Marx 200 yaşında, Marksizm hâlâ güncel!
Marx'ın doğumundan 200 sene sonra Marksizmin ortaya çıkışını ve güncelliğini Teori ve Eylem Dergisi Yayın Kurulu Üyesi Nuray Sancar ile konuştuk.
Görsel: Yeni E dergisi
Dünya işçi sınıfının teorik birikiminin kurucusu Karl Marx’ın doğumunun bu sene 200.senesini kutluyoruz. Karl Marx 1848 devrimleri sırasında Engels ile birlikte kaleme aldığı Komünist Manifesto ile işçi sınıfı hareketine bir program kazandırmış, kapitalizmin analizinden tarihin akışının sosyalizme doğru ilerlediği sonucunu çıkarmış, sömürü sistemine son verecek olan sınıfa işaret etmişti. Kendisiyle birlikte bütün ezilenlerin kurtuluşunun ön koşullarını gerçekleştirecek olan proletaryanın eylemi, Marx’ın görüşlerini birçok kez haklı çıkardı.
Marx'ın doğumunun 200.yılında Marksizm’in ortaya çıkışını ve Marksizm’in bugün neden hâlâ güncelliğini koruduğunu Teori ve Eylem dergisi Yayın Kurulu üyesi Nuray Sancar ile konuştuk.
Marksizm ortaya çıktığı 19.yüzyıldan bugüne kadar nasıl değişimler geçirdi, nasıl yorumlandı ve günümüzde dünyayı neye dayanarak yorumluyor?
Marx ve Engels’in eserine bir kutsal kitap muamelesi yaparak, değişen dönemlere göre Kalvinist bir revizyondan geçirilmesini isteyenlerin sayısı az değil. Bu revizyon talebi daha çok, Marksizmin; kadın ve çevre mücadelesine, işçi sınıfının değişen statüsüne, yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkışına, sınıf siyasetinin gerileyerek kimlik politikalarının popüler olmasına yanıtlar veremediği iddiasıyla birlikte ileri sürülüyor. Bundan sonra da bir dizi Marksizm “reformları” yapılıyor. Ama Marksizm zaten insanlığın önüne çıkan sorunlara nasıl yaklaşılacağını, bu sorunların nasıl çözüleceğini anahtar olarak veren bir dünya görüşü, bir teorik sistem olduğu için onun değişiminden çok, güncel uygulanma alanlarının zenginleşmesinden söz etmek daha doğru olur.
MARKSİZM’İN TARİHSEL ARKA PLANI
Marksizmin ortaya çıkışı 19.yüzyıl işçi hareketlerinin gelişimine paraleldir. O zamanlar 8 saatlik işgünü, iş ve yaşam koşullarının düzeltilmesi için mücadele eden ve her seferinde devlet şiddetine maruz kalan işçiler, giderek örgütlenmeye başladılar. Öte yandan insanlığın nasıl kurtulacağına kafa yoran entelektüeller ve geleceğin toplum modelleri üzerine çalışan ütopik pratisyenler de vardı. Hegel tarihin bir akış halinde ilerlediğini söylüyor, Feuerbach insan eyleminin belirleyici olduğuna inanıyordu. Herkes sosyalist ya da komünist olduğunu söylüyordu ama onlarca tür komünizm vardı. Marx insanların türdeş bir tür oluşturmadığını, sınıflara bölündüğünü saptayarak bu hümanist ve ütopik sosyalizmlerin tezlerini eleştirdi. Toplumsal eşitsizliklerin özel mülkiyet sisteminden kaynaklandığını çok kimse söylüyordu ama bu özel mülkiyet ile kapitalist sistem arasında ilişkiyi kuran ve özel mülkiyet sisteminin ortadan kaldırılması için kapitalizmden kurtulmak gerektiğini, bunu yapacak olanın da işçi sınıfı olduğunu yazan da Marx olmuştu.
ASLOLAN DÜNYAYI DEĞİŞTİRMEKTİR
1848’de Komünist Manifesto yayınlandığı ay Avrupa’da ikinci devrim dalgası başlamıştı. Bundan bir süre önce yazılan Alman İdeolojisi’nde de Engels ile birlikte Marx, dünyayı yorumlamakla yetinilemeyeceğini, aslolanın dünyayı değiştirmek olduğunu söylüyordu. Değişimin koşulu ise işçi sınıfının burjuva devlet cihazını parçalayarak egemen sınıf olarak iktidarda örgütlenmesi ve özel mülkiyet düzeninin yıkılmasıydı. Sonraki gelişmeler, örneğin Paris Komünü ve 1917 Ekim Devrimi Marx’ı doğruladı.
Marksizm döneminin bütün düşünceleriyle hesaplaşarak inşa edilmiş bir teoridir. Marx’ın, kapitalizmi analiz ettiği Kapital’in üzerine onu yanlışlayan bir teorik çıkış yapılamamıştır. Yapılamaz da. Lenin’in emperyalizm teorisi de Kapital’deki analizin güncel gelişmelere göre derinleştirilmesi olmuştur.
HİZMET SEKTÖRÜ VE PROLETERLEŞME SÜRECİ
Bugünden baktığımızda dünyada hizmet sektörünün payı günden güne arttığı için işçi sınıfının değiştirici özne olma özelliğini kaybettiği iddiaları var. Peki işçi sınıfı hâlâ ekonomik işleyişe etkisi en büyük olan biricik değiştirici özne midir?
Sınıf içindeki farklılaşmalar Kapital’in es geçtiği konular değildir. Hizmet sektörünün meta üretimi süreciyle ilişkisi, bu sektörün kendi içindeki farklılaşmalarının niteliği Marx’ın ihmal ettiği bir konu olmadı. Bugün elbette kapitalizm Marx’ın yaşadığı koşullara göre meta üretimi sürecinde ortaya çıkan yeni kesimler yaratarak sınıfsal ilişkileri karmaşıklaştırdı. Aynı binada yapılan üretim sürecinde tek bir işçiden elde edilen artı değer üzerine soyutlama yapmak bugünkü ilişkilere nazaran daha kolaydı. Bugün meta üretimi süreci dünya-toplumsal bir karakter de taşıyor. Bir metanın bir parçası Slovakya’da, diğer kısmı Hindistan’da, bir başka aksamı Malezya’da üretiliyorsa toplumsal üretim süreci geniş bir coğrafyaya yayılmış demektir. Bu süreç aynı zamanda önceden öngörülmeyen bir dizi yan sektörü, hizmet alanlarını da yarattı. Artı değerine el koyulan kesimler çoklaşmış, işçi sınıfı genişlemiştir. Bunun tersini iddia edenler hizmet sektörünün, orta sınıfların genişlediğini, dolayısıyla Marksizmin devrimci proleter öznesinin yerini orta sınıfların ya da çeşitli kesimlerinin aldığını iddia ediyorlar. Makineleri bile özneleştiren kuramlar var!
Marx’ın bize öğrettiği en önemli şey, görünümün ardındaki gerçeğe bakmanın ne kadar önemli olduğudur. Bunu esas aldığımızda dünyanın en ücra köşelerinde bile artan bir proleterleşme ile karşı karşıya olduğumuzu görürüz. Ve bir yandan bu proleterleşme sürecinin özgün özelliklerine diğer yandan esnek çalışma, taşeronlaştırma vb. gibi iş ve işyeri mekanının parçalanması için harcanan çabalara rağmen dünyanın sınıflara bölünmüş olduğu gerçeği ve kapitalizmin hala sömürücü bir sistem olduğu gerçeği değişmemiştir. Bu sömürüden kurtuluşun koşullarını da işçi sınıfı mücadelesi oluşturacaktır.
Özellikle postmodernizm ile birlikte toplumsal analizlerde ortaya çıkan sosyal tabakalaşmalar kuramı Marksizmi yanlışlıyor mu, sınıfların arasındaki ilişkiler eskidi mi? Marx yanıldı mı?
Toplumun iktisadi katmanlara bölündüğü tezi postmodernizmin ortaya çıkışından önce de vardı. Örneğin Weber’in sosyolojik analizi mesleki “tabakalaşma”yı esas alır. Onun kendince, tezine dayanak yapacağı bir ekonomi politik kaygısı vardı doğrusu. Sonrakiler için aynı şeyi söyleyemeyiz. Postmodernizm ve beslendiği postyapısalcı kuramlar ekonomi politiği terk ettiler ve zihinsel olarak inşa ettikleri özerk siyasal öznelere anlamlar yüklediler. Bunun en uç noktası Chantal Mouffe ve Ernesto Laclau’nun radikal demokrasi kuramıdır. Ki orada bir kurtuluş teorisi oluşturmaktan çok, kapitalizmin çelişkili varlığının sürdürülebilmesi imkanının arayışı vardır. Değişken toplumsal kimlikler arasındaki çelişkiler ve mücadeleler demokratik varoluşun koşulu olmuşlardır. Bunun yanı sıra kapitalist toplumun varlığına dokunmaksızın içinde kurulan komünal özgürlük adalarını öneren 21.yüzyıl sosyalizmi veya anarşizmi diye adlandırılan akımların önerileri de vardır. Bu sıralarda proletaryanın devrimci rolünün bittiğini yerine çokluk eylemlerinin aldığı gibi kuramları da çokça okuduk, duyduk.
KAPİTALİZM KENDİ MEZAR KAZICILARINI ÜRETİYOR
İşçi sınıfının bir politik güç olarak örgütlenemediği mevcut koşullarda bu türden tezlerin ve teorilerin çıkması doğal. Öte yandan dünya burjuvazisi ikinci bir Ekim Devrimi ihtimalinden ölesiye korkuyor ve aslında dön dolaş kapitalizmi kutsamaktan başka bir yere çıkmayan yeni kurtuluş teorileri için akademik yatırımlar da yapıyor.
Ancak içinde yaşadığımız dünyanın nesnel analizinden vazgeçmezsek eğer, zihinde kavramsal dünyalar kurmakla sonuçlanan bu teorik serüvenin gerçek hayatta bir karşılığının olmadığını da göreceğiz. İşçi sınıfı hâlâ temel toplumsal zenginliklerin kaynağıdır. Hâlâ mülksüzleştirilmiş bir sınıftır ve hâlâ artı değerine el koyularak sömürülmektedir. İster Suriye’deki paylaşım savaşına bakın, ister emekçilerin hak ve kazanımlarına yönelik gündelik saldırılara bakın, tek taraflı açılmış bir sınıf savaşını göreceksiniz. Bir sınıf bütün işçi ve emekçileri dize getirme çabasında. Bir sınıf, kendi varlığını ebedileştirmek için uğraşıyor. Ama tabii bu nafile bir uğraş. Şu anda dünya işçi sınıfı eski gücünde değil ama kapitalist sömürü sistemi onun devrimci rolünü oynayacağı zemini her gün yeniden üretmeye devam ediyor. Kapitalizm kendi mezar kazıcılarını üretmek zorunda olduğu sürece o son onu bulacaktır.
MARKSİZM, İŞÇİ SINIFININ DEVRİMCİ EYLEMİNİN TEORİSİDİR
Marksizm işçi sınıfının devrimci eyleminin teorisidir. Karşısına da her zaman değişik varyasyonlarda farklı sınıfların teorileri çıkar. Bunlar kimi zaman yeni ve değişik bir “Marksizm”, “en doğru sosyalizm” teorisi olduklarını da iddia ederler. Dolayısıyla Marksizm ortaya çıkış koşullarında olduğu gibi, sosyalizm adına üretilen revizyon teorileriyle hâlâ mücadele halindedir.
Günümüzde de kapitalizmin özü değişmediği; yani hala iki temel sınıf; burjuvazi ve proletarya temel özellikleriyle hâlâ var olduğu için, işçilerin artı değerine el koyan sınıf dünyayı yönetmeye ve paylaşmaya devam ettiği için Marksizm hala geçerli bir teoridir. Hem analiz, yorumlama yöntemi hem de aslında bir eylem kılavuzu olarak geçerlidir. Aynı zamanda işçi sınıfının stratejik hedeflerini açıkça ortaya koyan bir programdır Marksizm. Günümüzün sorunları 19.yüzyılın sorunlarıyla birebir benzerlikler taşımaz elbette ama Marksizm bunları anlamamızı ve bu sorunları çözmemizi kolaylaştıran düşünme araçlarını bize sunar. Bu temel özellikleri de şimdiye kadar hiç değişmemiştir.