'Tuvalete gitmek için, karşında çalışanı da beklemek zorundasın'
Pendik'te çeşitli fabrikalarda çalışan işçilerle çalışma koşullarını, 1 Mayıs'ı ve ülke siyasetini konuştuk.
Fotoğraf: Chetan Menaria/Unsplash
Uğur ZENGİN
İstanbul
1 Mayıs 1886’da Amerikalı işçilerin temel talebiydi: “8 saat çalışma, 8 saat dinlenme, 8 saat canımız ne isterse!” 1914 yılında, 8 saat mesai süresinin ilk uygulayıcılarından biri de “Ford Motor Company” oldu. Ford’un Kurucusu Henry Ford, sendikalaşmaya kesinlikle karşıydı, sendikalaşma faaliyetlerini önlemek için özel müdürler aldı, örgütlenmelerini yıkmak için yıldırma stratejileri izledi. Henry öldü ama Ford öğrenmeye devam etti. Ford’un öğrendiğine Pendik’te çalışan işçi her gün şahit. 1914’te Ford’a üretim yapan sendikasız işçi 8 saat çalışırken, o bugün sendikalı haliyle 12 saat üretim yapıyor!
DIŞARIDAN KİPSAN İÇERDEN FORD
Fabrikanın adı Kipsan. Pendik’te kurulu. 350 işçi çalışıyor. Fabrikaya dışarıdan bakan dünya markasının üretim alanına baktığını bilmiyor. Mesela Ford’a çalışan işçi fabrikaya yürüyerek gidip geliyor. Örneğin, her gün gidiş-geliş toplam 1 saat. Ve fabrika Ford’la çalışmaya başlar başlamaz Türk Metal Sendikası örgütleniyor:
İşçiler sendikaya nasıl bakıyor?
Gözlemimi söylüyorum, daha önce sendika yoktu. İnsanlar iyi ücret alıyordu ama Ford’la anlaşmaları gereği Ford kendine bir güvence istedi ve sendikayı getirdi. Türk Metal gelince otomatikman maaşlar da düştü. Yeni başlayan işçinin ücreti 1600 lira. 3 ikramiye ve kömür parası var. Bunu maaşlara eklediğin zaman ortalama 1900 lira para giriyor. Sendikadan önce taban fiyat daha yüksekti. Sendikaya tepki var. Fabrikada yemekler çok kötüyken, işçinin yediği yemeği yemeyip dışarıdan yemek söyleyen temsilci var. İşçiler bunu biliyor. Ama 3 ikramiye de lütuf gibi geliyor. Ama düşünmüyor ki zaten geriden başlıyorsun. Şu an 18-20 saat çalışan işçinin aldığı maaş 1900 lira. Adam mesaiden geçinmeye çalışıyor. Normalde 10 saat ama 12 saat çalışıyorsun.
Normali nasıl 10 saat oluyor?
Hafta içi 50 saat. Bir de ağır iş. Preste sayaç vardır. Yaptığın iş çatır çatır sayılıyor. Bugün 200 yaptın yarın 50’ye düşemezsin. Notunu düşüyorlar.
Notun düşünce ne oluyor?
Hiçbir şey olmuyor. Azar işitiyorsun.
‘6 TON 60 LİRA’
Hiçbir şey olmuyor dedin ama azarı işitiyorsun.
Yani parasal götürüsü yok. Ama işçi ne yapıyor, örneğin 50’yi yakaladı mı 51’i basmıyor. Ama bazısı da var, 70 basıyor bu sefer işçiler arasında rekabet oluşmaya başlıyor. Arkadaşa diyorum ki “Tamam çok güzel, 1500 tane bastık ya, bana tonajını söylesin.” 6 ton. Adet deyince gözden kaybolup gidiyor. 6 tonu sırtında indiriyorsun, kaldırıyorsun, indiriyorsun kaldırıyorsun. Yevmiyeye vursan 60 liraya 6 ton kaldırıp indiriyorsun.
İşe gitmek istemiyorum dediğin falan olmuyor mu?
Oluyor tabii. Uzun süre ayaktasın, bir presin karşısındasın yanında da adam var. Karşılıklı çalışıyoruz, düğmeye ben her zaman basıyorum. Kalıbı ben veriyorum. İş temposunu düşürdüğüm zaman karşımdaki beni hareketlendirir.
O da düşürse?
O da düşürse sayaç düşer.
‘BEN ÇİŞE GİDECEĞİM’DİYEMİYORSUN
Yani o butona basarak sana ‘Hareketlen yoksa azarı işiteceğiz’ diyor.
Tabii. Sen presin karşısındasın diyelim, “Ben çişe gideceğim” dediğim zaman olmuyor. Karşındakiyle beraber gitmek zorundasın. Onun çişi gelmemişse sen onu bekleyeceksin. Çünkü presin durmaması lazım. İkisi ayrı ayrı gitti mi 20 dakika duracak, aynı anda giderse 10 dakika duracak. “Birinin çişi varsa, diğerini beklesin” diyorlar. Aramızda esprisi de oluyor.
1 MAYIS
Normalde 10 saat, mesaiyle 12 saat, cumartesi-pazar çalışan, karşılığında 20 yıllık işçinin 1900 lira aldığı fabrikada seçim de 1 Mayıs da konuşulmuyor: “Bizde yemek ve çay molaları karışıktır. 12’de biri, 12.30’da biri, 13’te biri çıkar. Benim bölümümde çıkacak olan kişi 10 kişidir. Üretim hiç durmuyor. Bu makine önemli bir makineyse dönüşüme tabii oluyor, hiç durmuyor. Adam çayı alır oturur, içer zil çalar gider. Ama ağırlık Tayyipçi. İnsanlarda şunun rahatsızlığı var, iktidarın karşısında duracak parti yok. Alternatif yok. ‘Bu var işte kardeşim.’ İnsanların genelde tepkisi bu.”
“Sendika olduğu için fabrikada çalışma olmaz herhalde” diyorum ve “1 Mayıs’ta ne yapacaksınız?” diye soruyorum. “Tatil gözüyle bakılıyor” diyor, “Bunu tetikleyecek bir sendika yok.”
1 MAYIS DEĞİL, DELEGE HEYECANI
Kartal’da bulunan Askeri Dikimevinde Türk-İş’e bağlı Türk-Harb-İş Sendikası örgütlü. 1 Mayıs yaklaşırken fabrikada heyecan dorukta. Şube seçimlerine gönderilecek o son delege hâlâ belli değil. Çoğu bel-boyun fıtığı 600 işçiyi 1 Mayıs’a çağıran yok: “Hedef ne? Şubede bizden adam olsun. Şu anda böyle. Yöneticilik ister, temsilcilik ister. Bunlar pazarlık konuları. Muhafazakarların seçime girmesindeki tek gaye bu, işçi sınıfına bir şey vermek değil. Mevcut yönetimden bir şey almak. Eskiden Gebze’den otobüsler kalkardı, giderdi. Servis toplayarak giderdi. Şu anda bir şey yok. Şimdi son kalan delegeyi istiyorlar. Boş koltuğa gözünü dikmiş. Müzik çalar, çalar 6 kişi oynar ama 5 sandalye vardır. Şu anda müzik çalıyor, onlar oynuyor. Müzik durduğu zaman herkes bir sandalyeye oturacak.”
10 yıldan fazladır burada çalışan işçi işyerine hakim. TSK’ye ait bir işyeri olduğu için 8 saat çalışan ve görece iyi ücret alan işçilerin politik yönelimlerini şöyle aktarıyor: “İyi Partinin seçime girmemesi için erken yapıldığını düşünenler var. Bir kısım ekonomi kötüye gittiği için iktidarın seçimi kaybedeceğini düşünüyor.”
İYİ Partinin etkisi var mı işçiler üzerinde?
Şu anda MHP’nin etkisi yok. MHP’li olduğunu bildiğimiz insanlar şu anda İYİ Parti’ye geçti. Bahçeli’nin gittiği mitinglere AKP’lilerin taşındığını söylüyorlar. Yazıcıoğlu’nun partisi pusulada AKP’yle olmak istiyor ama MHP istemiyor. Kendini zorla yamamaya çalışıyor. Aşırı tepki var. ‘Yazıcıoğlu’nun kemikleri sızlıyor’, diyorlar.Ters tepeceğini iddia ediyorlar.
AKP’li işçiler ne diyor?
Reis kazanacak diyor.
Ekonomi kötü, buna dair ne deniyor?
‘Mermi yakıyoruz’ diyor. Savaştayız ya. Sıkıntı olacak tabii diyorlar. Bunlar tabii uç noktalar ama mesela Suriyelilere vatandaşlık söylentisi artı Afganların geliyor olmasına tepki var. Düşündüğü şey şu ‘Bu ülke savaşarak kazanılmış, savaştan kaçan bir insan bu ülkenin vatandaşı olmamalı.’ Bizim işyeri küçük Türkiye. Bizim işyerinde biz başarı olabildiysek, çalma-çırpma olmazsa Erdoğan çıkamaz. Koyu AKP’liler haricinde Erdoğan’a oy çıkmaz. Önceden verip de şimdi vermeyecek çok.
SENDİKACILARIN İŞGÜZARLIĞI
Kipsan işçisinin yaptığı her parçanın nasıl hesabı tutuluyorsa Dikimevi’nde de her işçinin diktiği sayı tutuluyor: “Bir kamuflajın cebini günde kaç tane dikebilirsin onun süresi tutuluyor mesela. Süre çalışan işçiye göre toplanıyor. Saniyelerle günlük çıkması gereken rakam çıkıyor. Çoğu üründe muaddeler arttı. Dikmen gereken 100 iş 150’ye çıktı. Bazı işlerde 2’ye katlandı. Bizim sendikacıların işgüzarlığıyla alakalı. Daha önce de muaddeler tutulurdu. Toleranslar düşerdi. Bu sefer toleranslar düşmediği gibi üstüne koydular. Sıfır toleranssız. 3 tane dikmen gerekeni 5 tane dikiyorsun.”
TARİKATTAN İŞÇİYE ÖDEV VERİYORLAR
İşyerinde ciddi tarikat yapılanmasının olduğunu anlatıyor işçiler: “Bazı işçilere ödev veriliyor. Makine başına geçen işçiye akşam kadar 200 kere şu duayı ezberleyeceksin. Yazıyor, veriyor. Verdiği kişi o duayı akşama kadar okuyor. Çalışırken. Küçük kartvizit şeklinde kağıtları var. Arkasında Arapçası ve okunuşu var. Dini radyoları var, onları dinliyor.”
‘ONLAR MALLARINI KORUYACAKLAR, MALLARINA MAL SERVETLERİNE SERVET KATACAKLAR’
Cemal Duman’ı Serapool direnişinde tanımıştık. 2015 yılında DİSK’e bağlı Cam Keramik-İş’e üye olan ve işten atılan işçilerden biriydi. Fabrika önünde kurdukları çadırda günlerce direnmişlerdi. Bugün emekli, iş bulsa çalışacak.
Cemal Duman’a seçimi soruyoruz. Hiç durmadan sıralıyor: “Onlar mallarını koruyacaklar, mallarına mal servetlerine servet katacaklar. ‘Bunları sömürelim’ diyecekler. ‘OHAL devam etsin, biz ihaleler alalım, madenler alalım, suları hapsedelim. HES’ler yapalım. Bunlar topraklarına gidemiyor zaten, biz toprakları da şirket olarak alalım’ diyecekler. Ben Orduluyum. Bizim köyü satın alabilirler. İşimi bırakıp gidemiyorum, ürüne de para vermiyorsun. ‘Sen canından bez, buraları satmaya çık, ben de şirketi göndereyim buraları alsın.’ Ceviz ağacını, armut ağacını, dereni gölünü nasıl kurtaracaksın bunun hesabını yapmak lazım. Hayvanlar bile yaşamıyor. Dereler kurudu. Göçün önüne geçmiyorlar.”
“1 Mayıs’a neden gideceksin?” diye sorunca “1600 liraya mecburiyetten çalışacağım, çocuklarım için” diyor. Cemal Duman’ın arkadaşı da Tuzla’da kurulu metal fabrikası Valfsan’da çalışıyor. 1 Mayıs’ı ve seçimleri ona da soruyorum. “Sendikamız Taksim dedi. İşçiler Taksim’e gitmezler. Bilmiyorum demiyorum gitmezler. Madem adamlar orayı ilan ettiyse (Maltepe’yi kastediyor) ne kadar toplayabildiğin adam varsa oraya topla. ‘Sen yasaklıyorsan benim de gücüm bu’ demek için. Orası ne kadar kalabalık olursa yasak o kadar ters tepecek. OHAL’in kaldırılmasını istiyorum.”