Trump’ın verdiği ekonomik kararlar AB’yi birlikteliğe zorladı
Trump’ın verdiği ekonomik, ticari ve diplomatik kararlar, AB’nin en büyük devletlerini ortak bir güç olarak hareket etmeye zorluyor.
Fotoğraflar: Pixabay
Avrupa Birliği’nin ortak bir güç olarak hareket edebilmesi, buna uygun girişimlerde bulunabilmesi üzerine yürüten tartışmalar sürmeye devam ediyor. Bu yönde sorunlar bitmek tükenmek bilmiyor. Trump’ın verdiği ekonomik, ticari ve diplomatik kararlar AB’nin en büyük devletlerinin ortak bir güç olarak hareket etmelerini zorlarken bu yönlü atılan adımlar çok sınırlı.
Bu sorunlara birde İtalya’da aşırı sağcı faşizan partilerin iktidarın kapısına kadar gelmiş olması eklendi. Avro para birimi bölgesinin en büyük 3. gücü İtalya’da yaşananlar kuşkusuz tüm AB ülkelerinde büyük kaygıyla izleniyor. Avronun değer kaybetmesine neden siyasi istikrarsızlık üzerine Alman banka ve tekellerinde endişe yarattı. Bu durumun AB’de felaket yaratma potansiyeline sahip olduğundan yola çıkarak müdahale çağrıları çoğalmaya başladı.
İngiltere’deki Morning Star gazetesi, İtalya’daki durumu, Amerikan İş Adamı Henry Ford’un “Siyah olması koşuluyla istediğiniz herhangi bir renkli araca sahip olabilirsiniz” yorumunu, düzenin, İtalya’da Neoliberal olduğu sürece herhangi bir tondaki hükümete oy verebilirsiniz bakış açısıyla eş değerde olduğunu iddia ediyor.
Avrupa savunma projesi konusunda kısmen atılan adımlar hâlâ sınırlı ve birçok konuda hâlâ sorunlu. Örneğin ortak silah sistemlerinin, geliştirilmesi sorunu gündeme gelmiş olmasına rağmen, var olan sistemlerin nasıl ortaklaştırılacağı, AB’nin ayırdığı fonun nasıl kullanılacağı, kimlerin bunlardan nasıl faydalanacağı konusunda muğlaklıklar devam ediyor.
ROMA SEMALARINDAKİ AKBABALAR
Simon Zeise/Junge Welt
Alman banka ve tekelleri kendilerini yeni bir krize hazırlıyor. Alman Sanayi ve Ticaret Birliği (DIHK) Yöneticisi Martin Wansleben kısa süre içinde yeni bir ekonomik krizle karşı karşıya kalınacağını belirterek; “Az da olsa korkuyoruz” dedi.
Almanya’da ABD ile gümrük vergisi cezası sorunu yanı sıra İtalya’daki politik durum da baş ağrısına neden oluyor. Sermaye örgütü DIHK şimdiden bu yılki ekonomik gelişim tahminini yarım puan azaltarak yüzde 2.2’ye indirdi. Wansleben’e göre durum daha da kötüleşebilir: “İtalya’daki gelişmeler Avro Bölgesi’nde bir felakete yol açacak potansiyele sahip”.
Salı günü Deutsche Bankın borsa kuru aşağıya doğru kaydı. Hisse senetlerinin değeri yüzde 6 oranında düştü. Değeri 10 avro bile değildi artık. Banka, 2016 eylül ayında da böyle bir durumla karşı karşıya kalmıştı. O dönemdeki Yönetim Kurulu Başkanı John Cryan, yatırım bankacılığı bölümünün kaldırılacağını duyurdu. Diğer bankalarla ortak yapılan işlerden vazgeçilmeye, personel azaltılmaya başlandı. Dedikodular yaygınlaştı ve Federal Hükümetin bankanın kısmen devletleştirilmesiyle ilgili planlar yaptığı söylenmeye başlandı. Durumun ne denli vahim olduğunu Cryan ve dönemin Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble’nin bunu anında yalanlaması bir kez daha ortaya koydu. Nisan ayında Cryan işinden ayrıldı. Selefi Christian Sewing ise o dönem belirlenen hedefleri hayata geçirmeye başladı.
Deutsche Bank, İtalya’da da şubeler ağına sahip. 35 milyar avro değerinde kredi vermiş durumda. Deutsche Bankın bir sözcüsü hisse senetlerinin değerinin istenilen düzeyde olmadığını ancak durumun hiç de kötü olmadığını bildirdi. Çünkü, en azından, kurumun ticari defterinde 2,5 milyar avro değerinde İtalyan devlet kredisi hesabı vardı.
Deutsche Bank’ın eski bankerlerinden Paul Steinhardt durumun hiç de öyle toz pembe olmadığı görüşünde. Ona göre geçen dört hafta içinde Avrupa bankalarının hisse senetlerindeki değer kaybı belki AB karşıtı popülistlerle AB yanlısı bürokratlar arasındaki çatışmanın yarattığı kuşku nedeniyle İtalyan bankalarında para akışının duraklamasından kaynaklanmış olabilir.
Buna rağmen Avrupa Merkez Bankası söz konusu İtalyan bankalarına acil para akışı yardımında (ELA) bulunmayabilir.
Federal Maliye Bakanlığı adına yapılan açıklamada ise Deutsche Bankın krizinin AB’nin Avrupa bankalarıyla ilgili belirlediği kurallara göre çözülmesi gerektiği ifade edildi. Açıklamada, geçen dönemde yapıldığı gibi, bankaları vergi mükelleflerinin sırtından kurtarmaya girişilmeyeceği belirtilerek banka sahipleri ve alacaklılarının sorumluluk üstlenmeleri istendi.
Deutsche Bankın bir sözcüsü ise bankanın durumunun İtalya’dan kaynaklandığı düşüncesinde. Roma’daki durumun daha da kötüleşmesinin engellenmesi için politik bir çözüm bulunmasından yana olunduğunu açıkladı. Ama Roma’da politik karar çoktan alındı. Devlet Başkanı Sergio Mattarella, AB dostu bürokrat Carlo Cottarelli’yi hükümeti kurmakla görevlendirdi. AB karşıtı bir bakan nedeniyle Beş Yıldız Hareketi ve Liga’nın kuracağı hükümeti veto eden Mattarella’nın görevden alınması girişimleri Liga buna karşı çıktığı için hayata geçirilemedi. Beş Yıldız Hareketi Başkanı Luigi Di Maio, Cottarelli’nin görevlendirilmesi üzerine İtalyan hükümetleri ile ilgili kararı seçmenlerin mi yoksa Almanya ve reyting ajanslarının mı belirlediği konusunun açıklığa kavuşturulmasını istedi. Bu gelişmeler devam ederken Roma’da ekonomik kriz patladı. Finans masrafları arttı, 5 yıllık devlet kredilerinin faizi yüzde 0.56’dan 2.32’ye çıktı. 10 yıllık tahviller de yüzde 0.23’ten yüzde 2’ye koştular. 10 yıllık Alman ve İtalyan devlet kredileri arasındaki fark fırladı ve iki hafta içinde iki katına çıkarak 303 puan olarak belirlendi. Yeni seçimlerin yaz sonunda gerçekleşmesi bekleniyor ama İtalya’daki durumun jet hızıyla değişmesi ve Almanya’yı da etkisine alması karşısında politik kararın yaz sonunu bekleyemeyeceği çok açık.
Çeviren: Semra Çelik
İTALYANLAR, NEOLİBERAL OLDUĞU SÜRECE İSTEDİKLERİ BAŞBAKANA SAHİP OLABİLİRLER
Morning Star
Başyazı
Yedi yıldan daha kısa bir süre içinde, İtalyanlar ikinci kez neoliberal Avrupa Birliği kuruluşunun sadık bir hizmetkarı tarafından (siyasi) bir darbeye maruz kaldılar.
Koalisyon hükümeti kurmaya karar veren Liga ve 5 Yıldız Hareketinin, sosyalistler, enternasyonalistler veya sendikacılar için cazip bir yanı yok.
Yarım milyon sığınmacının sınır dışı edilmesi için yapılan tehditler, tam bir ırkçılık; işyerleri ve bireyler için vergi sınırını üst seviyesini yüzde 43’den yüzde 15-20 arasına düşürmek de, zenginlerin faydalandığı ekonomik şok bir terapi etkisi yaratır ve gelir (zenginlik) dağılım olasılığını tamamen baltalamış olur.
Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella, Liga / 5 Yıldızdan (Hareketi) ilham alan ırkçılığa karşı çıktığı için değil, Paolo Savona’yı, “Muhtemelen ya da kaçınılmaz olarak İtalya’nın avrodan çıkışını provoke eden biri” olduğu için ekonomi bakanı olarak reddetti.
Kısıtlı bir parlamento tarafından seçilen İtalyan Cumhurbaşkanlığı, Britanya’nın monarşi gibi “büyük ölçüde törensel” olarak tanımlanıyor.
Özel bankaların pervasızlığı yüzünden yaşanan ekonomik kriz sonrası, finans sektör için uygun yasaları yürürlüğe konulması için eski bir AB komisyoncusunu atama gücü AB ve (AB’nin) sadık hizmetçisi olan İtalya cumhurbaşkanlığının elinde.
Cumhurbaşkanı Mattarella’nın Başbakan Adayı Carlo Cottarelli kısa bir süreliğine hükümet bakanı olarak görev yapmıştı ve hükümet harcamalarının azaltılması için yapılması gereken kesintiler bulması, kendisine Bay Makas lakabını kazandırdı.
Cottarelli daha sonra İngiltere’nin George Osborne ve David Cameron tarafından uygulanan kemer sıkma programını denetleyen IMF mali işler departmanına başkanlık etti, bu yüzden İtalya isçilerinin nelere maruz kalacağını herkes biliyor.
(İsçilerin) Onların endişeleri bir öncelik değil, ve Cumhurbaşkanı Mattarella bakış açısını şöyle açıklıyor: “Avro pozisyonumuzdaki belirsizlik, hisse ve şirketlere yatırım yapan İtalyan ve yabancı yatırımcılara endişe veriyor.”
Cottarelli, ülkenin borcunun “ihtiyatlı” bir şekilde yöneteceğini sözünü vererek ve “Avrupa Birliği’nin kurucu bir ülkesi olarak, AB ve avro içindeki rolümüzün önemli” olduğunu deklare etmesi, endişeleri yanıtlamış oldu.
Almanya tarafından desteklenen ve sözde farklı politik etiketlerden bağımsız olarak diğer hükümetlerin savunduğu AB Ortodoksluğuna paralel olarak, bir başka tasarruf tedbiri vaadi, toplumsal çatışmanın tohumlarını taşıyor.
İtalyanlar ve diğer tüm AB üyesi devletlerin vatandaşları, Henry Ford’un - siyah olması koşuluyla istediğiniz herhangi bir renkli araca sahip olabilirsiniz- satış konuşmasının siyasi bir eş değeri ile karşı karşıya. Neoliberal olduğu sürece herhangi bir tondaki hükümete oy verebilirler.
İtalyan online komünist internet sitesi Contropiano’nun gözlemlediği gibi; yaşanan durum çok ciddi, “Avrupa kurumları, özellikle de Almanya, adına hareket eden [cumhurbaşkanlığı sarayın] yaşattığından daha da ciddi.
“Olanları hafife almak tehlikelidir. Avrupa kafesi yeniden kapandı, ama şimdi sadece yüzde 39’unun AB’ye güvendiği bir ülke ve nüfus var”.
Ulusal siyasi elitlerin, sermayenin çıkarlarına öncelik veren, açıklanamaz uluslar üstü camiaya bağımlılığı giderek artarken, ve de yoksullaşma ve popüler öfke ile karşılaştığında, bu durum işçi sınıfına ve sola derin sorgulamalar dayatacak.
Çeviren: Meryem Ülger
AB: SİLAHLAR İÇİN MİLYARLAR
Patrick Piro
Politis
Çalışma metni nisan sonunda yayılmaya başladı: Birliğin 2021-2027 bütçesi üzerine çalışan Avrupa komisyonu, Avrupa Savunma Fonu’na 10.5 milyar avro ayırma önerisinde bulundu. Yani yıllık 1.5 milyar avro. Bu miktarın 3’de 1’i yeni silah sistemlerinin geliştirilmesine yönelik araştırma projelerine, geri kalan 3’de 2’si ise teknolojisi yeterince olgunlaşmış olan askeri kapasiteyi geliştiren projelere ayrılacak. Bu eğilim temmuz 2017’de kurulan ve 2019-2020 yılları arasında 90 milyon avroyu araştırmaya ve 1 milyar avroyu ise yeni teknolojinin geliştirilmesine ayıran fonun kurulmasıyla başlayan hazırlık aşaması ile tamamen aynı çizgide.
Amaç: harcamaları rasyonalize ederek Birliğin, NATO ve özelliklede Washington’dan bağımsız bir askeri müdahale etme kapasitesine ulaşmasını sağlamak. Komisyon “ABD’nin 30 ayrı silah sistemi varken, (AB’nin) 28 ülkesinin tam 178 ayrı silah sistemi” olduğuna dikkat çekiyor ve kurulacak bir koordinasyonun yapılan harcamaları 3’de 1 düşürebileceğini belirtiyor. Fakat Brüksel’de bulunan Barış ve Güvenlik üzerine araştırma ve bilgilendirme grubundan (Grip) olan Federico Santopinto “Bu Avrupa finansmanının ihracatları hiçbir türlü denetime tabi tutulmayacak, çünkü bu yetkiyi Birlik devletlere” bıraktığını belirtiyor. Fakat “Her devlet Birliğin belirlediği sınırları kendi keyfine göre yorumluyor, üstelik sadece ortak sanayi politikasının belirlenmesine hizmet eden bu Fon sayesinde ülkelerde üretilecek materyalin sahibi de yine bu devletler olacak”.
Fakat silahlanma sektöründe egemen olan büyük (tekellerin) burada büyük kârlar elde edebilmesinin garantisi de yoktur, “Çünkü maddi yardımlar Birliğin belirleyeceği ihtiyaçlara uygun olan projelere verilecektir”. Bu mantık sayesinde Gripen (İsveç), Rafal (Fransa) ve Typhoon (Almanya, İspanya, İtalya ve Birleşik Krallık) gibi savaş uçaklarının olduğu yerde tek bir savaş uçağının gelişmesi sağlanacaktır. Fakat Federico Santopinto bu emelin hafifletilme ihtimalinin olduğunu düşünüyor. “Hükümet bu konuda yeterince transparan olur mu? Avrupa Meclisi buna dair edilir mi?” soruları hâlâ muğlak. Bu sorulara verilecek ilk cevaplar haziran ayında belli olacak, yani 2021-2027 dönemini belirleyecek 2019-2020 dönem fonunun hazırlık kurallarını belirleme tartışmalarında kimi konular gündeme gelecektir. Araştırmacıya göre “Örneğin Fransa ve İtalya’da satışlar bu sanayilerin genel müdürleri ile savunma bakanının başa baş görüşmelerinde kararlaştırılıyor”. Avrupa düzeyinde ise ihale pazarları daha nötr ve rekabetli olacaktır. Buradaki sorun fonun bütçesinin (farklı ülkelerin) sanayilerin ağırlığına göre paylaşılmasıdır. “Eğer bu bütçe doğru idare edilmez ise, her ülkenin kendi savunma sanayisine, kendi köşesinde yapacağı bir yardıma dönüşür”.
Birlik açısından bunun getireceği ekonomik ve stratejik önemden bağımsız olarak hareket eden Silah Ticaretine Karşı Avrupa Ağı (enaat.org) Örgütü bu fonun ilan edildiği Eylül 2016’den bu yana “AB’nin tek kuruşu bile silah ticaretine gitmemeli” şiarı ile ona karşı kampanya örgütlüyor.
Çeviren: Deniz Uztopal