'ABD, İran'ın ekonomisini zayıflatarak nüfuzunu azaltmak istiyor'
Donald Trump'ın İran kararını Evrensel'e değerlendiren Fatih Yaşlı, 'Asıl mesele İran’ın ekonomisini zayıflatarak, bölgedeki nüfuzunu azaltmak' dedi.
Görseller: Pixabay, düzenleme: Evrensel
Elif GÖRGÜ
İstanbul
ABD Başkanı Donald Trump, İran’la 2015 yılında varılan nükleer anlaşmadan çekildiklerini açıkladı. Kararını salı günü duyuran Trump, İran’ı “dünyanın önde gelen terör destekçisi” olarak tanımladı Tahran’a karşı “En yüksek derecede ekonomik yaptırım” uygulanması gerektiğini ve “İran’a nükleer silah elde etme konusunda destek veren her ülkenin sert bir biçimde cezalandırılması” gerektiğini savundu. Trump’a İsrail destek, Avrupa Birliği ülkelerinden ise tepki geldi.
ABD yönetiminin bu kararını gazetemize değerlendiren Abant İzzet Baysal Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Fatih Yaşlı, “Esas mesele İran’ın başta Suriye olmak üzere bölgede artan nüfuzu ve bunun hem İsrail hem de Körfez Monarşileri üzerinde yarattığı basınç. Yeni ambargolarla İran ekonomisini zayıflatarak, bu nüfuzu ve basıncı azaltmayı hedefliyorlar” derken, bu kararın yakın dönemdeki sonuçları için ise Ortadoğu’daki “kanlı manzaranın derinleşerek devam etmesi” anlamına geldiğine işaret etti. Yaşlı, sorularımızı yanıtladı.
İran ile 2015 yılında P5+1 ülkeleri arasında imzalanan nükleer anlaşma neden önemliydi?
Bu anlaşma ile birlikte İran nükleer silah sahibi olma iddiasından vazgeçiyor ve bunun karşılığında kendisine 2006’dan beri uygulanan ambargo kaldırılıyordu. Bu anlaşma bir yandan ABD’nin İran’ı öyle ya da böyle muhatap kabul etmesi anlamına gelirken, öte yandan nükleer silah sahibi olma iddiasının dahi uluslararası sistemde nasıl bir koz olarak kullanılabileceğini göstermesi açısından önemliydi.
Hatırlayın, Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti de, benzer bir yöntem kullandı ve bunun neticesinde hem ABD KDHC’yi muhatap almak zorunda kaldı, hem de Güney Kore ile yeni bir müzakere süreci başladı. Dolayısıyla bu anlaşmadan hem diplomatik hem ekonomik anlamda İran açıkça kârlı çıktı. ABD’nin iddia ettiği üzere bir “terör devleti” olmadığını ispatladı ve bölgesel güç olma siyasetini de devam ettirdi.
Öte yandan Batılı ülkeler de bu anlaşmanın neticesinde İran pazarlarına girmelerinin önündeki engelleri kaldırmış oldular. Bugün ABD değilse de, Avrupa ülkelerinin anlaşmayı savunmalarının gerisindeki temel faktörlerden biri bu.
ABD yönetimi, ilk imzalandığında tarihi denilen bu anlaşmadan neden çekildi? Trump’ın gerekçeleri dışında siyasi/ekonomik gerekçeler var mı?
Anlaşma esas olarak Obama’nın ve Demokratların bir projesiydi, Trump ise en başından beri bu anlaşmanın yanlış olduğunu ve İran’ın elini güçlendirdiğini ve seçilirse anlaşmayı iptal edeceğini söylüyordu. Senenin başında anlaşmayı bir kez daha uzatma kararı aldı, ancak bunun son olduğu görülebiliyordu.
Bunun gerisinde bir yandan ABD içindeki dengeler olduğunu söylemek mümkün. Trump’ın başı iktidara geldiği günden beri belada ve kendisini hiçbir zaman koltuğun gerçek sahibi olarak hissetmedi; ancak özellikle son aylarda yaptığı kabine ve danışman değişiklikleriyle belli bir mesafe katetti. Dolayısıyla bu kararı da alabildi. Öte yandan esas mesele İran’ın nükleer silah geliştiriyor olması değil, bunun böyle olmadığını ABD de biliyor. Esas mesele İran’ın başta Suriye olmak üzere bölgede artan nüfuzu ve bunun hem İsrail hem de Körfez Monarşileri üzerinde yarattığı basınç.
Yeni ambargolarla İran ekonomisini zayıflatarak, bu nüfuzu ve basıncı azaltmayı hedefliyorlar, dolayısıyla ABD, bölgedeki müttefiklerinin çıkarları koruyup gözetme adına da böyle bir işe girişti esas olarak.
ABD’nin çekilmesi öncelikle anlaşmanın geleceği açısından ne anlama geliyor?
Anlaşmaya dahil olan diğer ülkeler anlaşmanın devamı yönünde beyanda bulundular. Bu, ABD’nin geleneksel Batılı müttefiklerini yanında bulmaması demek. Aynı zamanda, anlaşmanın meşruiyeti en azından bir süre daha varlığını devam ettirecektir de diyebiliriz. Ancak buradaki esas mesele, anlaşmanın resmi olarak devamından ziyade, ABD’nin bu kararının İran siyasetinde giderek şahinleşeceğine dair bir işaret olması. Bu nedenle bu saatten sonra esas bakmamız gereken yer ABD, İsrail ve Körfez Monarşilerinin neler yapacağı.
Trump yönetiminin kararının, son dönemde önce Suudi Arabistan bugün ise İsrail öncülüğünde yükseltilen İran karşıtı gerilime etkisinin nasıl olmasını bekliyorsunuz?
Bu karar az önce söylediğim üzere elbette ki gerginliği artıracaktır. Ancak tabloya Lübnan’da Hizbullah’ın seçim zaferini ve dolayısıyla artık ülkenin belli bir bölgesini kontrol eden paramiliter nitelikli bir güç olmaktan çıkarak devletin merkezine doğru yürüyüşünü ve artırdığı meşruiyeti eklemek lazım.
Bunun yanı sıra bu hafta sonu Irak’ta seçimler var, orada çıkacak sonuçları görmemiz gerekiyor.
Bunların dışında ABD’nin İsrail Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması, İsrail’in anlaşmanın iptal edilmesi açıklamasının hemen ardından Suriye’deki İran hedeflerini daha önce yaptığı gibi bir kez daha vurması, Pentagon’un İran’ın İsrail’e yanıt vermeye hazırlandığı yönündeki açıklamaları ve Yemen’de devam eden savaş da yine Ortadoğu’daki tablonun bir parçası. İptal kararı ise maalesef tüm bu kanlı manzaranın derinleşerek devam etmesi anlamına geliyor.
‘İRAN’DA KISA VADEDE RADİKAL BİR POLİTİKA DEĞİŞİKLİĞİ OLMAZ’
İran’ın çeşitli halk kesimlerinin yakın zamanda yükselen hareketlerini de hatırlayarak iç politikası; Suriye, Yemen gibi ülkelerdeki etkinliği göz önünde bulundurularak da dış politikası bu karardan nasıl etkilenir?
ABD ve müttefikleri İran’ın ciddi ekonomik sıkıntılar yaşadığını ve öte yandan farklı klikler arasında iktidar mücadeleleri yaşandığını, İran toplumunda da giderek artan bir hoşnutsuzluk olduğunu görüyor ve esas olarak buraya, yani rejimin değiştirilmesine oynuyor.
Ambargo kararları da İran ekonomisi üzerinde kimi etkiler yaratacak ve bu hoşnutsuzluğu artıracaktır. Ancak ben anlaşmanın iptaliyle İran’ın en azından kısa vadede içeride de dışarıda da radikal bir politika değişikliğine gideceği kanaatinde değilim.
EMPERYALİST MERKEZLERDEKİ HEGEMONYA BUNALIMI
ABD, özellikle ticari karar ve açıklamalarıyla gerilim yaşadığı Avrupa Birliği ile şimdi de İran anlaşması ve İran’a yaptırımlar konusunda -en azından göründüğü üzere- ayrı düşmüş bulunuyor. ABD-AB ilişkilerinin gidişatını nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu gidişat dünyanın geri kalanını nasıl etkiler?
ABD, son Suriye saldırısında da İngiltere ve Fransa’yı yanına almış, ancak Almanya’yı alamamıştı. Bu sefer ise üç devlet de ABD’yi yalnız bıraktı ve üstelik ortak bir de deklarasyon yayımladılar. Bunun mutlak bir karşı karşıya geliş anlamına geldiğini iddia etmemekle birlikte, emperyalizmin ve emperyalist merkezlerindeki hegemonya bunalımının bir işareti olarak okunması gerektiği kanaatindeyim.
Emperyalizm özellikle son birkaç senedir giderek artan bir oranda kolektif karar alma iradesini yitiriyor ve kendi içinde birtakım ihtilaflar yaşıyor, bunun gerisinde ise esas olarak kapitalizmin 2008’den beri devam eden krizi var, küresel tekeller kâr oranları üzerinden birbiriyle daha derin bir rekabete giriştikçe, bu siyasal karar alma süreçlerine de kaçınılmaz olarak yansıyor.
ABD yönetimi, Rusya, Kore Yarımadası, Körfez bölgesi, Suriye, İran ve İsrail-Filistin gibi bölgesel tansiyonları arka arkaya ve şiddetle yükselterek ve hem de “ticaret savaşları” adı verilen uluslararası kapitalist ilişkileri gererek ne yapmaya çalışıyor? Hangi ihtiyaçları bu kararları almasına neden oluyor?
Dediğim gibi, küresel kapitalizm 2008’den beri bir kriz yaşıyor ve bu da siyasete bir hegemonya bunalımı olarak yansıyor, ABD uzun süre önce başlayan hegemon devlet olma niteliğindeki zayıflamanın derinleştiğinin, süreçleri eskisi kadar kolay yönetemediğinin ve rakip devletlerin gücünün arttığının farkında. Tam da bu nedenle, bütün hegemonya krizlerinde olduğu gibi, “rıza” üretilemeyince çubuk giderek “zor”a doğru bükülüyor, zor politikaları devreye giriyor.
İRAN’IN NÜFUZUNUN AZALMASI AKP’Yİ RAHATSIZ ETMEZ
AKP hükümetinin Trump’ın açıklamasına ilk tepkisi İran’a destek vermek oldu. Bu tutumu hem AKP yönetimi- İran hem de AKP yönetimi -ABD ilişkileri açısından nasıl değerlendirirsiniz?
ABD’yle halen devam etmekte olan gerilim ve pazarlık arayışının, aynı zamanda Rusya’yla ve İran’la yaşanan yakınlaşmanın etkisiyle, yapılan ilk açıklama bu yönde oldu. Ancak yeni-Osmanlıcılığın mezhepçi karakterini ve İran’ı kendisine bölgesel nüfuz mücadelesinde esas ve tarihsel rakiplerden biri olarak gördüğünü biliyoruz. Dolayısıyla İran’ın nüfuzunun azalışı iktidarı rahatsız etmeyecektir. Bunların dışında, seçimden çıkacak sonuçlara bağlı olarak, ABD ile yapılacak pazarlıkların bir parçası, İran’ın sıkıştırılması sürecinde Türkiye’ye bir rol düşüp düşmeyeceği üzerine olacaktır ki, bunu da hep beraber izleyip göreceğiz.