Ortadoğu’dan Elysium’a: Tehlikeden kaçışın tehlikesi
'Wolfgang Bauer ve Fotoğrafçı Stanislav Krupar, gazeteci kimliklerini gizleyerek, Kahire’den Avrupa’ya kaçmaya çalışan insanların arasına karışırlar…'
Fotoğraf: EUNAVFOR Med/Flickr ve 'Denize Gömülenler' kitabının kapağı
Mehmet Fırat ÖKSÜZ
İstanbul
Ortadoğu’yu analiz etmek, tartışmak hem gerekli ve popüler hem de risklidir. Çünkü Ortadoğu’da işler her gün değişir. Değişmeyen tek şey her gün onlarca insanın ölümü, yurdundan, evinden, sevdiklerinden, okulundan ve işinden olmasıdır. Bu nedenle mülteciler için Avrupa, kimsenin evinde uyurken bombalarla, top mermileri ile ölmediği, arabasına, otobüsüne atlayıp işine, okuluna, sevdiklerine gittiği bir harikalar diyarıdır. Avrupa onlar için bir ‘elysium’dur. Yani ‘cennet’... Ve bir Arap ya da bir Kürt iseniz, rutin cehennemden, rutin cennete kaçmanın yollarını arar bulursunuz. Gazeteci Wolfgang Bauer, “Denize Gömülenler”inde Elysium’a yolculuğun çileli anlarını, mesleğinin getirdiği soğukkanlılık ve dikkatle ayrıntılı bir biçimde aktarıyor bizlere.
Wolfgang Bauer ve Fotoğrafçı Stanislav Krupar gazeteci kimliklerini gizleyerek, Kahire’den Avrupa’ya kaçmaya çalışan insanların arasına karışırlar. Arkalarında sopa sallayıp küfürler savuran kaçakçıların, önlerinde tehlikeli bir dünyadan kaçmaya çalışan yaşlıların, çocukların koşuşturmasının ortasında onlar da Avrupa’ya gitmeye çalışmaktadır. Ancak Bauer’in söylediği gibi, tehlikeden kaçış da tehlikelidir. Hatta kaçmaya yeltenmek de... Bauer cennetten gelenler için turistik bir ülkenin arka yüzünde, yalnızca insan kaçakçılığı üzerine kocaman bir piyasanın oluştuğunu, mafyalaşmış düzen içinde kendince sistemli işleyişe sahip bir iş dünyasının ortaya çıktığını görür.
ZAMAN ZAMAN BİR RAPOR VE BİR RÖPORTAJ TADINDA
İnsanlar kaçakçılar aracılığıyla, ülkeden kaçabilir, başka bir kaçakçı şebekesinin ihbarı ile yakalanabilir, başka bir şebekenin eline “düzenin” bozulmasını sebep göstererek rehin düşebilirler. İtalya’ya kaçmaya çalışan arkadaşları Amar ve yolculukları sırasında tanıştıkları Hussan ve Alaa kardeşler ile pek çok sıkıntıyı, zorluğu, umutsuzluğu ve direnci paylaşırlar. Ancak Bauer, kısa süre sonra yolları ayrılan arkadaşlarının hikayesinin peşini bırakmaz ve gözlerimizin önüne yaşama tutunmanın inadını serer. Zaman zaman edebi bir yapıdan uzaklaşıp bir rapor, bir röportaj ya da belge halini alan eser, kimi betimleme ve anlatımıyla sizi Kahire’nin karanlık yüzüyle, İskenderiye’nin dar yollarında bir kaçakçı minibüsüyle karşı karşıya getiriyor.
“Denize Gömülenler”, onlarca yaşamın, ailesini, yurdunu bırakıp başka ülkelere sığınan insanların geçmişlerinin denize gömülüşünü, kimi zaman yaşananlar karşısında yumruklarınızı sıktıran, kimi zaman umutlandıran, heyecanlandıran çarpıcı hikayelerle yansıtıyor okuyucuya. İnsan hayatının bu kadar ucuz görüldüğü ama yaşamın haberlerde izlediğimiz kadar “kısa” ve kolay unutulur olmaması gerektiğini hatırlıyoruz bir kez daha...