Türkiye'de ilk kez AKP döneminde kurbanlık ve saman ithalatı yapıldı
Tarım çok uluslu şirketlere teslim edildi. Cumhuriyet tarihinde ilk kez AKP döneminde kurbanlık hayvan ve saman ithalatı yapıldı.
Fotoğraf: Pixabay
Türkiye artık ne kadar tarım-gıda ürünü ihracatı yapabiliyorsa o kadar da ithalat yapan bir ülke durumunda. Uygulanan tarım politikaları sonucu tarım dışa bağımlı hale geldi.
Cumhuriyet tarihinde ilk kez AKP döneminde kurbanlık hayvan ve saman ithalatı yapıldı.
Sadece 2010 yılından bu yana 2.9 milyon büyükbaş, 2.5 milyon koyun-keçi olmak üzere toplam 5.4 milyon baş canlı hayvan ithal edildi.
Sadece 2010 yılından bu yana 236 bin ton kırmızı et ithalatı yapıldı.
Yerli üreticilerimizin iflası pahasına yapılan canlı hayvan ve kırmızı et ithalatı için 5.7 milyar dolar ödenmesine rağmen fiyatlarda düşüş sağlanamadı.
Genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) ürünlere ilk kez AKP döneminde izin verildi. Bu dönemde 36 çeşit GDO’lu ürüne ithalat izni çıktı.
Tarım arazileri cömertçe amaç dışı kullanıma açıldı; hidroelektrik santrallerle (HES) dereler kurutuldu.
ÇİFTÇİNİN ÜRÜN FİYATI 3 KAT GİRDİ FİYATLARI 5 KAT ARTTI
IMF-Dünya Bankası patentli programların 2002 yılı sonunda kurulan AKP hükümetleri tarafından tavizsiz bir şekilde uygulanmasının bilançosu ağır oldu.
AKP hükümetleri boyunca, tarıma yönelik destekleme kurum ve araçları ya tasfiyesi edildi ya da işlevsiz hale getirildi. Tarım destekleri azaltıldı. Tarım alanındaki KİT’lerin kimi özelleştirildi kimi tasfiye edildi. Daha önce başlatılan tarım satış kooperatiflerinin etkisizleştirilmesi anlayışı sürdürüldü.
Tüm bu politikaların bilançosunu çıkaran CHP’li Orhan Sarıbal şu bilgileri paylaştı:
♦ Tarımın gayrisafi yurt içi hasıladaki payı yüzde 10’dan yüzde 6’ya düştü.
♦ Tarım katma değeri 2012 yılında 68 milyar dolar iken, 2017 yılında yüzde 24 gerileyerek 52 milyar dolara düştü.
♦ Aynı şekilde 2012 yılında 4 bin 57 dolar olan kişi başına tarım katma değeri 2017 yılında 3 bin 319 dolar olarak gerçekleşti.
♦ Tarımın en önemli girdilerinde (gübre, tarım ilacı, yem ham maddeleri gibi) ithalata bağımlı hale gelindi. (Günümüzde tarımın en başta gelen sorununu yüksek girdi maliyetleri oluşturmaktadır.)
♦ Tarım ürünlerinin çiftçinin elinden çıkış fiyatları 3 kat artarken; çiftçinin satın aldığı tarım girdilerinin fiyatları 5 kat arttı.
♦ İşlenen tarım arazileri giderek azaldı; ürettiğinden para kazanamayan, emeğinin karşılığını alamayan çiftçimiz bu dönemde 3.2 milyon hektar araziyi ekmekten vazgeçti. 2002 yılında 26.6 milyon hektar olan tarım arazileri ise günümüzde 23.4 milyon hektara düştü.
♦ Üretim planlamasının önemli bir aracı olarak uygulanması gereken tarımsal destekler, 2006 yılında çıkarılan kanuna göre milli gelirin en az yüzde 1’i olması gerekirken; binde 5-6’sını aşmadı.
♦ 2007-2017 yılları arasında tarıma 188 milyar TL destekleme ödemesi yapılması gerekiyordu. Ancak yapılan destekleme ödemesi sadece 88 milyar lirada kaldı. Yani devletin destekleme ödemelerinden dolayı çiftçiye 100 milyar lira borcu bulunuyor.
♦ Tarımdan, çiftçiden esirgenen destekler bütçe açıklarını kapatmak için alınan borçların faizlerine aktarıldı. Bir avuç yerli/yabancı rantiyeye milyonlarca çiftçiden 10 kat daha fazla ödeme yapıldı.
KÖYLER MAHALLE OLUNCA...
Büyükşehir Kanunu ile bir gecede 16 bin köy mahalleye dönüştürüldü. Orhan Sarıbal söz konusu dönüşümün tarıma etkisini şöyle özetledi: “Sonuçta küçük ölçekli aile işletmeleri tasfiye olmaya; buna karşılık görece büyüklerin ve tarım şirketlerinin ağırlığı artmaya başladı. Tarım/gıda sistemi uluslararası sermayenin çıkarlarına göre şekillendirildi, gıda egemenliğimiz çok uluslu şirketlerin güdümüne girdi”. (İstanbul/EVRENSEL)