AB bu sefer de ‘mülteciler’ konusunda çatlak yaşadı
629 mülteciyi kurtaran Aquarius gemisinin hiçbir limana yanaşamaması Avrupa'da mülteci sorununu yeniden alevlendirdi.
Fotoğraf: EUNAVFOR Med/Flickr
Aquarius gemisinin Akdeniz’de zor durumda bulunan 629 kişiye yardım yaparak kurtarması fakat hiçbir sahile yanaşamaması üzerine tekrar alevlenen mülteciler sorunu Avrupa Birliği (AB) içinde yeni çatlaklara neden oldu. İtalya’da yeni iktidara gelen içişleri bakanı açıktan bu geminin kendi ülkelerine yanaşmasını reddederek açıktan yabancı düşmanı politikası izleyeceğini ilan etti. Fakat onun ardından kendisine demokrat diyen hükümetlerin tavrı daha içler acısıydı. Fransa Cumhurbaşkanı Macron İtalya’nın kararını basta sessizce izledikten sonra İspanya’nın mülteciler gemisini kabul etmesinin duyumları gelince İtalyan hükümetini “sinik olma” ve “sorumsuzca” davranmakla suçladı. İtalyan hükümeti ise tersinden Fransa’nın göçmenlik politikasını göz önünde bulundurarak “Kendilerine en son ders verecek ülkenin Fransa olduğunu” açıkladı. Fakat mülteciler sorunu sadece farklı ülkelerin arasını açmakla kalmayıp, ülkeler içinde de sorunların doğmasına neden oldu.
Almanya’da mülteci politikası kardeş partiler olan Başbakan Merkel’in Hristiyan Demokrat Birlik (CDU) Partisi ile İçişleri Bakanı Seehofer’in Hristiyan Sosyal Birlik Partisinin (CSU) arasını açtı. Seehofer, ulusal bir mülteci politikasından yana tavır alırken Merkel, ortak bir AB mülteci politikasında ısrarlı. Ulusal mı Avrupa çapında mı tartışması bir yana bırakılırsa Merkel’in de, Seehofer’in de mülteci politikasının esasını mültecilerin Almanya ve/veya Avrupa sınırlarından “püskürtülmesi” oluşturuyor. İngiltere’nin başkenti Londra’da, 14 Haziran 2017’te gerçekleşen ve 72 kişinin hayatını kaybettiği Grenfell Tower yangınını hatırlamak ve adalet arayışını sürdürmek için bu hafta perşembe günü, 20 bin kişinin katıldığı, sessiz bir anma gerçekleşti. Grenfell yangınının sorumlularını ve nedenlerini anlamak için kamu sorgulaması çoktan başlatıldı ama sonuçlanması 2020’e kadar sürebilir ve hükümetin tasarruf politikalarını sorgulaması beklenmiyor. Bazı hükümet yanlısı medya kuruluşları, itfaiyecilerin yangın anında Grenfell sakinlerini yanlış bilgilendirdiğini ve teknik nedenlerden dolayı ölümlerin gerçekleştiği iddia ediyor. The Morning Star gazetesi, bunun aksine sistemin Grenfell sakinlerini ve itfaiyecileri hayal kırıklığına uğrattığını ve hükümetin tasarruf politikasının yaşananların asıl sorumlusu olduğunu, bir kez daha, dile getirdi. Çürümüş sistem halen yüzlerce aileyi geçici evlerde tutuyor ve Grenfell mağdurlarının konut sorunu çözülebilmiş değil.
MÜLTECİLERİN ‘PÜSKÜRTÜLMESİNDE’ İDEAL DURUM
German Foreign Policy
Akdeniz'deki son mülteci dramından bağımsız Almanya ve diğer AB ülkelerinden politikacılar Frontex önderliğinde AB sınır koruma birimlerinin güçlendirilmesi için çaba harcıyorlar. Şu an 1500 olan polis sayısının 10 bine çıkarılması planlanıyor. Hessen eyalet başbakanı Volker Bouffier eyaletteki 500 polisin hemen Frontex’e gönderilebileceğini bildirdi. 1 Temmuz’da AB Konsey başkanlığını üstlenecek olan Avusturya’nın Başbakanı Sebastian Kurz, Frontex’in Kuzey Afrika’ya sınırsız müdahalesini ve böylece Akdeniz’de yakalanan mültecilerin anında ülkelerine sınır dışı edilmelerini talep ediyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel ise sınırlar ötesi bağımsız şekilde operasyonlar yapabilecek bir AB sınır polisi kurulmasını talep ediyor.
KURTARMA GEMİLERİNE LİMAN YASAĞI
Birleşmiş Milletler ve çok sayıda insan hakları örgütü AB’yi bir kez daha mültecilerin “püskürtülmesi” planı konusunda uyardılar. Akdeniz’den toplanan mültecileri taşıyan bir geminin İtalya ve Malta limanlarına yanaşmasına izin verilmemesi büyük tepki çekti. “Aquarius” gemisi, bir kısmı İtalyan deniz kuvvetleri tarafından kurtarılan ve güvenlik içinde karaya çıkarılması için gemiye teslim edilen, 629 mülteciyi taşımaktaydı. Kurtarılanların arasında 11 küçük çocuk, 123’ü tek başına yola çıkmış 18 yaşın altındaki çocuk ve yedi hamile kadın bulunmaktaydı. Geminin limanlara yanaştırılmaması, dünya çapında geçerli Acil Liman Hakkı’nın ihlal edilmesi anlamına geliyor. Bu hakka göre hiçbir ülke kendini zorda olan bir gemiye insani nedenlerle yardım edilmesi zorunluluğundan muaf tutamaz. Ama İtalyan İçişleri Bakanı Matteo Salvini, bundan sonra hiçbir mülteci kurtarma gemisinin limanlara yaklaşmasına izin verilmeyeceğini açıkladı. BM mülteci yardım örgütü UNHCR, limanların Aquarius’a kapatılmasının, acilen yardıma muhtaç olan yüzlerce insanın sağlığıyla oynamak anlamına geldiğini bildirdi. İspanya’nın yeni hükümeti geminin Valencia Limanına kabul edileceğini açıkladı. Ancak İtalya ve Malta limanlarına birkaç saat içinde erişebilecek olan geminin Valencia’ya gelmesi en az iki gün sürecek...
34 MİLYAR AVRO
Berlin ve AB Kuzey Afrika ve Akdeniz’de devam eden mülteci krizine yine mültecilerin püskürtülmesinin sert-
leştirilmesi ve saldırıyla cevap veriyorlar. Nisan ayı sonunda sınır güvenlik ajansı Frontex’in devreye sokacağı sınır güvenlik birimlerinin arttırılması kararı alındı. 2015 yılında 300 sınır güvenlik elemanı olan Frontex, şimdilerde 1500 elemanıyla başta Akdeniz’de Türk-Yunan ve Yunan-Arnavutluk sınırları olmak üzere değişik yerlerde operasyonlar sürdürüyor. AB Bütçe Komiseri Günther Oettinger, Frontex’in eleman sayısının 10 bine çıkarılacağını bildirdi. Bu amaçla kurumun bütçedeki payı 13 milyar avrodan 34 milyar avroya çıkarılacak. Mültecilerin geri çevrilmesine ayrılan paranın arttırılabilmesi için AB tarım bütçesinde kısıtlamaya gidilecek...
FRONTEX’LE AFRİKA’YA
Frontex, Avrupa dışındaki ülkelerde de (başta Afrika ülkeleri) görev yaparak, mültecilerin Avrupa’ya doğru yola çıkmasını engelleyecek. Frontex Müdürü Labrice Leggeri, tehlikeli olduğunu düşündüğü Libya dışındaki Tunus, Niger gibi Afrika ülkelerine sınır güvenlik polisi gönderilmesi konusunda Almanya ile görüştüğünü, AB ülkelerinin mültecilerin‚ püskürtülmesinde ortak görüşe sahip olduğunu söyledi.
AB SINIR POLİSİ
Almanya Başbakanı Merkel, en kısa sürede mültecilerin ‘püskürtülmesi’ konusunda AB içinde ortak bir politikanın yürürlüğe sokulmasından yana. Merkel sadece ortak bir iltica sistemi istemekle kalmıyor, AB sınırları dışında iltica başvurularını kabul edip AB iltica yasasına göre karar verecek ortak bir Avrupa iltica dairesinden yana da tavır alıyor. Bunların ötesinde ortak bir sınır dışı etme politikası, mültecilerin yola çıktıkları ülkelerle yapılan antlaşmalarla sınır dışının kolaylaştırılması, transit ülkelerde yeni mülteci kampları ve en önemlisi de Avrupa sınırlarında ulusal devletlerden bağımsız operasyonlar düzenleme yetkisine sahip bir Avrupa sınır polisi Merkel’in hedefleri arasında yer alıyor. Böyle bir AB sınır polisi, Yunanistan veya Bulgaristan’ın Türkiye sınırında veya Ukrayna- Polonya sınırında ya da herhangi bir ülkenin Akdeniz sahillerinde, ulusal devletlerin onayını almadan operasyonlar sürdürebilecek yetkiyle donatılacak.
Çeviren: Semra Çelik
‘L’AQUARİUS’ DAVASI İNSANLIK DÜZEYİMİZİN AŞAĞIYA ÇEKİLMESİNE KATKIDA BULUNUYOR
Yves Pascouau*
Le Monde
Aquarius davasının gündeme getirdiği soru basittir: İtalyan ve Malta yönetimleri 629 göçmeni kurtaran bu geminin kendi kıyılarına yanaşmasına karşı çıkma hakları var mıdır? Apriori evet, çünkü deniz hakkı egemen bir devlete yabancı gemilere sahillerinin kapsının kapatma hakkı tanıyor. Fakat bu egemenlik hakkı kurtarma zorunluluğu ışığında okunduğunda farklı bir perspektif sunuyor. Zira, uluslararası hukuk denizde yardıma ihtiyacı olan herkese hemen yakınında olan gemilerin, yakın sahil hükümetlerinin, kıyı yetkililerinin ve tüm deniz taşımacılığı aktörlerinin yardım etmesini ve acilen adil bir muamele için karaya indirilmesini öngörüyor. Bu açıdan bakıldığında İtalya kapılarını Aquarius’e açmalıydı. Fakat her zamanki gibi, mesele hukukun yorumlanmasına göre değişiyor. Ve burada belirleyici nokta Aquarius’ün kurtardığı kişilerin gemiye bindikten sonra hâlâ hassas/yardım gerektiren bir durumda olup olmadığı meselesinde yatıyor. Aquarius bir yardım gemisi ve İtalyan yöneticileri bu geminin bu niteliğinden dolayı artık göçmenlere yardım etmeyi gerektirecek bir durumun olmadığı türü yorum yapmalarına neden oldu. Tamam. Fakat daha titizce bir analiz bu yorumda nüans yapmayı gerektiriyor.Yardım edilen kişilerin birçoğu farklı rahatsızlıklar geçiriyordu (dehidrasyon, yanıklar, hipotermi) fakat bunların yanı sıra gemide 7 hamile kadın ve 123 ailesiz ergin olmayan çocuk bulunuyordu. Bu da gemide hukuksal olarak hassas diye tanımlanacak insanların olduğu anlamına geliyor. Dolayısıyla İtalyan yöneticilerine sorulan soru bu hamile kadın ve çocukların, Aquarius tarafından yardım edilmiş olmasına karşın, hâlâ hassas kişiler olarak yardıma ihtiyaçlarının olup olmadığı sorunudur. Hassasiyetin genel bir değerlendirilmesi bu soruya olumlu bir cevap vermeyi zorunlu kılıyor. Dolayıyla İtalya’nın hukuksal olarak bu insanların daha güvenli bir yere ayak basmalarına izin vermesi gerekirdi.
Fakat hukukun yorumlanması siyasi zorunluluklar karşısında bir hiçtir. Ve yeni İtalyan İçişleri Bakanı Matteo Salvini için durum seçmenlerine yönelik güçlü bir siyasi mesaj vermeyi mümkün kılıyordu. Bu her şeyden önce seçim kampanyası esnasında verilen sözleri yerine getirdiğini göstermeye. Ardından İtalyan hükümetlerinin “deniz taksisi yapmakla” çok sert eleştirdiği Akdeniz’de dolaşan hükümet dışı örgütlere karşı tavır almayı. Son olarak da Avrupalı partnerlerine yönelik, gelen göçmenlere karşı İtalya’yı yalnız bırakmakla suçlama fırsatı sunuyordu. Fakat bu siyasi gereklilik, bir çocuğun hayatını, yolu 1500 kilometre uzatarak daha fazla yıpratma, hatta harcamayı meşru kılabilir mi? Bu aşamada meselenin hukuksal boyutu hâlâ güncelliğini koruyor, fakat daha da önemlisi insanlık sorununu gündeme getiriyor. Bir toplumun insanlık derecesi, bugün hiç kuşkusuz bir parçası iltica, mülteci ve göçmenlerden oluşan toplu-
mun en zayıflarına yönelik nasıl (kötü) davrandığı ile ölçülür. Oysaki, 2015’den bu yana siyasi söylem ve seçim kampanyalarında göçmenlere karşı açıkça bir söylem geliştirildi. Artık bu söylemlerin yerine somut eylem önerileri geçti. Kısa bir süre önce birçok Avrupalı bakan göçmenlerin üçüncü bir ülkede keyfi göz altına alınmaları ya da işkence görmeleri, insanlık dışı ya da insan onurunu inciten muameleler görme riski olan ülkelere doğru tekrar gönderilmeleri gibi, bu insanların temel haklarını ihlal eden, hatta reddeden uygulamalar önerdiler.
Bu söz ve önerilere karşı, Fransa’da dahil olmak üzere, Avrupalı hükümetlerin bu nazik sessizliği toplumlarımızda göçmenlerin statüsünü biraz daha hassaslaştırırken, insanlık seviyemizin devamlı gerilemesine katkı da bulunuyor.
Göçmenlik sorunu bir hükümet için elleri yakan hassas bir konudur ve bu yüksek gerilimlerin yaşandığı, göçmenlik karşıtı güçlerin büyüdüğü ve Avrupa seçim kampanyasının başladığı koşullarda daha da hassaslaşan bir meseledir.
Dolayısıyla var alan genel egemen eğilimin tersine Avrupalı yöneticilerin bir tavır alması ve göçmenlik meselesinde açık ve pozitif bir yaklaşım sergileme ihtimali çok düşüktür. Kısa vadeli hesaplar yapma mantığı uzun vadeli bir Avrupa göçmenlik ve mülteci stratejisinin temellerini ortaya koyma zorunluluğuna bir kez daha egemen olacaktır...
* Nantes Üniversite Araştırma Görevlisi, European Migration-Lax.eu Sitesinin Yöneticisi
Çeviren: Deniz Uztopal
GRENFELL SAKİNLERİ VE İTFAİYECİLER, SİSTEM TARAFINDAN HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATILDI
Başyazı, The Morning Star
Grenfell kulesinden sağ kurtulan Rukayetu Mamudu, kulenin içinde kalma talimatını veren itfaiyecilere emir veren sistemi kınamakta binlerce kez haklı.
“İnsanlar itfaiyecilerin sözlerine güveniyordu. İtfaiyeciler de sisteme güveniyordu. Sistem onları asla aldatmamalıydı. Sistem onları hayal kırıklığına uğrattı” dedi.
Talimatlar, her dairenin birer güvenli yangın kapıları ve pencereleri olan bir beton kutu olduğunu ve tek bir dairedeki yangının daire içinde izole edilip söndürülebileceği düşüncesine dayanıyordu.
İtfaiyeciler, kulenin sahibi olan muhafazakâr belediyesinin ve belediyenin sahip olduğu ama özel şirket gibi çalışan bina yönetiminin, bina sakinlerinin güvenliğini tehdit eden, taraflı ve baştan savma yenilenme tadilatları yaptıklarını bilemezlerdi.
Ateşe dayanıklı olan kapı ve pencerelerden kullanmak şöyle dursun, yenisi ile değiştirilen kalitesiz malzemelerin kullanılması tehlike yaratmıştır.
Şirketin kulenin dış cephesinde kullandığı panellerin yangına dayanıklı olması şöyle dursun, yangının kulenin etrafında ve yukarı doğru hızlı bir şekilde yayılmasına yardımcı oldu.
Belediye daha ucuz panellerin kullanılmasına izin verdiğini beyan ederek İtfaiye Sendikasının Başkanı Mark Wrack’in “Devlet ve yerel belediye insanların can güvenliğini korumak yerine para tasarrufuna öncelik verdi” suçlamasını onayladı. Semt sakinlerinin felaketten sonra nelerin yanlış gittiğini sorgulamaya başlamasıyla gerçekler açıkça meydana çıktı.
Yine de geçtiğimiz haftalarda yangın sırasında kule sakinlerine binada kalmalarını söyleyen kılavuza uydukları ve başka türlü davranmaları için bir sebepleri olmadığı gerçeğini inkâr edercesine itfaiyecileri suçlayan sinsi bir kampanya yürütülüyor.
İngiliz Polis Teşkilatı, (Scotland Yard) ‘İçeride kalın’ talimatı veren itfaiye çalışanlarının bireysel olarak yargılanabileceği polis soruşturmasının başlatıldığını duyurduğunda tehlike çanları çalmaya başlamıştı.
Kuruş hesabı yapan politikacılar güvenlik önlemlerinden kaçarak Grenfell’in yangın güvenliğini etkileyen ekonomik karaların sonuçlarını görmezden gelerek suçlarını ört bas ederek hem İtfaiyecilere hem de kule sakinlerine ihanet ettiler.
Ürünleri satan şirketin reklam iddialarını kabul etmek yerine dış cephe panellerinin titizlikle kontrol edilmesi olabilecek bir facianın gerçekleşmesine açıkça engel olabilirdi.
Mevcut soruşturma ve politik otoriteler Mamudu’nun güvenlik sertifikası ve yoksul insanlar için amaçlanan konutların standartları ile ilgili sorularını cevaplamalı.
Kule sakinleri, itfaiyeciler ve diğer acil servis personelleri Grenfell’de cehennemi yaşadılar ve hala yaşamaktalar.
Sorular “Herkesin ders alması gerekir” gibi genel bir tavsiye ile sınırlı cevaplar ile savuşturulamaz ve kolayca örtbas edilemez. Grenfell’in bir daha tekrarlanmamasını garanti etmek için önemli soruların cevaplanması gerekiyor.
Çeviren: Meryem Ülger