06 Haziran 2018 22:55

Medine fukaralığı

TES-İŞ Yatağan Şube Mali Sekreteri Kemal Özcan Evrensel'e mektup yazdı.

Fotoğraf: Delwin Steven Campbell/Flickr

Paylaş

Kemal ÖZCAN
TES-İŞ Yatağan Şube Mali Sekreteri

Yazıma başlamadan önce şunu belirtmek istiyorum. AKP yoksulun, garibanın, işçinin, emekçinin değil, sermayenin, patronların ve zenginlerin partisidir. Çünkü bunu çok kereler itiraf ettiler.

AKP topluma sadaka kültürünü yerleştirdi. Sadaka, köle bir toplum yaratmanın en basit yoludur. Üşüyene kömür, karnı acıkana makarna verdi. Böylelikle hem iktidarını, hem de ahiretliğini pekiştirdi. İnsanları muhtaç ve düşkün hale getirip, ondan istifade ettiler.

Hatırlarsanız rüşvet ve yolsuzluk iddiları sonrası istifa etmek zorunda kalan Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar vardı. Bir öğle namazı çıkışı kanser hastası olan genç bir kadın ilaçlarının temini için ondan yardım istemişti. O ne yapmıştı? Onu dinlemek, Sağlık Bakanına yönlendirmek yerine, eline para sıkıştırmış, üstüne üslük ‘düşürme’ diye de tembihlemişti. Üniversite öğrencisi genç kadın ‘Ben dilenci değilim’ diye ağlayarak oradan uzaklaşmıştı. Bakanımız tam da cami çıkışında sevap kazanacaktı ama olmadı. Dilek Özçelik geçtiğimiz ocak ayında hayatını kaybetti. Bunu niye mi anlattım? Bu örnek bizi yönetenlerin gerçek yüzünü ve niyetini gösteriyor. Bize nasıl baktıklarını anlatıyor. Halka verdikleri her şeyi cennetin kapılarını açacak anahtar olarak görüyorlar. Onlara göre vatandaş dilenci, verdikleri sadaka.

16 yıldır iktidardalar. 16 yılda, 16 milyon açlık sınırının altında yaşayan insan yarattılar. Şu an ülkede derin bir yoksulluk var. Gelir dağılımında korkunç bir adaletsizlik var. En fakirle, en zengin arasında uçurumlar var. Tam sadakalık bir ülke olduk.

İktidara geldiklerinde taşeron işçi sayısı 200 bin civarındaydı. Bu sayıyı 3 milyona çıkardılar. Taşerona kadro hakkı diye yalandan bir düzenleme getirdiler. Asıl amaç işçileri kadrolu, güvenceli çalışan yapmak değil, tam tersine devleti taşeronlaştırmak.

İki yıldır OHAL faşizminde at koşturuyorlar. OHAL döneminde demokratik hak ve özgürlükleri sınırlandırdılar. 140 bine yakın kamu görevlisi, haklarında yargı kararı olmaksızın ve yargı yolları kapatılarak kamu görevinden çıkarıldı.

Toplam 15 grev ertelendi. Bunların 7’si OHAL bahane edilerek engellendi. Tayyip Erdoğan uluslararası yatırımcılara, ‘Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL’den istifade ile anında müdahale ediyoruz. Diyoruz ki hayır, burada greve müsaade etmiyoruz’ dedi. 

MÜSİAD genel kurulunda, ‘Öyle ikide bir kalkacak hemen grev, bilmem ne, kusura bakma arkadaş’ diyerek açıkça greve tahammülü olmadığını söyledi. Bu sözler hakkını almak için en etkili silahı grev olan işçi sınıfına hakarettir. Bunu hakaret olarak, onur kırıcı bir ifade olarak görmeyen sendikal anlayış dilenmeye mahkumdur.

‘Eyyy Tayyip Erdoğan!’ diye karşısına dikilemediğimiz sürece, emeğe saldırılar artacak sürecektir. Sendikal hareketin ve örgütlenmenin sonu olacaktır. Sadece AKP’nin arka bahçesi olan yandaş sendikalar varlığını sürdürecektir.

16 yılda 22 bin emekçi kardeşimiz katledildi. Dile kolay 22 bin kişi bir savaşta bile ölmüyor. 16 yıllık AKP iktidarında daha fazla öldük, daha fazla sömürüldük. Patronlar servetlerine servet katarken, üreten, var eden işçilerin payına ölüm düştü. Daha ağır koşullarda çalışmak zorunda bırakıldık. Esnek çalışma koşulları ve özel istihdam bürolarıyla kölelik yasallaştı. Soma Katliamı’nın üzerinden 4 yıl geçmesine rağmen hâlâ suçlulara hakkettikleri cezalar verilmedi. Patron nispet eder gibi elinin kolunu sallaya sallaya geziyor.

AKP emekliliği güçleştirdi ve emekli aylıklarını düşürdü. Dolaysız vergiler arttı, vergiler çalışana ve tüketiciye yüklendi. Sıcak para ve yandaşa kaynak aktarma uğruna Türkiye tarihinin en yaygın özelleştirmelerini yaptılar. İş davalarında zorunlu arabuluculuk sistemi getirdi.

İşsizlik sigortası fonundan patronlara sağlanan onca teşviklere rağmen işsizlik arttı. 16 yıldır ne kadar kazanılmış hakkımız varsa gasbettiler. Kırmızı çizgimiz olan kıdem tazminatlarımıza gelip dayandılar. Aleyhimize olan yasaları gece yarılarında Meclisten geçirdiler. İşçiler, çalışanlar hiçbir zaman onların umurlarında olmadı.

24 Haziran’dan sonra işçi sınıfının üstüne de beton dökecekler. Sendikalar taraf olmalı ve bu önemli dönemeçte siyasi tercihlerini ortaya koymalıdır. Sessiz kalmak da taraf olmaktır, mevcudu onaylamaktır. Bu sadakacı zihniyete karşı inisiyatif koyarak ‘TAMAM’ diyemezsek, gelecekte yolumuza işçi sınıfı olarak değil, ümmetin Medine fukaraları, Medine dilencileri olarak ‘DEVAM’ eder ve elimize sıkıştırdıklarıyla idare ederiz.

Hoş kalın, inançla ve dirençle kalın!

ÖNCEKİ HABER

Soylu'dan bedelli askerlik açıklaması: Seçim sonrası konuşulur

SONRAKİ HABER

Cargill işçileri: Emek verilmeden, mücadele edilmeden hak kazanılmaz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa