27 Mayıs 2018 00:02

1934 İtalya: Dünya savaşa koşarken sahne faşizmin

İtalya'daki 1934 Dünya Kupası, faşist rejim için büyük bir propaganda silahıydı. Mussolini turnuvayı kendi takımının kazanması için her şeyi yapacaktı

İtalya bayrağıyla sevinenler (Fotoğraf: Wikimedia Commons)

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

1. Dünya Savaşı sonrası İtalya’da iki rüzgar esiyordu. Biri faşizm, diğeri futbol. Benito Mussolini’nin öncülüğündeki faşist hareket, 1922’de iktidarı ele geçirirken terör ve hamasetin tüm bir ülkeyi ve emperyal hedeflerini yönetmenin yeterli olmayacağını biliyordu. Kitleleri saran başka bir araç daha onun yardımına koşulmalıydı bu da futboldu. Mussolini’nin kendisi futboldan anlamazdı, o daha “soylu” sporlar olduğunu düşündüğü eskrim, boks, okçuluk ve motor sporlarına ilgi duyuyordu ama futbolun popülaritesi ona başka seçenek bırakmadı.

“Birleşik İtalya”nın lideri, 20’lerin sonuna doğru tüm ülkeyi kapsayan bir ulusal lig oluşturmayı hedefledi. 1929’da Serie A’nın kuruluşu beraberinde büyük stadyum inşaatları ve yaygın bir beden eğitimi programıyla birlikte geldi.

‘Il Duce’nin ilk hedefi 1930 Dünya Kupası’ydı. Ancak FIFA’nın turnuvanın ev sahipliğini Uruguay’a vermesi üzerine sinirlendi ve takımın kupaya katılmasına izin vermedi. 1934’te bu kez amacına ulaşacaktı. İtalya’nın evindeki turnuva faşist iktidarın gücünü tüm dünyaya kanıtlaması için bir araçtı. Roma, Milano, Torino, Napoli, Floransa, Bologna, Cenova gibi kentlerdeki statlar bunun araçlarından biriydi. Bir diğeriyse İtalya’nın başarısı elbette.

ORIUNDO YASASI

Kazanmak Mussolini için o kadar hayatiydi ki bunun için “Saf İtalyan ırkı”nı tehlikeye düşürmeyi dahi kabul etti. 1928 Olimpiyatları ve 1930 Dünya Kupası’nda tüm dünya Uruguay ve Arjantin’i konuşurken bu iki ülkenin kadrosundaki İtalya göçmeni ailelerin çocukları da İtalya’nın radarına takılmıştı. Serie A’nın kurulması sonrası Juventus, Inter, Milan, Roma, Lazio gibi zengin kulüpler Raimundo Orsi, Luis Monti, Enrique Guaita, Alejandro Scopelli, Ricardo Faccio, Renato Cesarini, Michele Andreolo, Anfilogino Guarisi’nin de aralarında olduğu dönemin önemli Güney Amerikalı futbolcularını transfer etti. Bu oyuncuların İtalya göçmeni olduklarını kanıtlayabilmeleri halinde İtalya milli takımı için oynayabilmesini mümkün hale getiren Oriundo yasası çıkarıldı. Yasa, ırkçıların tepkisini çekse de dönemin İtalya Teknik Direktörü Vittorio Pozzo, “Eğer İtalya için ölebiliyorlarsa İtalya için oynayabilirler de” diyerek bu isimlere sahip çıktı.

Orsi, Monti, Guaita gibi oyuncular 1934 şampiyonluğunda büyük rol oynayacaktı. Ancak bu politikanın önemli etkilerinden biri Arjantin’i zayıflatmasıyla hayata geçti. 1930 Dünya Kupası’ndaki en önemli oyuncularını İtalya’ya kaptıran Güney Amerika ekibi daha fazla yıldızını kaybetmemek için turnuvaya zayıf bir milli takım gönderdi ve ilk turda İsveç’e yenilerek elendi. Son şampiyon Uruguay turnuvaya katılmayı zaten reddettiği için İtalya bir anda favoriler arasına yerleşmişti. 

MUSSOLİNİ’NİN HAKEMLERİ

Ancak işleri halen çok zordu. İlk turda ABD’nin 7-1’le geçilmesinin ardından karşılarında zorlu bir rakip vardı: İspanya. 1-1 tamamlanan ilk maç tam bir meydan savaşı şeklinde geçmişti. Öyle ki sadece 1 gün sonra yapılan maç tekrarına İspanya, 7 as futbolcusu olmadan çıkmak zorunda kalmıştı. Bu kez sahada Mussolini’den talimat aldığı iddia edilen Hakem Rene Mercet de vardı. İspanya’nın 2 golünün şüpheli şekilde verilmediği söylenen maçı Guiseppe Meazza’nın golüyle Gökmaviler 1-0 kazandı.

Yarı finalde İtalya’nın rakibi turnuvanın favorisi Avusturya’ydı. Hugo Meisl’ın ‘Harika takım’(Wunderteam) olarak anılan Avusturyası, dönemin en zarif, yetenekli futbol takımıydı. ‘Mavi Tuna Valsi’nin başrolünde Matthias Sindelar vardı. Pozzo’nun özel olarak görevlendirdiği eski Arjantinli/yeni İtalyan Luis Monti, santrfor mevkiinden geri çekilerek oyun kurmayı ve takım arkadaşlarına alan açmayı seven ‘Kağıt adam’ Sindelar’ı sindirmeyi başarmıştı. Avusturya, kazanmak için her yolu mübah gören üstelik maçtan bir gün önce Mussolini ile birlikte yemek yemiş olan bir hakemle(Ivan Eklind) idare edilen bir maçı kazanmak için fazla naifti. Kazanan yine bir oriundo olan Arjantinli Enrique Guaita’nın golüyle İtalya olmuştu.

Turnuvadaki gariplikler bunlarla sınırlı değildi. Yarı finaldeki Çekoslovakya-Almanya maçı İtalyan bir hakeme yönettirilmiş ve favori Almanya’nın elenmesiyle Mussolini kupaya daha da yakın hale gelmişti. 

Roma’daki finali bir kez daha Mussolini’nin dostu(!) Ivan Eklind yönetti ve İtalya uzatmada 2-1 kazanarak Dünya Kupası’nı müzesine götürdü. Ancak Mussolini için tek bir kupa yeterli değildi. Maç sonrası gerçek Dünya Kupası’nın 6 katı büyüklüğünde Duce Kupası İtalyan futbolcularının elinde yükselen kupa oluyordu.

Mussolini futboldan beklediğini fazlasıyla almıştı ve 1936 Berlin Yaz Olimpiyatları ve 1938 Fransa Dünya Kupası’nda daha fazlasını görmek istiyordu. Dünya herkesin gözleri önünde savaşa doğru koşarken Mussolini, mühimmatını futbolla dolduruyordu.

ÖNCEKİ HABER

Doğanın ‘HUZUR’u ile bizi baş başa bırakan fotoğraf sergisi...

SONRAKİ HABER

MNG MAPA'nın Suudi Arabistan Cidde'deki şantiyesinde işçiler grevde

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa