Onur Kocamaz: Pir Sultan'ın Hızır Paşa’ya başkaldırışıdır bağlama
Oli'da ile sevenleriyle buluşan bağlama icracısı Onur Kocamaz, bağlamayı Pir Sultan Abdal’ın Hızır Paşa’ya karşı başkaldırısı olarak görüyor.

Fotoğraflar: Onur Kocamaz
Hasret Gültekin KOZAN
Kocaeli
1981 Ankara doğumlu bir bağlama icracısı olan Onur Kocamaz’ın, ilk solo albümü olan “Leyla’ya Misal’i” 2013 yılında, 2015 yılında “Muhabbeti Duy” adlı koro albüm çalışması ve 2016 yılında “Adanmış” solo albümü tüm platformlarda yerini aldı. Şimdi de “Oli’da” ile sevenleriyle buluşan Kocamaz, bağlamayı Pir Sultan Abdal’ın Hızır Paşa’ya karşı başkaldırısı olarak görüyor ve “Bunca kokuşmuşluğun ve kaybolmuşluğun içinde bizi hâlâ bir arada tutan değerlerden en önemlisidir sanat. Ülkenin tek sesli hale getirildiği, renklerinin birer birer kaybolduğu, gücün asimetrik ve orantısız bir şekilde gövde gösterisi haline getirildiği, adamcılığın ve dalkavukluğun artık gizlenmeden yapılabildiği bir ortamda elimizde kalan çığlıklardan biridir türküler ve deyişler” diyor.
Fotoğraflar: Onur Kocamaz
‘BENDE BİR SAVAŞMA ŞEKLİYDİ BAĞLAMA’
Bağlama çalmaya ne zaman başladınız, nasıl bir eğitim sürecinden geçtiniz?
Herkes “Kaç yaşında bağlama çalmaya başladın?” sorusuna klasik bir cevap verir “6 yaşımda!” diye. Ben ise onu elime aldığımda 5, onu anlamaya başladığımda 13-14 yaşlarımdaydım. Doğal olarak çalmaya çalışmaya hâlâ devam ettiğim bu telli enstrümanı da bir ifade etme, var olma, özgürleşme, mücadele etme gibi anlamlarla kendime dost edindim. Sonraki süreçte çeşitli köy derneklerinde bir süre nota eğitimi aldım ve muhabbet ortamından beslenmeye başladım, birçok icracı farkında olmadan bana hocalık etti. Üniversite yıllarımda ise daha etnik, daha gelenekçi bir yaklaşımla kendi aidiyetim olan Alevi-Bektaşi müziğine yöneldim. Bu arayış tamamıyla ne ile var olduğumla, nelere dahil olduğumla ve kimlerden olduğumla alakalıydı. Ötekilerin bile ötekisi olan tıpkı Amerika’nın Kızılderilileri gibi kendi coğrafyalarında her topluluk tarafından kıyıma uğramış Anadolu Alevilerine dâhil olmakla ilgiliydi. Bağlama denince o yüzden bu kadar çok cümle kurmak zorunda kalıyorum. Çünkü salt bir anlam taşımıyor benim için bu enstrüman. Sivas Katliamı ile başlayan bir yitimin bende var ettiği savaşma şekliydi bağlama; bir daha elimden bırakamadığım...
Nasıl gelişti albümün hazırlığı? Kimlerin eserleri var? Ve en önemlisi neden “Oli’da”, 12 türkü/deyiş tesadüf de değil galiba?
Evet, daha önce hazırlayıp paylaştığımız iki solo albüm ve bir de koro albüm çalışmam var. Üçüncü albümüm ise Oli’da. Neden Oli’da sorusuna gelince; geçmişten günümüze Anadolu Alevileri sürekli ve sistematik bir biçimde göçe veya sürgüne maruz kaldı, bizler de ait olduğumuz yerlerden, memleketlerden, köylerden kopmak ve sindirilmiş bir yaşama mecbur kalmak zorunda bırakıldık. Hal böyle olunca ben de kendimi ait hissettiğim geçmişe dair bütünleyici bir çalışma arzu ettim. Oli’da Xızır’ın dilinde Ali’den demek, Dersim bölgesinde telaffuz farklılıkları gösterse de sıkça kullanılır ve bu yüzden de on iki eser var albümde. Oli’dayı ilk, sevgili eşim Sultan Kocamaz’dan duydum ve duyduğum anda da hem duygusuna, hem duruluğuna ait hissettim.
Albümde kimlerle çalışıldı, kimlerin emeği var, işin mutfağı nasıldı?
Repertuvar aşamasında ve albümün isminde analık etti bana eşim. Eşim dışında manevi anlamda sevgili kuzenim Çiğdem Sarvazlar ve albümümün tonmaisterlığını, mix ve masteringini yapan ağabeyim Göktürk Sarvazlar’ın emeği büyüktür. Oli’da da yalnızca bağlama ailesini kullandık ve bütün icralarını elimden geldiğince kendim yaptım. Eserlere gelirsek, albümde Pir Sultan Abdal ağırlıklı deyişler ve bir de semah var. Bunun dışında devri daim olsun, Nesimi Çimen’den bir eser, hayatını bu halkın onurlu yaşaması için sürgünde geçirmiş Ozan Emekçi’den bir eser, değerli ozanımız İsmail İpek’ten bir eser, müziği güzel dostum Mehmet Koçak’a (Gerçeki) ait olan bir eser ve müziği bana sözleri ise İsa Nazlı (Fehimi) kardeşime ait olan bir eser mevcut. Diğer deyişler ise Alevi toplumunun öz kaynaklarıdır.
Ve bundan sonra neler yapacak Onur Kocamaz?
Bundan sonrasına gelince vicdanen ufacık bir rahatsızlık hissetmediğim müzik algımla hayatıma ve verdiğim mücadeleye devam edeceğim. Müzikal birikimime, gelişimime, öğrenme ve araştırma arzuma sadık kalarak üretmeye çalışacağım yine. Son olarak harami sofralarının, kanımızı emenlerin, ağababalarının ve patronların masalarında yerim olmayacak benim. En sevdiğim sloganı en çok kendime söyledim: “Simit sat, onurlu yaşa...”
Fotoğraflar: Onur Kocamaz
ELİMİZDE KALAN ÇIĞLIKLARDAN BİRİDİR TÜRKÜLER
Ülkenin içinde bulunduğu bu ortamda, sanatı / sanatçıyı türküyü, deyişi, bağlamayı nasıl görüyorsunuz? Vardır elbet diyeceğin.
Bunca kokuşmuşluğun ve kaybolmuşluğun içinde bizi hâlâ bir arada tutan değerlerden en önemlisidir sanat. Ülkenin tekelcilikle tek sesli hale getirildiği, renklerinin birer birer kaybolduğu, gücün asimetrik ve orantısız bir şekilde gövde gösterisi haline getirildiği, adamcılığın ve dalkavukluğun artık gizlenmeden yapılabildiği bir ortamda elimizde kalan çığlıklardan biridir türküler ve deyişler. Biat etmenin alkışlandığı, sadaka kültürünün yaygınlaştığı, düşkünlüğün meşrulaştırıldığı bu ülkede Pir Sultan Abdal’ın Hızır’a başkaldırışıdır bağlama...
MUHALİF OLMAKLA İLGİLİ BİR DURUM
TRT geçenlerde sizin de söylediğiniz türküleri yasakladı, çokça başka tartışmalar daha var.
TRT’ye gelince o yasaklı listede yer almak benim için çok anlam ifade eden bir şey değil; nedenine gelince TRT’nın balını kaymağını yedikten sonra bu yasakları bedel ödeme merasimlerine çeviren müzik adamlarına sormak gerek bu soruyu. Çünkü ne mutlu bana ki TRT’nin ekmeği geçmedi boğazımdan. Sadece enteresan bir not olarak şunu aktarabilirim; benim tarafımdan okunan ve TRT tarafından yasaklanan eserler daha önce birçok albümde okunmuş eserlerdi ve onlara herhangi bir yasak gelmedi. Muhalif olmakla ilgili bir durum sanırım bu.
Evrensel'i Takip Et