibi sunulmuştu ama Kürt Meselesi’nin aldığı hali düşününce tam anlamıyla bir “kandırmaca” olduğu açık.
Özet Kaynakça: Mehmet Ö. Alkan, "23 Nisan'ın Gayri Resmi Tarihi (En Doğru Bildiğimizden Kuşkulanmak-5)" Toplumsal Tarih, Sayı 208 Nisan 2011, s. 52-61, Necdet Sakaoğlu, “Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın Tarihinden”, Toplumsal Tarih, Sayı 52, Nisan 1998, s. 4-12, Afet İnan, Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, Baskıya Hazırlayan: Arı İnan, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2007, s.280-287 ve 440-451