Hem dert çok, hemdert çok
Eskişehir’de iki farklı genç, iki farklı hayat. Hem genç olmaya çalışan hem işçi olan iki insan...
Elif BAŞER
Eskişehir
Eskişehir öğrenci şehri olarak bilinse de aynı zamanda bir sanayi şehri. Bu şehrin bir yakasında genç öğrenciler bir yakasında genç işçiler var. Hepsinin ayrı ayrı sorunları, hüzünleri, mutlulukları var.
Organize sanayide metal fabrikasında çalışan iki işçiyle 1 Mayıs öncesi sohbet için buluştuk. İlk durağımız işçi semti olarak da bilinen Emek Mahallesi’ydi. Burada 20 yaşında, bir buçuk senedir aynı metal fabrikasında çalışan genç arkadaşımızla bir bankta oturduk. Fabrika ortamında çalışma koşulları, gençlik ve genç olmak hakkında uzun uzadıya bir sohbete başladık.
“Meslek lisesi mezunuyum. Stajımı da bu fabrikada yaptım. Ailemdeki herkes organize sanayide çalışıyor; ben, abim, annem, babam. Herkes bir şeyin taksitini ödüyor ya da evin bir giderini karşılıyor, öyle yuvarlanıp gidiyoruz.” diye başlıyor sözlerine.
“Yaklaşık bir buçuk senedir bu fabrikadayım. Fabrikadaki herkesle aram çok iyi, hepsini severim abim ablam gibi. Çalışma tempomuz maalesef çok yüksek. Eve geldiğimde yorgunluktan direkt kendimi yatağa atıyorum çoğu zaman. Metal sektöründe çalışmanın en kötü yanı: hem vücudun yorulur hem kafan. Malzeme indirip kaldırmak neyse de gürültüden insan kafasından geçeni bile duyamıyor çoğu zaman. İşçilerin yorgunlukları maaş alınca geçer derler, bizimki de maaş alınca geçiyor ama şükürler olsun(!) henüz maaşımızı tam gününde alamadık.”
Gülüyoruz buruk bir şekilde sonra devam ediyor:
'BAŞKA FABRİKALARIN DA BURADAN FARKI YOK'
“Say say bitiremem sanırım, Eskişehir’in en vukuatlı fabrikasına düştüm; maaş sıkıntı, yemek sıkıntı, molalar sıkıntı, iş kazası olmayan gün yok diyebiliriz. Maaşı, yemeği her şeyi hallederiz de kendi adıma çok korkuyorum. Elime, ayağıma bir şey olur diye. O yüzden temkinli davranıyorum. Daha evlenmedim, askere bile gitmedim. Şansa bırakmamaya çalışıyorum işimi ama bu sefer de “yavaş çalışıyorsun” diye tepemde bitiveriyorlar. Çıksam başka iş bulurum biliyorum ama alıştım ortamına bırakmak istemiyorum. Hem başka yerler de burasıyla üç aşağı beş yukarı aynı, fazla fark yok, ailemden biliyorum.”
Sosyal hayatı hakkında birkaç şey soruyoruz, “dışarıda neler yapıyor kendine nasıl vakit ayırıyor?” diye.
'HEM PARA HEM ENERJİ LAZIM BENDE İKİSİ DE YOK'
“Zaten on saat çalışıyorum gündüz vardiyasında, çıkınca bir şey yapacak hal kalmıyor. Bazen arkadaşlarımla çarşıya iniyorum bazen de bizim şu ilerideki kahvede oturuyoruz. Sosyallik anlayışım bu kadar. Gezip tozmak için hem para hem enerji lazım, ikisi de bende yok. Ama genel olarak her gün hayatım hep aynı geçiyor. Elbet bizim de hayatımız bir yerden düzelecek ama şu an için bundan ibaret.”
Emek Mahallesi’nden ayrılırken “Herkese selam söyle ha” dedi “Tamam ”dedik. Gülüşüp ayrıldık.
Şirintepe Mahallesi ikinci durağımızdı. Burada gözlerinin içi gülen on dokuz yaşında bir işçiyle görüştük. Bir kahveye oturduk, çaylarımızı söyledik, başladık sohbete.
“Meslek lisesi için stajla başladım buraya, o zamandan beri çalışıyorum. Acemi birliği de usta birliği de aynı fabrika. Lisede mezuniyet sınavı diye bir şey var, stajdan öğrendiklerimiz için bizi sınav yapıyorlar. Lojistik okudum Ticaret Meslek’te. Mezuniyet sınavında “irsaliye nasıl kesilir?” diye sordu hoca. Ben bilmiyorum ki irsaliye nasıl kesilir çünkü gittim, stajda elime kova verdiler “temizle” diye, koli taşıttılar. Neyse mezun oldum bitti. Sonra girdim burada işe, çalışıyorum o zamandan beri. En küçük çalışan benim ama o kadar çekilmez bir fabrika ki gelen gidiyor hemen. Gelene gidene işi ben öğretiyorum. Her işi de yapıyorum, daha doğrusu yaptırıyorlar. Bize iş yükü olsun diye her şeyi yapıyor müdürlerimiz sağ olsunlar.”
'MAAŞLARIN VAKTİNDE YATMASI NİMET GİBİ GELİYOR'
“Çalıştığım yerle ilgili söyleyebileceğim tek iyi şey maaşların tam gününde yatıyor olması. Bunu da nimetmiş gibi söylemek zorunda kalıyoruz maalesef çünkü hiçbir yerde maaşlar gününde yatırılmıyor. Askere gitmedim henüz gidene kadar çalışıyorum. Askerden sonra ne olur ne biter belli değil. Ama buradan asla emekli olmak istemem.”
Ülkenin genel havasını, OHAL’i konuşmaya başlıyoruz:
“OHAL uzadıkça uzuyor, tabii uzayacak çünkü canı ne isterse o oluyor şu an. Hani her mahallenin abisi vardır sözü geçen herkese posta koyan, onun borusu öter sadece. İşte tam olarak böyle oluyor. OHAL oldukça onun borusu ötüyor. Ülkedeki herkes ‘aman ses çıkarmayayım sadece ekmeğime bakayım’ diyor çünkü başka seçenekleri yok. Ya onlardan olacaklar ya da susup oturacaklar. Onlardan olmayanlara küfür edenler, sövüp sayanlar baş tacı oluveriyor. Biz de bu ortamda ekmek peşinde koşup gidiyoruz. Önümüzde 1 Mayıs var: ya mesai olacak ya da dinleneceğiz ama çalışıp çalışmayacağımız bile belli değil, böyle işte bizim işler de.”
İki mahallede iki farklı genç, iki farklı hayat. İkisi de askerliğini henüz yapmamış, hayatlarının bir ucundan tutmaya çalışıyorlar. Eskişehir’in sanayisine her sabah aynı tempoyla gidip gelen hem genç olmaya çalışan hem işçi olan iki insan...