Bilmek
Gökmen Özceylan: Oysa plastik bir topum vardı, maçlara beni çağıran. Top dönmeye başladı mı sahada, ben hazırımdır unutulmaya. Plastik top başka.

Fotoğraf: Pixabay
MASADA MASAYMIŞ HA
Adam yaşama sevinci içinde
Masaya anahtarlarını koydu
Bakır kaseye çiçekleri koydu
Sütünü yumurtasını koydu
Pencereden gelen ışığı koydu
Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu
Pencere yanındaydı gökyüzü yanında
Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür
Masaya biranın dökülüşünü koydu
Uykusunu koydu uyanıklığını koydu
Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
Edip Cansever
Gökmen ÖZCEYLAN
Yetersizliğini kabul etmek erdemdir. Bir dersin sonunda hocam söylemişti. Yetersizliğini kabul etmek erdemdir. Tam yirmi beş yıldır şiir okur, şiir dinler, şiir karalarım, fena bir okur sayılmam aslında. Tamam! Yetersizliğimi kabul ediyorum. Öyle bir masaya koydum ki yetersizliğimi. Önemsiz kaldı o masada. Her okuduğumda ayrı, her dinlediğimde ayrı bir dünya. Her cümlede durmam gerekti. Her imgede düşünmem, hayal kurmam gerekti. Durmuyordu adam, durmuyordu imgeler. Yer çekimine meydan okuyan karanfil. Elden ele büyüyordu. Sonra diyordum; Yakup bana anlat. O masaya neden çağırılmadığını anlat. Kurbağalara bakmaktan geliyordun oysa. Anlatıyordu. Ne güzel anlatıyordu. Ben anlamıyordum. Ancak biliyordum çok güzel anlattığını, benim çok güzel anlamadığımı. Ne çıkardı benim onu anlamamamdan. Ne çıkardı sanki. HİÇBİR ŞEY... Koz kupa oynanıyordu masada, ben çağrılmamıştım masaya, Yakup da.
YAKUP!!! Ben çağırılmadım ki masaya. Koz kupayken sen unutulmuş bir sinek onlu, ben seni anlamayan, masaya çağrılmayan YAKUP.
Oysa plastik bir topum vardı, maçlara beni çağıran. Top dönmeye başladı mı sahada, ben hazırımdır unutulmaya. Plastik top başka.
Ben sahada unutulmuş sinek onluyum, koz kupa.
Çağırılmadığım bu masaya nasıl varmıştım bu yetersiz aklımla? Nereden gelmiş nereye gidiyordum sahi? Unuttum. Unutmak da bana senden yadigar, hocam. Erguvan İmparatorluğuna, oraya. Yürek bir kez görür. Gözler sonra hep görür. Yüreğimle geçerken Erguvan imparatorluğuna, görmüştüm o masayı oysa. Çağırılabilirdim belki. Ciddiye alınıp buyur edilebilirdim masaya. Bir tek kişi görseydi. Bir tek dokuz görseydi masada. Sinek onlu bile olabilirdim, koz kupa.
İdris bakıyordu kuşa. Bakıyordu İdris gemilere dadanan kuşlara. İdris çağrılmış mıydı masaya? Bilmiyorum ama İdris’in şu kuşlara bakışı bambaşka. Kuşlar bir uçumlukmuş, denizler bir fırtınalık. İdris öyle bakıyormuş kuşlara. İnsan, bir tohum gibi sonsuzluğa uzanan. Masada koz kupa. İdris demek ki yitik değilmiş. Yalnızlık değilmiş. İdris masada. İdris’in bisikletinin sesi masada. İdris çağırır belki beni dedim. Yok! İdris’in aklı bir karış havada. Ben koz kupa oynanan masada sinek onlu bile olamadım. İdris’in aklı birkaç karış havada.
Bu kadar insan İdris, Yakup, Ruhi, Cemal hepsi toplanmışlar bir ateşin etrafına. Yaratmış içlerinden biri tanrıyı. Sonra el ele vermişler besleyip büyütmüşler tanrıyı. Ve ben yalvarıyorum onların yaratığı tanrıya: Tanrım beni çağır artık şu masaya. Ses seda yok. Döktüğüm biranın dökülüşü bile masada ama beni duyan yok. Masada koz kupa. Yakup sinek onlu. Ben anlayamıyorum. Sonra kendime kızıyorum bir kez daha. İnsan kendisine kızar mı bir kez daha. Yetersizliğim o da masada. Neden yetemediğim bir dünya o da masada.
Masada deli sorular uçuşuyor. Deli dehşet cevaplar.
Bir hüznün özgül ağırlığı neydi?
Ölümün özgül uzunluğu?
Masada masaymış ha. Cevapları bilmiyorum. Plastik topum da aldırmıyor beni masaya. Cevapları bilmiyorum. Ne güzel biliyorum bilmediğimi. Ne güzel biliyorum yetmediğimi. Ne güzel biliyorum bu hayata ne yapmam gerektiğini bilmediğimi. Masada masaymış ha.
Evrensel'i Takip Et