1978 Arjantin: Cuntaya kale direkleriyle direnmek...
Arjantin’de kanlı cunta Dünya Kupası’nı propaganda silahına çevirirken gözaltındaki kayıplar saha dışında da saha içinde de unutulmuyordu.
Fotoğraf: Wikimedia Commons
Hazırlayan: Mithat Fabian SÖZMEN
24 Mart 1976… Arjantin’de ABD destekli cunta, Devlet Başkanı Isabel Peron’u devirerek yönetimi ele geçirdi. Saatler içerisinde sendikalara, siyasi partilere ve parlamentoya kilit vuruldu. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın “Ne yapacaksanız çabuk yapın” diyerek yeşil ışık yaktığı darbeciler, “Kirli savaş” olarak anılan dönemi başlattı. Yüz binlerce kişinin gözaltına alındığı, 30 bin kişinin gözaltında kaybedildiği bu süreçte ülke genelinde 400 işkence kampı kuruldu. Korkunç devlet terörü halkın çoğunluğunu sindirmişti. 25 milyon nüfuslu ülkede “tanıdığının tanıdığı” gözaltında kaybedilmemiş kimse yoktu.
CUNTANIN GÖZÜ DÜNYA KUPASI’NDA
İktidarı ele geçiren darbecilerin ilk işlerinden biri 1978 Dünya Kupası’na hazırlanmaktı. Kupanın Arjantin’de düzenlenmesine 1966’da karar verilmişti ve tarihinde demokrasinin kırıntısına rastlamanın zor olduğu FIFA, ülkedeki korkunç gelişmelere gözlerini kapamıştı.
Cunta, ABD’li halkla ilişkiler şirketi Burson&Marsteller’a 500 bin dolar karşılığında ülkede yaşananları gizleme görevi vermişti. Turnuvanın başlamasına kısa bir süre kala, halk üzerindeki baskı iyice arttı. Yabancı basına konuşması olası herkes hedefti. Günde 200 kişinin “kaybedildiği” pervasız bir harekat başlatıldı.
Bir yandan da El Barrido operasyonu yürürlükteydi. Başkent Buenos Aires’in merkezindeki gecekondu mahallelerinin üzerinden buldozerlerle geçildi ve mahalle sakinleri Catamarca çölüne taşındı. Yıkılması “maliyetli” görülen mahallelerin çevresine duvarlar örüldü.
Cunta, aynı anda halkına cehennemi yaşatırken dış dünyaya her şeyin yolunda olduğu mesajını vermek istiyordu. İşin aslı bunda gayet başarılıydılar.
DARBECİLERİN ‘BARIŞ KUPASI’ YALANI
1 Haziran’da son şampiyon Batı Almanya ile Polonya arasındaki maç, darbenin başındaki General Videla’nın “Barış, dostluk ve gönül birliği” üzerine kurguladığı riyakar konuşmayla başlıyordu. Misafir konuşmacı ABD’nin eski Dışişleri Bakanı Kissinger’dı. Darbecilerin iddiasına göre Dünya Kupası’nda “25 milyon Arjantinli oynayacak”tı.
Darbenin ilk dönemlerinde işkence kampına dönüştürülen stadyumların şimdi “festival alanı”na çevrilmesi isteniyordu. Final maçının oynandığı River Plate’in stadyumu El Monumental’e en yakın işkencehane(Donanma Okulu) ise yalnızca birkaç sokak ötedeydi. O dönem burada tutulan Manuel Kalmes, gol olduğunda taraftarların tezahüratlarını duyabildiklerini söylüyordu.
ANNELER SUSMUYOR…
Sporun, devlet terörünün yardımına bu kadar ayan beyan koşulduğu son ev sahipliği için 1936 Berlin’e gitmek gerekiyordu. Ancak tüm baskı ve teröre karşın Arjantin’in tamamını susturamıyorlardı. Kayıp yakınlarının akıbeti için Plaza de Mayo’da toplanmayı sürdüren anneler, “Hiç siyasi tutuklu görmedim, Arjantin’de düzen var” diyen Alman futbolcu Berti Vogts gibilere gerçekleri haykırıyordu: “Unutmayacağız, affetmeyeceğiz.”
DOPİNG, RÜŞVET, ŞİKE…
Biraz da saha içine gelelim değil mi… İşlerin ev sahibi için sadece daha da utanç verici hale geldiği yeşil çimlere…
Tarihin en karanlık Dünya Kupası, sadece cuntanın ülke genelinde estirdiği terörle değil Arjantin’in kazanması için her türlü hilenin kullanılmasıyla da hatırlanıyor. Bu hileler rüşvet, şike ve dopingi içeriyor.
CUNTAYLA UYUMSUZ MENOTTİ
Arjantin turnuvaya cuntaya muhalif olduğu bilinen Teknik Direktör Cesar Luis Menotti ile giriyordu. Menotti göreve 1974’te gelmişti ve darbeciler, Dünya Kupası’nın kazanılmasına büyük önem verdiğinden onu kovmaya cesaret edememişti. Menotti’nin hücum futbolu, 4-2-3-1 formatının ilk örneklerinden birini yansıtırken savunmada Daniel Passarella’ya orta sahada Osvaldo Ardiles’e hücumda ise Mario Kempes’e bel bağlıyordu.
Soyunma odaları, Arjantinli futbolcuların doping yaptığı ve FIFA yetkililerinin rüşvetle susturulduğu iddialarından geçilmiyordu. 2003’te sesini değiştirerek Fransız radyosuna bağlanan ve o dönem milli takımda yer aldığını iddia eden bir kişi(Marius Tresor olduğu öne sürülür), “Arjantinli futbolcuların amfetamin sebebiyle soyunma odasında bağırıp durduklarını” söylüyordu.
MEŞHUR VE MEŞUM PERU MAÇI
Turnuvaya Macaristan ve Fransa’yı 2-1 yenerek başlayan, İtalya’ya ise 1-0 kaybeden Arjantin, ikinci grup aşamasında Polonya’yı 2-0 yendikten sonra Brezilya ile 0-0 berabere kaldı. Finale kalan takım gruptaki son maçlarla belirlenecekti. FIFA, Arjantin’e akıl almaz bir kıyak geçerek önce Brezilya-Polonya maçını oynattı. Brezilya, 3-1 kazandı bu da Arjantin’e 4 farklı galibiyetin gerektiği anlamına geliyordu. Maça bunu bilerek çıkan Tangocular, kuvvetli şike iddialarının eşlik ettiği müsabakada Peru’yu 6-0 yendi ve finale yükseldi.
HOLLANDA YİNE FİNALDE KAYBETTİ
Finalde rakip Hollanda’ydı. 1974’te şampiyonluğu son maçta kaçıran Hollanda, bu turnuvada Johan Cruyff’un yokluğuna ve Teknik Direktör Ernst Happel’le yaşanan uyumsuzluğa rağmen yine en iyi takımdı. El Monumental’de konfetiler altında oynanan maçta Kempes perdeyi açtı. Bitime 8 dakika kala Nanninga eşitliği sağladı. Uzatmalarda Arjantin, Kempes ve Daniel Bertoni’nin golleriyle ilk Dünya Kupası şampiyonluğunu kazandı.
CUNTAYI SEVİNDİRMEK Mİ HALKI SEVİNDİRMEK Mİ?
Dünya Kupası’nı büyük bir propaganda fırsatı olarak gören kanlı cunta amacına ulaşmıştı. Futbolcuların hedefi kuşkusuz cuntayla aynı değildi. Onlar Menotti’nin maç öncesinde yaptığı iddia edilen konuşmada olduğu gibi “Metal işçilerini, kasapları, fırıncıları, taksi şoförlerini memnun etmek için” sahadalardı. Dopinge boğuldukları doğruysa bile sirkin daha az günahsız olanları onlardı…
KALE DİREKLERİNDE SİYAH ŞERİTLERİN SIRRI
Ve kahramanlar… Başta Plaza de Mayo anneleri elbette. Sonra onların ilham verdiği stadyum görevlileri… Bunlardan bazıları In Bed With Maradona’da David Forrest tarafından kaleme alınmıştı. Videolarda dikkatinizi çekecek olan El Monumental Stadyumu kalelerindeki siyah şeritleri çekenlerden bahsediyorum.
Stat görevlisi Ezequiel Valentini’den dinleyelim: “Herkes kaybedilen birini tanıyan birini tanıyordu. Çalışanlar protesto etmek istiyordu. O sırada Anneler, Plaza de Mayo’da yürüyüşteydi ve tüm dünya izliyordu. Biz de kameraların göreceği şekilde çimenlerin içine bir mesaj gizlemeyi ya da reklam panolarına bir şeyler yazmayı düşündük. Cuntayı açıkça protesto etmek intihar gibi bir şeydi. Kendi adıma konuşursam, kendim için korkmuyordum. Ama terör öyle bir şekilde işliyordu ki aileniz ve dostlarınız için korkuyordunuz. Dünya Kupası’nda oynayan takımların tüm futbolcuları siyah kol bantları takarak ölenleri anmalıydı…”
Protestolara katılmanın en güvenli yolu, halkın yasına ortak olmaktı. Bu yüzden kale direklerinin zeminle birleştiği yere siyah şeritler geçirildi. Generalleri bunun “Ülke futbolunun geleneği” olduğunu söyleyerek kandıracaklardı. Valentini, küçük hilelerini gülümseyerek anımsıyor: “Futboldan hiç anlamıyorlardı.”