10 maddede Marksizm neden hâlâ güncel?
Ölümünün 141. yıl dönümünde anılan Karl Marx, hayatı, eserleri, bilimsel keşifleriyle yeni bir toplum kurma mücadelesinde yaşıyor. Arif Koşar yazdı: 10 maddede Marksizmin güncelliği...
Çizim: Nikolai Shukov
Arif KOŞAR
Karl Marx tartışmasız biçimde insanlık tarihinin en önemli düşünürlerinden birisiydi. Öyle ki, onun fikirlerini benimseyen komünist partiler tüm dünyada etkili oldu; işçi sınıfı ve emekçiler ütopizmden kopup gerçek bir sosyalizme yöneldi. Kimi ülkelerde başarılı oldu, insanlık tarihinin en ileri kazanımlarını yaşama geçirdi. Sömürüsüz bir hayatı inşa etti. Başarısız olduğunda da egemenleri taviz vermeye, birçok hakkı tanımaya zorladı.
Bir hayalet dolaşıyor hâlâ. Kapitalist propaganda aygıtlarının lanetlemesine, liberal demokrat medyanın küçümsemesine rağmen Marx; hayatı, eserleri, bilimsel keşifleri ile yeni bir toplum kurma mücadelesinde yaşıyor. Direnişte, ısrarda, kararlılıkta... Yeni bir dünya isteyen her sloganda. Sonda söylenecek olanı başta söylersek: Marx bize lazım, çünkü devrim bize lazım.
1. ARTI-DEĞER VE KAPİTALİST SÖMÜRÜ
Marx, kendinden önceki ekonomi politikçilerin oldukça geliştirdikleri ama bir türlü tutarlı hale getiremedikleri emek değer teorisini sonuçlarına ulaştırdı. Adam Smith, David Ricardo gibi klasik iktisatçılar, metaların değerlerini,üretimi için gerekli emek zamanı ile açıklamış, ancak kapitalistin kârını emek değer teorisi kapsamında tanımlayamamıştı. Marx, kapitalistin elde ettiği artı-değerin, işçinin, kendisi için gerekli olandan (ücret) fazla bir süre çalışması sonucu ortaya çıktığını keşfetti. Emekçinin bu fazla emeğine ve üretilen değere kapitalist el koyuyordu. Bunun üzerini örtmeye çalışan tüm iddialara rağmen günümüz kapitalizmi, emeğin sömürüsüne dayalı, onun üzerinde yükselen toplumsal ilişkiler ağıdır.
2. SERMAYENİN EGEMENLİĞİ VE SONUÇLARI
Sermaye birikim için vardır. Büyüyemeyen, yerinde sayan sermaye rekabette yenik düşer, yok olur ya da tekellerin şubesi haline gelir. Sermaye büyüdükçe emekçi halkın göreli ve mutlak yoksulluğu artar, işsizlik, sömürü, ağır ve stres altında çalışma, iş cinayetlerinde ölüm yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelir. Bugün dünya ölçeğinde 62 kişinin serveti 3,5 milyar insandan fazla. Dünya nüfusunun yüzde 1’inin geliri kalan yüzde 99’unki kadar (Oxfam verileri). Servet ve gelir eşitsizliğinin geldiği bu nokta, sermaye birikim rejiminin kaçınılmaz görünümlerinden sadece bir kısmı.
Marx, sermayenin toplumsal yaşamın bütün alanlarına girdiğini, girmek zorunda olduğunu, onun genel eğiliminden çıkarmıştı. Bu büyük öngörü; kültür, sanat, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, aşk, günlük ilişkiler ve tüm alanlarda, maalesef, doğrulanmıştır.
3. ENTERNASYONALİZM YA DA İKİYE BÖLÜNEN DÜNYA
Marx’ın çokça eleştiri konusu olan, Komünist Manifesto ve yer yer Kapital’de dile getirdiği konulardan birisi, toplumun işçi sınıfı ve kapitalistler olmak üzere giderek iki temel sınıfa ayrışacağı biçiminde görüsüydü. Elbette sınıf içi farklılaşmalar olmakla birlikte, bu öngörü kesin bir biçimde doğrulanmıştır. Mesela Türkiye’de ücret karşılığı çalışanların istihdamdaki payı 1955 yılında yüzde 14 iken 2000 yılında yüzde 48’e yükseldi. 2017’de bu oran yüzde 67.2’ye ulaştı. Almanya’da çalışanların yüzde 88.4’ü, İngiltere’de yüzde 85.7’si, İspanya’da yüzde 83.2’si ücretli ve maaşlı çalışanlardan oluşmaktadır. Tüm dünyadaki proleterleşme dalgasıyla neredeyse tüm ülkelerde işçiler nüfusun büyük bir kısmını oluşturmaktadır. Kapitalizmin ve burjuvazinin (hele ki emperyalizm çağında) uluslararası niteliği, işçi sınıfının da bir dünya işçi sınıfı olarak uluslararası bir nitelik kazanmasını sağladı. Dolayısıyla işçi sınıfı hareketi, kaçınılmaz bir biçimde enternasyonalisttir, başarısı da bu gücüne bağlıdır.
4. ÜRETİM İLİŞKİLERİNİN KOŞULLAYICILIĞI
Marx, kendinden önceki tarih ve toplum anlayışlarının içinden çıkamadığı o büyük karmaşayı çözmüştür. ‘Büyük adam’ların, kralların, politikacıların, onların siyasal ve ideolojik görüşlerinin ekonomik ilişkiler tarafından koşullandığını keşfetmiştir. Siyasetçilerin icraatlarını, sadece onların istek ve çıkarlarına bağlayan ‘idealizm’in yerine nedenlerini, köklerini, koşullayıcılarını ve zeminini anlamayı hedefleyen ‘tarihsel materyalizm’i koymuştur. Buna göre”Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üstyapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır.”*
5. DÜNYAYI ANLAMAK İÇİN...
Marksizm, toplumu bireylerin toplamı, kişisel istek ve arzu karmaşası olarak algılamak yerine onu tarihsel ve yapısallaşmış koşulları içinde, üretim ilişkileri ve onun koşullaması temelinde, dolayısıyla sınıf ve sınıflar mücadelesi bağlamında ele alır. Bunu dikkate almayan her yaklaşım, örneğin savaşları Amerikan başkanının keyfine, hükümet icraatlarını Erdoğan’ın salt kişisel heveslerine, TÜSİAD’ın pespaye ‘demokrasi’ açıklamalarını onun ‘uygarlığına’ bağlamaya hevesli olacaktır. Kapitalistlerin ikiyüzlü ‘nezaketine’ hayran kalacak, AKP’nin üç yılda bir tekrar ettiği ‘demokratik’ lafları “yetmez ama evet” diyerek hararetle alkışlayacaktır. Sömürü ve burjuva egemenliğini es geçecek, bunları çok ağır ve dogmatik konular olarak görecektir. Oysa kapitalist sömürü ve toplum gerçeğinin göz ardı edilmesi, onun hizmetine girilmesidir. Günümüz toplumunu ve bireyini anlamak için bu bağlam inkar edilemez bir yöntemsel gereklilik ve gerçekliktir.
6. ANLAMAK YETMEZ, ASIL OLAN DEĞİŞTİRMEKTİR
Marx’ın güncelliğinin sebebi sadece toplumu ve dünyayı anlamak için gerçeğe en yakın kuramsal araçları sağlamış olması değildir. Materyalist diyalektik yöntemle, hayatın, günlük diyalog ve olayların tarihsel ve ilişkisel olduğu göz önünde bulundurulur. Bugün değişmez olarak gördüğümüz her şey içinde bulunduğumuz kapitalist ilişkiler parçalandığında, onunla birlikte adım adım tarih sahnesinden silinecek ya da yeni bir forma girecektir.Dolayısıyla kapitalizmi bir burjuva iktisatçısı da, en azından görünümleri itibariyle, çok iyi teşhis edebilir. Oysa kritik olan onu değiştirmektir. Bunun için Marksizm, “siyaset üstü” ve “partiler üstü” bir “Akademik Marksizm” değildir. Devrimci olmayan bir Marksizm söz konusu olamaz.
7. LİBERAL SOLCULUK, REFORMİZM VE DEMOKRASİCİLİĞİN REDDİ
Bugün sorun sadece dünyayı değiştirmek de değildir. Onun nasıl değiştirileceğidir. Hangi yol ve yöntemlerle, neye dayanarak? Yoksulluk, işsizlik, emeğin sömürüsü, kadınlar ve uluslar üzerindeki baskısı ile bu sömürü düzenin ortadan kaldırılması ihtiyacı Marksizm’i gerektirir. Dünyayı değiştirmeyi hedefleyen her toplumsal hareketin Marksizme, kapitalizmin doğru bir analizine ve onun nasıl ortadan kaldırılacağını bilmeye ihtiyacı vardır. Kapitalizmi hedefe koymayan, diğer bir deyişle sınıf mücadelesine dayanmayan, işçi sınıfı ve emekçileri merkezine almayan her türlü “demokrat”, “radikal demokrat”, otonomcu, liberal sol, anarşist, müthiş keskin söylemlerle ortaya çıkanları da dahil “sol” görüş ya kapitalizmin bizzat içindedir ya da dönüp dolaşıp ona bağlanmaktadır: Ya çürümüştür ya da çürüyecektir!
8. KADINLARIN ÖZGÜRLÜĞÜ
Kapital'de Marx, kadınların feodal toplumun çözülüşüyle birlikte evden üretim sürecine katılmalarını, bunun yarattığı toplumsal değişimi ayrıntılı bir biçimde betimler. Bununla birlikte bize, kadınlar üzerindeki ataerkil baskı ve tahakkümü, kapitalist ilişkiler gerçekliğinde ele almanın kuramsal araçlarını sağlar. Engels’in tarihsel materyalizm üzerine mektuplarında ısrarla vurguladığı gibi; Marksizm hiçbir zaman toplumsal olguları kapitalist üretim ilişkilerine indirgemedi. Ancak erkeğin kadın üzerindeki ataerkil tahakkümü de dahil hiçbir olgu, içinde yaşadığımız kapitalist ilişkilerden bağımsız değildi. Bugünden başlayan bir mücadeleyle, ama yalnızca kapitalizm tasfiye edildiğinde kadın özgürlüğünün toplumsal temeli sağlanmış olacaktır. Elbette bu bir son değil başlangıçtır.
9. EZİLEN ULUSLARIN KURTULUŞU
Marksizm, Kürt sorununda olduğu gibi bir ulusun haklarının reddi ve baskı altına alınmasını, milliyetçilik ideolojisiyle açıklamayı yeterli bulmadı. Bu milliyetçiliğin temelinde hangi çıkarlar yatıyordu, ezen milletin egemen sınıfı kimdi ve bu baskı ilişkisinden kimler fayda sağlıyordu? Dolayısıyla ulusal tahakkümü sınıf mücadelesi ve enternasyonalizm temelinde ele aldı. Feodalizm ve kapitalizmle ilişkisi bağlamında gerici ulusal hareketlerin karşısında durdu, ilerici olanları destekledi. Lenin’in kesin olarak formüle ettiği ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesinin temellerini attı. O günlerden bu yana Marksizm ezilen uluslara şu mesajı vermiştir: Ulusların tam ve gerçek eşitliği sosyalizmdedir. Sovyetler Birliği’nde gerçek karşılığını gördüğümüz gibi.
10. GERÇEK BİR DEMOKRASİ İÇİN...
Marx, demokratik haklar için mücadeleyi hiçbir zaman küçümsemedi. Onu önemsedi, içinde yer aldı. Hatta Marx’ın bir radikal demokrattan komüniste dönüşümü ve yüzünü işçi sınıfına dönmesinde, burjuvazinin demokratik haklar konusundaki korkaklığı ve iki yüzlülüğü de etkili olmuştur. Ancak o, burjuva demokrasisi ufkuna hapsolmayı her zaman reddetti. Çünkü en demokratiğinden otoriterine kapitalist devletin her türünün, sömürü ilişkileri üzerinde yükselen bir burjuva diktatörlüğü olduğunu savundu. Hiç bir parlamenter biçim, hiçbir seçim, hiçbir vekil sayısı, hiçbir demokratik ‘nezaket’ ve öngörü kendi başına gerçek bir demokrasiyi sağlayamazdı. Elbette bu Lenin’in vurguladığı biçimde parlamentodan yararlanmanın reddi anlamına gelmedi. Ancak Marksistler, az çok bütün demokratik olanakları değerlendirirken şunu bilirler: Gerçek bir demokrasi ancak burjuva egemenlik aygıtı olan kapitalist devletin, reforme edilmesiyle değil, parçalanmasıyla, daha doğru bir ifadeyle sosyalizmle mümkündür. Sömürü ortadan kaldırılmadan gerçek bir demokrasi söz konusu olamaz.
(*) Karl Marx, (1979) Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara, sf. 25.