1930 Uruguay: Gecekondularda çiçeklenen bir futbol öyküsü
İlk Dünya Kupası olan 1930 Uruguay’ın finali Eduardo Galeano’nun deyimiyle futbolunu gecekondularda çiçeklendiren Uruguay’la Arjantin arasında oynandı
Kaynak: Arjantin Futbol Federasyonu Kütüphanesi/Wikimedia Commons
Mithat Fabian SÖZMEN
19. yüzyılın sonuna gelindiğinde üzerinde güneş batmayan imparatorluğun yabancı yatırımlarının yüzde 20’si Güney Amerika’daydı. Kıtanın önde gelen ticaret kentlerindeki Britanyalı yoğunluğu, beraberindeki bir sürü melanetle birlikte futbolun da bölgede yayılmasını sağlıyordu. Jonathan Wilson’ın İthaki tarafından Türkçeye ‘Futbol Taktikleri Tarihi’ adıyla kazandırılan klasik çalışmasında dediği gibi “Güney Amerika’nın doğal kaynaklarını sömürdüler ve karşılığında onlara futbolu verdiler.”
Güney Amerika, Orta Avrupa(merkezde Avusturya ve Macaristan) ile birlikte futbolun İngiliz etkisinden kurtularak farklılaşmaya(ve güzelleşmeye) başladığı merkezlerin başında geliyordu.
20. yüzyılın başında yaz olimpiyatlarında futbolda Britanya ile yarışan Danimarka, Hollanda, İsveç gibi ülkeler tarz olarak Ada’dan ayrışamayan bir haldeyken futbolu değiştirmek Avusturya, Macaristan, Uruguay, Arjantin, Brezilya gibi ülkelere kaldı.
Henüz Dünya Kupası yokken Yaz Olimpiyatları uluslararası futbol turnuvalarının merkezi konumundaydı. Uruguay, 1924 Paris Olimpiyatlarına katılan tek Güney Amerika ülkesi oldu ve şampiyonluğu da elde etti. 1928 Amsterdam’da bu kez Arjantin, Şili ve Meksika gibi başka Latinler de turnuvadaydı. Finali Uruguay’la Arjantin oynadı, altın madalya bir kez daha Uruguay’ındı.
Uruguay ve Arjantin, dönemin evrensel taktiği 2-3-5’i (Piramit) kullanıyordu ancak Antropolog Eduardo Archetti’nin sözleriyle İspanyol ve İtalyan göçmenlerin etkisi hissedildikçe İngiliz futboluna hakim olan güç ve disiplinin yerini beceri ve duygusallık aldı bu da sistem aynı olsa da sahada icra edilen oyunun farklı olmasını sağladı.
Uruguaylı Yazar Eduardo Galeano’nun deyimiyle “Aynen tango gibi futbol da gecekondularda çiçeklendi”. İngiltere’nin aksine geniş alanlarda değil Buenos Aires ve Montevideo’nun yoksul mahallelerinin dar sokaklarında gelişen futbol, yeni bir stil yarattı. Artık sahalarda rakiplerini dans eder gibi ekarte eden sanatçılara rastlanır olmuştu. Bu yeni stil zamanla taktiksel yenilikleri de doğuracaktı. Uruguay da Arjantin de İngiliz durağanlığıyla yetinemez olmuştu. Uruguay’da düzenlenen 1930 Dünya Kupası bu yenilikleri sergilemek için en uygun yerdi.
FIFA ile yaşadığı anlaşmazlıklar sebebiyle İngiltere’nin yer almadığı ilk Dünya Kupası, 1929 Buhranı’nın ağır ekonomik koşulları altında gerçekleşti. FIFA, Uruguay’a getirecek Avrupa ülkesi bulamazken Jules Rimet’nin son anda devreye girmesiyle Belçika, Fransa, Romanya ve Yugoslavya Güney Amerika’ya taşındı. Bu ülkelerin dışında turnuvaya Arjantin, Şili, Meksika, Brezilya, Bolivya, Peru, Paraguay, ABD ve ev sahibiyle birlikte 13 ülke katıldı.
İKİ SANTRHAF: FERNANDEZ VE MONTİ
Turnuvada herkes 2-3-5 oynuyordu ve 2-3-5’in kalbi santrhafıydı. Santrhaf, 2-2-6’nın santrforunun geriye çekilmesiyle şekillenmişti. Hem hücum hem de savunma görevleri olan, takımın beyni ve savaşçısı konumundaki santrhaflar, Uruguay ve Arjantin’de takım organizasyonunda daha fazla inisiyatife sahip olmalarıyla öne çıkıyordu.
Ev sahibinde Lorenzo Fernandez, Arjantin’de Luis Monti’nin üstlendiği bu kritik görevde, Fernandez’in işi Uruguay’ın daha disiplinli bir takım olması sebebiyle daha kolaydı. Uruguay, iç forvetlerini santrhafa yaklaştırdıkça daha iyi paslaşan, daha iyi organize olan bir takım olduğunu gösterdi. Arjantin ise çok yetenekli bir takım olmasına rağmen oyunun iki yönünü oynama konusunda Uruguay’dan daha tembel olduğu için final maçında zorlandı ve sahadan 4-2 mağlup ayrıldı.
‘AĞUSTOS BÖCEĞİ İLE KARINCA’
Final maçına dair yapılan yorumlardan Wilson’ın aktardıkları şöyle:
* …Uruguay’ın avantajı defansif bir şekil alabilmesinde yatıyormuş gibi görünüyor.
*Arjantin çok fazla hayal gücü ve zarafetle futbol oynuyor ama teknik üstünlük, taktiklerden vazgeçmenin bedelini karşılayamaz.
Storia critica del calcio Italiano’nun muhabiri Gianni Brera’ya ait olan bu yorumları çarpıcı bir tanımlama takip ediyor: “İki milli takım karşılaştırıldığında Uruguay karınca, Arjantin ağustos böceği.”
“Karınca Uruguay”ın daha sonra teknik direktörlüğünü de yapan Ondino Vera’yı dinleyelim biraz da...
* “Uruguay futbol ekolünü teknik direktörler, fiziksel hazırlıklar, spor hekimliği, uzmanlar olmadan kurduk. Sadece Uruguay’ın arazilerinde meşin yuvarlağı sabahtan öğlene sonra ay ışığı altındaki geceler boyu kovalayarak. Birer oyuncu olmak için, bir oyuncunun olması gerektiği gibi olmak için yirmi yıl oynadık: Topun mutlak hakimleri olmak… topu alıp onu her ne olursa olsun bırakmamak… Bizim oyunumuz vahşi bir futboldu. Deneysel, kendi kendine öğrenilmiş, yerel stilde bir futboldu…”
Galeano da “Topla satranç oynayan, sincaplar kadar kaygan adamlar” olarak tanımladığı milli futbolcuların “Doğrudan ayağa uzanan yakın paslardan oluşan, ritmin şimşek gibi değiştiği ve yüksek hızda top sürülen bir oyunu icat ettiğini” söylüyordu.
Bu yeni ekol, 3 milyon nüfuslu Uruguay’a 4 yılda 2 olimpiyat altın madalyası, 20 yılda 2 Dünya Kupası kazandırdı. Ekolün adı Uruguay’ın tatlı sert kimliğiyle La garra charrua tanımlamasıyla karşılığını bulacaktı.