7 Haziran 2018 23:21
/
Güncelleme: 22:36

Flormar işçilerine: İşçiler birlik oldu mu zalimliğin hesabı sorulur

Tayaş işçisi

Merhaba Evrensel okurları. Uzun zamandır Tayaş’ta çalışan bir işçi olarak yazıyorum bunları.

Size birkaç örnek (gerçek) ile birkaç hikaye üzerinden durumunuzu anlatmaya çalışacağım. Öncelikle iş durumumuz içler acısı. Çünkü bir köle nasılsa biz de öyleyiz. Fabrikada tanımlı bir iş alanımız yok nerede ihtiyaç var ise orada çalışıyoruz. Hatta öyle ki, yeri geliyor ofis kısmında çay servisi yapan personel olmadığında onların yerine bile çalışıp çay servisi, temizlik yaptırabiliyorlar. Sabit bir bölümde iseniz de şanslı olmuyorsunuz. Sabitseniz lavaboya, sigara içmeye veyahut namaza giderken ya hakarete maruz kalıyorsunuz ya da bekletilmeye.

Belki başta bu kadar psikolojik olarak kötü muamele görmedik ama şu son zamanlarda hakaret, saygısızlık başını almış gitmiş durumda. 

Şu an bizden adeta bir makine gibi çalışmamız isteniyor. 8 saat boyunca bir kadın olarak 4.5 ve 6 ton arasında ürün elimizden geçiyor. Sizin durumunuz, belinizin, boynunuzun veya kollarınızın ağrıması kimsenin umurunda değil. Yeter ki iş yürüsün, Tayaş büyüsün!

Birçok olayın başladığı yer de sert şeker bölümü. Kadınlara en kötü muamele orada yapılıyor. İki makineye bir kişinin bakması isteniyor. Belki basit görünebilir fakat durumu açmak istiyorum. Önce hazneye 11 kg olan kasalardan şeker boşaltıyoruz ki boşalttığımız hazneler boyumuzun çok üstünde (yaklaşık 8 kasa hazneyi dolduruyor). Makinenin poşetlemesini yaptıktan sonra alttan alacağı kasanın ağırlığı ise 16 kg. Ve 8 saat boyunca (makineler 1000 devirde, bazen aştığı da oluyor) iki makineye bakmak zorunda bırakılıyoruz. Şimdi bunu yapan kadınların ne maaşına yansıma oluyor ne de psikolojisini düzeltecek bir destekle karşılaşıyor. Kadınlarda sürekli bel fıtığı ve boyun fıtığına rastlanıyor. Bunlar meslek hastalığı sayılmıyor. Ama patron “Ben ne diyorsam o olacak, isteseniz de istemeseniz de. İstemeyen insan kaynaklarına gidip çıkışını versin” diyor. Orada patron ve vekilleri istediği gibi hakaret edebiliyor. Yapılan haksız uygulamalara ses çıkaran işçileri ise “Burada örgütçü militan çok. Vatan hainleri çalışmak istemiyor” diyerek rahatlıkla vatan haini olarak gösteriyorlar.

Zaten tüm sosyal haklarımız elimizden alındıktan sonra başlayan sendikal faaliyetlerden dolayı birçok arkadaşımızı işten çıkardılar. Ve o zaman da bize “vatan haini bunlar” dememişler miydi? Birçok bölümden arkadaşımıza ‘Şükredin ki buradasınız diğer yerleri görseniz değerini bilirdiniz’ lafları ediliyor. Burada çalışan insanların çoğunun “cahil” olduğunu savunan bir yönetim. Ah ne yazık ki işçi kardeşlerimizin çoğu borçlu ve buradaki bu şartlara rağmen çalışmaya mecbur...

Fotoğraf: Evrensel

Öte yandan ikinci konu çok yakın zamanda sert şeker bölümünde asit patlamasından dolayı yaşanan iş kazası. İki arkadaşımız bu patlamadan dolayı yanarak ağır zarar gördü. Kazanın yaşandığı yerde  herhangi bir koruyucu önlük, gözlük, eldiven verilmediğini biliyorum çünkü çok uzun zamandır orada çalışıyorum. İş kazası geçiren arkadaşlarımız 3-11 vardiyasından çıkıp biri İzmit’e biri Çayırova’ya, nereden baksanız saat 12’den evvel varamıyor. Ertesi gün mesaiye gelmek için de sabah 05.30’da kalkıp 6’daki servise yetişmek durumundalar. Neden? Çünkü üretim haddinden fazla yapılıyor durumda. İşçiler dinlenmeden, iki vardiya arasındaki yasalara uyulmadan  fazla mesaiye (zorunlu) getiriliyor ve o gün iş kazası yaşanıyor. Ve duyduk ki birkaç gün içinde gözlük eldiven ve ortak kullanmak kaydıyla koruyucu önlük verilmiş. Bu ortak kullanıma işten çıkarılma korkusuyla kazaya rağmen kimse ses çıkaramadı. Çok ama çok yazık. Bir yıldan fazladır sert şeker her hafta sonu olmasa da çok yoğun biçimde çalışıyor. Üstelik makinelerin devirleri arttırılmış durumda. Bu yüzden yumuşak şekerde bir hat açıldı. Sözde küçülmeye giden fabrikamıza iki de yeni makine geldi ve makineler 1500 devirden aşağı çalışmıyor. Şeker yetişme sorunu oldu diye tüneller hızlandırıldı. Normalde iki hat çalışan tüneller üçüncü hatla beraber çalışıyor. Şimdi düşünün tünelin başındaki kadın 8 saatte 9 palet ürün çıkarıyor, makinelere dağıtılıyor, kasa değerlerini zaten söylemiştim. Yönetim özellikle sert şeker üzerine baskı kurmuş durumda çünkü en çok üretim oraya kaymış durumda. Kadınlar iki makineye birden bakamayız dedikleri için hepsini topladılar ve “Buna mecbursunuz, çalışmayan çıkışını versin, gitsin” dediler. Şimdi çalışıyorlar mecburen ama durumları hiç iyi değil. Dizim bölümünden oraya eksiklik durumunda işçi gitmek istemiyor. Çünkü çıkarken artık eli ayağı tutmaz hale geliyor. Zaten insanların aldığı üç kuruş, yedikleri tonla hakaret, baskı. Çikolatada iş yoğunluğu olmayınca oraya giden arkadaşlarımız da bu kötü durum karşısında yılmış durumdalar. Dizim elemanları da paketleme işçileri de oraya gitmek istemiyor. Şimdi size soruyorum bu insanlara bu muamele hak mıdır?

Bu işyerinin yöneticilerinden biri... Benim asıl ona birkaç diyeceğim var. İşveren vekilliğini hakkıyla yerine getiren üretim müdürü özellikle kadınlara hakaret edip, bağırarak mobbing uyguluyor. İşçilere “Siz vatan hainisiniz, örgütçü teröristler, militanlar, ya çalışırsınız ya da çıkışınızı verin” diyerek ağır hakaretlerde bulunuyor. Hele bir kadın arkadaşımıza söyledikleri hâlâ aklımda. “Senin fiyatın neyse vereceğim. Bana neye mal olursan ol çıkışını vereceğim” diyen bir adamdan bahsediyorum.

Biz işçileri ezerek haklarını alarak başınıza bir şey gelmeyecek mi zannediyorsunuz? Bize sendika destek veriyor diye iyice sindirme politikası uyguluyorsunuz. Size cevabım namazda okuduğumuz “Fil suresi.” Bu yeter ama siz anlamazsınız. Siz dini kullanan “Haccacı Zalim”den daha zalim, Ebu Leheb’den daha beter insanlarsınız. Hani siz dini iyi biliyor ve bunu bize kullanıyorsunuz ya söyleyeyim. Ebrehe gibi şimdilik istediğiniz gibi at koşturun. 

Ya biz işçilerin yüzlerine bakmaktan bile erinen insan kaynakları? İnsanlardan haksız yere kestiğiniz paralar, geciktirdiğiniz ödemeler. Bunların hesabını kolay veremeyeceksiniz! Bu söylediklerim en baştan aşağı insan kaynakları dahil herkesi kapsayan şeyler. Zalimlik size ezilmek bize ise çok şükür yanımızda önce Allah var sonrada sendika. 

Hele bu ramazan ayında işinden atılan Flormar işçileri hiç üzülmesinler. İşçiler birlik oldu mu patronların zalimliğinin hesabı sorulur. Unutmayın ki mücadeleniz mücadelemizdir.

Biz yanımızda duran bizi yalnız bırakmayan DİSK/Gıda-İş Sendikasına çok teşekkür ederiz. Allah yanımızda olduğunuz için her daim yardımcınız olsun.


FLORMAR İŞÇİLERİNİN SESİ FABRİKAMIZA KADAR GELİYOR

Tayaş işçisi

Merhaba gazete okuru işçi kardeşlerim. 

Ben bu satırları zor şartlar altında çalıştığımız fabrikanın içerisinden yazıyorum: Tayaş Gıda’dan... Flormar işçisinin seslerine en azından bu mektupla ses katmak istiyorum. Çünkü direniş sesleriniz fabrikamıza kadar geliyor. Sesiniz tek ve hür. Bu sese duyarsız kalmamak, sessiz kalmamak adına yazıyorum bu satırları.

Sevgili Flormar işçisi, direnişçisi dostlarım, ablalarım, ağabeylerim, kardeşlerim... Günlerdir sessiz kalmak zorunda olsak da aslında sesiniz bizim de sesimiz. Biz de şu an sendikalaşmaya çalışıyor ve her an işten atılmakla tehdit ediliyoruz. Biliyoruz ki işçiyiz haklıyız ve sendikalaşmak, sendika çatısı altında örgütlenmek en doğal, yasal hakkımız. Hakkımızın sonuna kadar da arkasındayız. Bizi ezmeye, kandırmaya çalışsanız da biz işçiler bir bütünüz. Ezemeyeceksiniz, bölemeyeceksiniz. Gücümüze güç katan Flormar işçileriyle daha da örgütleneceğiz.

Tayaş patronunun da Flormar patronundan eksik kalır bir yanı yok. Amaçları aynı, her şekilde haklarını talep eden işçiyi işten atmak. Sendikalaşmanın önüne set çekmek. Bu duruma karşı boyun eğmiyoruz, eğdirmiyoruz. Sendika hakkımızdır söke söke alırız!

25 gündür direniştesiniz bunu görüyor ve duyuyoruz. Sesinize ayaklanıp ses katamıyorsak sizden özür diler ve gönüllerin, isteklerin ortak olduğunu bilmenizi isteriz. 

Ve buradan Flormar patronuna yinelemek istiyorum ki “İşçi düşmanlığınızı hiçbir fondöten kapatamaz.”

Öncelikle işçi arkadaşlarıma, bizimle birlikte aile olan DİSK/Gıda-İş Sendika yönetimi ve üyelerine teşekkür ediyorum.

Alın terimiz hiçbir zaman satın alınamaz!

EVRENSEL'İNMANŞETİ

İşçiye, düşman hukuku

İşçiye, düşman hukuku

Patronların yüzde 30 zam dayatmasına karşı yayılan grevleri engellemek için adeta düşman hukuku uygulanıyor: Besleme basın devreye sokuldu, valilik eylemleri yasakladı, e-devletten sendika üyeliği engellendi, işçilerin önüne polis-jandarma barikatı çekildi, gözaltılarla gözdağı verildi… Hiçbirinden sonuç alınamayınca ‘suç icadı’yla BİRTEK-SEN Başkanı Mehmet Türkmen tutuklandı.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
16 Şubat 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et