28 Haziran 2018 15:39

SANAta ihtiyacımız var!

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bugün, 95 yıl önce yıkılan monarşiyi sahiplenen 'saray' zihniyetiyle karşı karşıya.

Fotoğraf: Google Streetview

Paylaş

Musab DAUD
Yıldız Teknik Üniversitesi

“Sanayi-i Nefise Mektebi” 1882’de Osman Hamdi Bey öncülüğünde II. Abdülhamid tarafından kuruldu. Cumhuriyet’in kuruluşundan sonra monarşiyi hatırlatan saray, kışla vb. yapılar akademilere verilmeye başlandı. Sanayi-i Nefise de 1926’da eskiden adı Cemile Sultan Sarayı olan, sonradan Meclis-i Mebusan olarak kullanılan binaya taşındı. Artan öğrenci nüfusu ve açılan yeni bölümlerle birlikte 1987’de akademinin konservatuar bölümü Dolmabahçe Sarayı’ndaki Baltacılar Dairesi’ne taşındı. En son 2004’te şuanki ismini kullanmaya başlayan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi bugün, 95 yıl önce yıkılan monarşiyi sahiplenen “saray” zihniyetiyle karşı karşıya. Beşiktaş Kaymakamlığı 12/06/18 tarihli bir yazı ile konservatuarın 26/06/2018 Salı günü saat 13:30'da tahliyesinin yapılacağını tebliğ etmişti. Gerekçe olarak Dolmabahçe Sarayı’nda bulunan Başbakanlık Ofisinin genişletilerek Cumhurbaşkanlığı Ofisine dönüştürülmesi sunuldu. Fakat beklediklerinden fazla aldıkları tepki sonucu tahliye kararını ertelediler.

OPERADAN RANT NASIL ÇIKAR?

II. Abdülhamid’i dillerinden düşürmeyenler onun mirasına alenen ve keyfî olarak saldırdılar. Türkiye’nin 16 yıllık kültür sanat tahribatını “Sessiz Devrim” olarak nitelendirip övünenler Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürü Murat Karahan’ın projesi olan yerli ve milli “Türk Operası” projesi için tenorları millet kıraathanelerinde yetiştirmek gibi bir düşünceye sahip olmalılar. AKP’nin bu tahribatını sembolik olarak Sevim Tanürek cinayetiyle bile imgeleyebiliriz.16 yılda eğitim sistemini gittikçe gericileştirmeye çalışan AKP kendi kültürel hegemonyasını kurmak için sanat üretilen akademilere durmadan saldırdı.Peki neydi bu saldırılar? Son 2 yılda bile Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Dans Bölümünün kapatılması, Marmara Üniversitesi’ndeki Müzik Bölümü öğrencilerinin de kapı dışarı edilmesi, Ankara Üniversitesi’ndeki Tiyatro Bölümünün kapatılmasını ve aklımıza gelmeyen onca şeyi sıralayabiliriz. Tüm bunlar gösteriyor ki Mimar Sinan’da bugün yaşananlar ne ilk ne de son. AKM yıkıldığında “Bunun yerine çok büyük bir opera salonu yapacağız” dediler, lâkin plana göre opera sahnesinin üstünde iple dekorların sarkıtılması gereken yere restoran koyulmuş. Bu gösteriyor ki opera binasını bile sanat alanı değil rant alanı olarak görüyorlar. Durum böyleyken elbette “gayrimilli” sanat üreten akademileri de rantelde edilebilecek bir alan olarak, el konulacak saraylar olarak görüyorlar. 

KÜLTÜR MERKEZİ AMA NASIL?

Tüm bunları yaparken bir de “İlk Oy Hareketi” adlı medya kampanyalarında kültür sanatı 16 yılda getirdikleri yerle övünüyorlar. “Sinema sektörüne destek 38 kat arttı” diyorlar ama artan filmlerin içeriği ve kalitesi hayli tartışmalı. Samanyolu dizileri kalitesinde ve tam bir propaganda filmi olan “Bir Annenin Feryadı” isimli film bütçesi bile muhtemelen o kadar etmiyorken 500 bin lira destek almasıile çok tepki çekmişti. “Kültür merkezleri sayısı iki buçuk kat arttı” deniyor ama bu kültür merkezlerinin hemen hepsinde yine hükümetin kültürel propagandası oluyor. İki buçuk kat artan kültür merkezlerinin “muhafazakâr” olmayanlar için bir karşılığı olmuyor. “İnsanların okuduğu, tartıştığı, müzakere ettiği mekanlar” olarak tasvir edilen millet kıraathanelerinde de böyle bir demokrasi ve fikir özgürlüğü ortamında, yaklaşık 20 milyonun “terörist” olarak yaftalandığı günümüzde ne kadar tartışılabildiği ve müzakere edilinilebildiği bir yer olacağı meçhul.

YİNE MÜCADELE

Bu seçimde de bize mücadele çıktı. Seçimin kazananı sadece mücadele koşullarımızı etkiledi. Erdoğan-AKP yönetiminin bu süreçte her alanda daha fazla saldırganlaşma ihtimali olduğu açık. Bu da gösteriyor ki üniversitelere, akademiye, sanata olan saldırıların artması bizim için açıkça mücadele demektir. Çocuk tacizi tasasında, Yıldız Sarayı’nda ve en son olarak Mimar Sinan Üniversitesi’nde somut olarak gördüğümüz gibi ortak talepler etrafında etkili bir mücadeleyle bu saldırıları geri püskürtebiliyoruz. Bugün bize düşen de akademiye, sanata, hayatımızın her alanına karşı olan saldırılara karşı böylesi bir mücadelenin olanaklarını yaratmaktır.

ÖNCEKİ HABER

Meslek(siz) Liseli

SONRAKİ HABER

Kıraathaneler hangi derde deva?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa