03 Eylül 2012 04:10

Uyandığında kırmızıydı

Dünyada varlığımızı en çok rahatlatan kavramlardan bir tanesi empati herhalde. Ama son zamanlarda en az yapılan şey, anlamaya çalışmak karşındakini. Çok uzaklaşmadan kendi ülkemize  baktığımızda dahi bu gerçekle yüzleşmek zor değil. O kadar çok anlaşılmayı bekleyen insan var ki Türkiye’de; öğrenciler, i

Uyandığında kırmızıydı
Paylaş
Zeliha Gürel

Hannah böyle bir atmosferde yetişmiş, terzilik yaparak yaşayan bir kadındır. Çocukluğundan itibaren yaşadığı dünyayı, ailesi tarafından çizilen sınırları sorgular. Fakat bir sonuca ulaşmayan bu sorgulamalar ancak bir Kırmızıyken cevaplarını bulacaktır. Hannah sık sık kendini bir kadın gibi hissetmenin yollarını arar. Hiçbir zaman giyemeyeceği elbiseler diker örneğin. Ailesinden gizli denediği elbiseleriyle aynada kendisine uzun uzun bakan Hannah’ın aradığı şey, kadınlığıyla birlikte duygularıyla, düşünceleriyle kendisini var edebilmektir. Bunu hissettiği yer ise din bakanı olan papaz Aidan ile yaşadığı aşktır Hannah’ın. Bütün imkansızlığa rağmen yaşamak ister kendisi olmanın hazzını. Bu ilişkinin sonucunda kürtaj olmak zorunda kalır. Diğer ihtimali düşündüğünde, hem maddi hem de manevi anlamda sağlıklı bir şekilde bakamayacağı çocuğunu dünyaya getirmek istemez. Bunun bedelini(!) 16 yıl bir Kırmızı olarak yaşamaya mahkum edilerek ödemesi istenir. Hannah artık toplum tarafından itilmiş ve soyutlanmıştır. Tek başınadır. Ne ailesi ne arkadaşları ne de uğruna her şeyi göze aldığı Aidan yanında değildir. Karısı ve kariyerinden vazgeçemeyen Aidan’ın Hannah için yapabildiği ancak kuru bir vicdan azabıyla birlikte maddi yardımdır. İnsanlara ahlak adına çeşitli vaazlar verirken ikiyüzlülüğünü deşifre etmeye cesaret edemez. Sokakta her an tecavüze uğrama korkusuyla yürümek, renklilerin terapi adı altında aslında manevi işkenceye maruz bırakıldığı merkezde her gün hatırlatılan kürtajın günahıyla(!) yaşamak, özgürlüğünü kaybetmek ve daha nice olay karşısında Aidan’ın dinin sınırlarını çizdiği güvenli hayatını sürdürme çabası ise vicdan azabını samimi kılmaz.  Hannah’ın işte bu koyu yalnızlığı ve kırmızı renginin içine hapsolmuşluğu bir eşik olacaktır onun için. Çünkü başta kürtaj tecrübesi olmak üzere ona dayatılan her şeye artık farklı bir gözle bakacak, sorular soracak ve yanıtlayacaktır: “Bu kişisel. Hannah ilk kez bu kelimelerin anlamını tam manasıyla kavrıyordu.bunların yalnızca seçimle ya da mahremiyet hakkıyla  ilgisi yoktu; bunlar özsaygının ilanıydı, kişisel onur talebiydi”. Yakın geleceği anlatan ütopik bir roman olmasına rağmen günümüz kadınına bakışından ve uygulamalarından esinlendiğini anlıyoruz yazarın. Öyle ki anlatılanlar birkaç şey dışında çok tanıdık geliyor okuyana. Tekrar kulak verelim Hannah’a: “İçine konduğu kutuları birer birer zihninde canlandırdı; iyi kız kutusu, iyi dindar kutusu, kötü evlat, düşmüş kadın kutusu. Ve acı veren bir berraklıkla, o kutuların her birini ya razı olarak ya da karşı koyamayarak kendi eliyle yaptığını şimdi anlıyordu. O kutulardan çıkacaktı”. Her gün öldürülen kadınların haberlerine baktığımızda, kutulardan çıkmak isteyen kadınların hikayesini görüyoruz aslında. Bu bize kadınlar olarak razı olmamak ve karşı koymak için hala yolumuz olduğunu gösteriyor. Anlamak ve anlatmaktan öte…

GELECEĞİN KARA SENARYOSUNUN BUGÜNE DENKLİĞİ

Kürtaj tartışması –romanın anlattığı Amerika dahil- bir çok ülkede hala yapılıyor. Yürütülen tartışmaların ortak noktaları belli; kadının özne olduğu bu konuda erkek dilinin hakim olması, kadına neredeyse hiçbir söz hakkının verilmemesi, kürtajın çeşitli nedenlerinin göz ardı edilip basit bir ahlak sorunsalı olarak ele alınması ve kürtajın kapitalizmin çıkarlarına alet edilmesi. Ülkemizde de son bir yıldır kürtaj tartışması mevcut hükümetin amaçları ekseninde tartışılmaya devam ediyor. Ahlaki açıdan İslama;  genç nüfus, ucuz iş gücü açısından kapitalizme kürtaj üzerinden göz kırpılıyor. İşte böyle bir dönemde  “Uyandığında” kitabının okuyucularla buluşması anlamlı. Kitabın arka kapağında ‘’Kürtajın yasak olduğu ve en büyük baskıyı kadınların gördüğü bu totaliter dünyayı, Türk okuyucusu çok iyi anlayacaktır’’ denilmesi boşuna değil. Kitabın Amerika’daki geri bir geleceği konu alarak bahsettiği olgular çevremizde bugün rastladığımız gerçekler aslında; kadının ikinci sınıf birey muamelesi görüp varlığını tam anlamıyla ortaya koyamaması, kürtajın suç, günah olarak görülmesi, bu doğrultuda kürtaj olan kadınların kötü kadın muamelesi görüp yalnızlaştırılması, erkeklerin öldürmeye hakkı olduğu bir dünyada din kisvesi altında daha çok kadınların yaşam alanlarının kısıtlanması. Kitabın bu anlattıklarının bugün olmadığını, yaşanmadığını söyleyebilir miyiz? Peki kitap sadece bu anlatılanlardan  mı ibaret? Değil elbet. Hillary Jordan gelecekle bugünün bağını kuran kara senaryonun nasıl aydınlanacağını Hannah’ın nezdinde  kadının mücadelesinde yattığını da gösteriyor bize.

Dergimizi pdf formatında görüntülemek için tıklayın

ÖNCEKİ HABER

Anadolu yakasının ilk metrosunun yolcusu

SONRAKİ HABER

CHP'liler Suriye topraklarına girdi!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa