02 Temmuz 2018 00:26

Behçet Aysan ve Metin Altıok şiiri

Ayşegül Tözeren, Sivas Katliamı'nın 25. yıl dönümünde yazdı: Sonsuzun biriminde yeni bir gökyüzü aramak: Behçet Aysan ve Metin Altıok şiiri

'Düello' ve 'Bir acıya kiracı' kitabının kapak görselleri 

Paylaş

Ayşegül TÖZEREN

Temmuzların en karanlığında, Sivas Topluöldürümünde yitirdiğimiz Behçet Aysan ve Metin Altıok... Cümleyi yarıda bıraktığımın farkındayım. Ama bazen kalem de susar, susabilmeyi ister. Aysan ve Altıok’un şiir anlayışlarını anlatmaya çalışan bir şeyler yazmaya çalışırken, tam da böyle hissediyor insan. Belki, bu yüzden, Aysan ve Altıok’un şiirleri çokça alıntılandı, paylaşıldı. Ancak şiirleri “üzre” uzun cümleler pek kurulamadı.

Deneyeceğim.

Behçet Aysan’ın “Düello” başlığı altında toplanan şiirlerini bir kez daha okuduktan sonra, ardından Metin Altıok’un “Bir Acıya Kiracı” başlığı altında derlenen şiirlerini yine bir kez daha okudum. Farklı poetikalara sahip iki şair için, şiirlerin bulunduğu sayfaların sonuna geldiğimde... Defterime şunu yazıyordum: Behçet Aysan nesnelerin şairiyse, Metin Altıok fiilin şairidir.

Behçet Aysan şiiri, “dönmeyecek olana şarkı”, eflatun bir şarkıdır, Metin Altıok şiiriyse hafif adımlarla gitmekte olandır. Aysan’da da, Altıok’ta da bireyin çelişkileri ve açmazlarının içe ya da dışa vurulduğu söylenir. Ancak her iki şair de, bireyi toplumsal olana bağlarıyla anlatırken, bir de doğayla bağdaşık anlatabilmişlerdir. Özellikle Aysan’ın şiirleri doğanın isimleriyle doludur. Kuş türlerinin, çiçeklerin binbir adının... Hercaimenekşeler, ıtırlar, yaseminler, altında Türkiye’yi konuşan çocukların dinlendiği nar ağaçları, söğüt düşleri, yanık otlar... Şiirleri okuduktan sonra, “Çiçek ve balık adlarını bilmeyen hikâye yazamaz” diyen Sait Faik’i bir kez daha anımsıyorum ve arttırıyorum: “Galiba çiçek ve balık adlarını bilmeden şiir de yazılmaz.”

Behçet Aysan’ın poetikası üzerine düşündüğümüzde, “Dörtlük” şiirini akılda tutuyorum: “kitabı açlık olan, biçemi gecekondu / gelincikler korosu, samanyolu selleri / inince ince bir sızı varoşlardan şehir / vişneçürüğü çürükler içindedir” Aysan, kapitalist ekonominin mecrası olan kenti, kent yoksulluğundan ayırmaz. O şehre kenar mahallelerden yürüyerek ve trenlerle giren şair olmayı seçmiştir. İhtiyaçların değişmesiyle birlikte büyüyen kent yoksulluğunun insanda yarattığı güvensizliği, huzursuzluğu ve tedirginliği anlatır. Anlatırken de bazen yaseminlere, bazen ıtıra sarılır, bazen de bir nar ağacının gölgesine sığınır.

Aysan’ın şiirinde dilsizliğin başka bir dil kurularak aktarılmaya çalışıldığını fark ederiz: “yalnızlık senin o konuşkan kuşun” diye yazarken şair, hapislerde, sürgünlerde duyulan yalnızlığı konuşturmaya çalışmıştır ve seksenlerin melankolisine, hüznüne bir renk vermiştir: eflatun. Onun şiirinde eflatun olmak ve narlaşmak aslında eş anlamlıdır. İkisi de yaşamın, dönemin, çağın, hoyrat, baskıcı ve zalim yüzüyle karşılaşıldığında duyulandır. Kırgınlaşmak, saçılmak, bir ışığın tayflarından yayılan eflatun tonlar gibi...

Aysan’ın şiirini nesneler şiiri olarak ifade ederken, imgelemini çiçek, meyve, ağaç, nehir gibi isimler üzerinden işlettiğine dikkat çekmeye çalıştım. Metin Altıok şiirindeyse, nesneler dahi fiilleştirilerek imge kurulur: “Ne zaman masaya otursak / Seninle karşıkarşıya, / Masa durmadan uzuyor aramızda. / Tozlu bir yol oluyor giderek / ve ben başlıyorum koşmaya.” “Bir acıya kiracı” başlığı altında toplanan şiirlerinde kurduğu dil, yaşamın ve bireyin çelişkilerini, dehlizlerini açığa çıkarmaktadır. Onun şiirinde, insan “kendinin avcısı”dır ya da ne av, ne de avcı.

Metin Altıok şiirinde, seksenlerde yitirilenlerin ruhu hep dolaşır: “Beni hoyrat bir makasla / Eski bir fotoğraftan oydular. / Orda kaldı yanağımın yarısı, / Kendini boşlukla tamamlar.” Tarihler önemlidir şiirinde... Tarihin karanlık sayfalarına da dokunur. Ancak, Altıok, topluma ve tarihe dokunduğu şiirlerinde ne estetikten ne bireyden kopmuştur. “Koskoca Osman Tarihi”nden bahsettiği dizelerindendir: “Yürek de elbet fetrete düşer, / Biten bir aşkla yenisi arasında; / Şaşırır menzilini, ayağı sürçer.”

Şiirinde, edebiyata üst bakış da atabilmiştir. “Eskiden insanlar vefat ederdi. / Ölümü ilk kez Ataç getirdi.” diye yazan Altıok, şiir, edebiyat ve eleştiri üzerine de kalem oynatmıştır. Metin Altıok yazılarını “son olarak” diye başlayarak bitirmeyi sever: “ve son olarak şunu şöyleyeyim ki, şiir insanları sevmeye yarar.”

Metin Altıok, şiiri “sonsuzun birimi” olarak kavramsallaştırmaktadır. Has şiirin hükmü zaten sonsuza mühürlü değil midir? Ve bu değil mi, Behçet Aysan ve Metin Altıok’un şiirlerinin katledilmelerinden yıllar sonra da bir nar gibi çoğalan okur kitlesi tarafından ilgi görmesinin nedeni? Aysan yazmamış mıydı? “aynı gökyüzü aynı keder / değişen bir şey yok ki” Ama bir de başlık atmıştı başka bir şiirine: “Yeni bir gökyüzü aranıyor.”

Bu yazı, Behçet Aysan ve Metin Altıok şiirini anlama çabasıdır, bu yazı sonsuzun biriminde yeni bir gökyüzü aramaya çıkmaktır.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Temel: Demokratik bir ülke için mücadele sürecek

SONRAKİ HABER

Sultanahmet'te tramvay raydan çıktı; seferler bir süre yapılamadı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa