06 Temmuz 2018 13:38

Celalettin Can, Silivri Cezaevinde yaşadıklarını anlattı

78’liler Girişimi Sözcüsü ve HDP PM üyesi Celalettin Can, 5 ay kaldığı Silivri Cezaevi’nde yaşadığı ve tanık olduğu süreci anlattı.

Fotoğraf: MA

Paylaş

Cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerine yönelik bir araya gelen yazar, gazeteci ve insan hakları savunucuları, cezaevlerinde ‘gizli’ bir yönetmelik tarafından tutuklulara işkence uygulandığını belirtti. 78liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can ise, gözaltına alınmasından tutukluluk sürecine kadar yaşadıklarını “İnsan karşıtı sosyal bir yalıtım politikası izleniyor” şeklinde özetledi.

Akademisyen, gazeteci, insan hakları savunucusu ve tahliye olan 78liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, Silivri Cezaevin’nde yaşanan hak ihlalleriyle ilgili Taksim Hill Otel’de basın toplantısı düzendi. “Silivri Cezaevi tanıklığı ve siyasi tutsaklara özgürlük” pankartının açıldığı toplantıya, İHD Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin, TİHV Genel Başkanı Prof. Dk. Şebnem Korur Fincancı, Akademisyen Ümit Biçer, Gazeteci Nuray Mert, Prof. Gençay Gürsoy, Gazeteci-Yazar  Nadire Mater, Gazeteci Murat Çelikkan, Barış Vakfı Üyesi Hakan Tahmaz, 78liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, aktivst Nimet Tanrıkulu ve çok sayıda kişi katıldı.

Toplantıda ilk olarak söz alan 78liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can oldu. Silivri Cezaevinde kaldığı altı ay içinde yaşadığı hak ihlallerine değinen Can, gece yarısı evine yapılan baskında gözaltına alındığını, teknik araçlarının tümünün alındığını belirtti. Gözaltı sürecinde dar, sıkıştırılmış, bunaltıcı bir sıcaklığın hakim olduğu bir alanda tutulduklarını ve 4 kişi ile birlikte bu alanda 14 gün boyunca kaldığını belirten Can, bu süre zarfında ilaçlarının kendisine verilemediğini, psikolojik baskıya maruz kaldığını ifade etti.

Can konuşmasının şu sözlerle dile getirdi: “Beni  İŞİD’li katilleri yanına verdiler. Bugüne kadar kamuoyuna paylaşmadığım durumlar yaşadım. Emniyet sorgusundan önce iki istihbarat elemanının sorgulamaya kalkması ve ifadeleri ilginçti. Yoğun halk toplantıları, halka kurulan ilişki biçimi, diyaloglar karşıma getirildi. ‘Konuşabilirim ne var bunda. Siyaset yapıyorum. Şiddet, öfke gibi konuşmalar mı yaptım. Barış süreçlerini konuşuyorum’ dediğim de cevap olarak ‘Şiddet övgüsü ve unsuru yok ancak sadece şiddet beka sorunu yaratmaz’. Kısacası kendilerince üstü kapalı olarak, bana, terbiye edilmiş bir dil öneriliyordu. Hemen bırakılabilirsinle devam eden bir dizi  konuşmalar yaptılar.”

HAKİM KARARI POLİSLE BİRLİKTE ALIYOR

Emniyet sorgusunun ise tam bir komedi olduğunu söyleyen Can, telefon konuşmalarından oluşturulan metnin kendisine okunmadan sorular yöneltildiğini vurgulayarak, kendisine yöneltilen bütün suçlamaların telefon dinlemelerine dayandığını belirtti. Can, “Savcılık ifadesinden sonra 4’üncü Sulh Ceza Hakimliği de ayrıca tam bir komediydi. Davayı izlemek isteyen HDP milletvekilleri salondan çıkarıldı. Bizi sorgulayan MHP’li hatta MHP’den de öte polisler salonu işgal ettiler. Her arada, hatta karar arasında bile hakimin arkasından birlikte odasına geçtiler. İfade mi okutmadılar. İmzalatmadılar. Bu halde 20 Şubat’ta tutuklama kararı verildi. İlk gecemizi Metris Cezaevi’nde geçirdik. Sabaha kadar bekletildik.Onur kırıcı bir aramaya yöneldiler. Tepki gösterince apar topar Silivri 5’nolu cezaevine götürüldüm” diye konuştu.

‘İŞKENCE KEYFİ DEĞİL,  İDARE POLİTİKALARININ UYGULAMASI’

Can Silivri Cezaevi’nde yaşadıklarını şöyle aktardı: “Silivri’de tutuklu olan kişilerin birbirlerinden ayrılması mutlak bir kural. Psikolojik ve fiziksel tecrit başından itibaren mutlak bir kural. Kişilerin birbiriyle konuşması, işaretleşmesi, not alış verişi yapmaması yasak. Kurallar ihlal edildiğin de bedensel müdahaleye hatta işkenceye başvuruyorlar. Bu tekil bir keyfiyet değil ‘gizli’ bir yönetmelik çerçevesinde bedensel işkence yapma yetkileri var. İnsan karşıtı sosyal bir yalıtım politikası izleniyor. Siyasi tutsaklar arasında olması gereken bütün sosyal iletişim ve ilişki yasak . Dayanışma ve paylaşma yasak. Silivri Ceza İnfaz kurumunda olanlar bunlar.”

 İddianamelerin geç hazırlandığını,makul süre de yargılamanın başlatılması durumunun  ihlal edildiğini söyleyen Can, cezaevlerinde adalet boşluğunun olduğunu, “ Ciddi bir özgürlük talebi var. Ancak hükümet bu özgürlük talebine karşı duyarsız. MHP ise Alaaddin Çakıcı hakimliği yapıyor” diyerek, 170 cezaevinin tamamlanmak üzere olduğunu söyledi. Can, “Her  bir cezaevinin kapasitesi 5 bin kişilik. Buna göre 850 bin kişinin olabileceği bir Türkiye’mi tasarlanıyor?​” diye sordu!

‘BİAT ETMEMEK İNSANIN İÇİNDE YAŞADIĞI BİR KONFOR’

Can’ın ardından söz alan İHD Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin,  Başbakan Binali Yıldırım’ın ‘Biat et, rahat et’ sözlerine atıfta bulanarak, “Öncelikle Celalettin’e geçmiş olsun diliyorum. Biz biat etmiyoruz rahat da etmiyoruz. Biat etmemek insanın kendi içinde yaşadığı bir konfor.  Bugün Vedat Aydın’ın katledilişinin yıl dönümü. Belki de biz şanslıyız, hala biat etmeyerek mücadelemize devam ediyoruz ama içimizde katledilen ve hala failleri ortaya çıkarılmamış arkadaşımız var. Aslında bu mücadelede bizi kararlı kılan da onlara olan borcumuzu hissetmemiz. Celalettin cezaevlerinin durumunu çok güzel özetledi. Onu cezaevine ziyarete gittiğim zaman şunu düşündüm; Türkiye Silivri’den yönetilse gerçekten çok demokratik bir yer olurdu. Çünkü bütün entelektüeller orada. Barış isteyen, düşünen herkes cezaevinde. Celalettin barış süreci adı verilen süreçte devlet tarafından akil insan olarak kabul edilmişti. Devlet onun demokratik ve objektif olacağını düşündü. Bugün ne değişti? Celalettin aynı Celalettin. Biz devletin belirli ittifaklarına ve yapısal değişikliklerine göre kendimizi ayarlayamayız” diye konuştu.

Cezaevlerinde yaşananlar 90’lı yılların cezaevi koşullarıyla aynı olduğunu aktaran Keskin, “ OHAL sürecinde, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni askıya aldığını Avrupa Konseyine bildirdi. Bunun ardından her şeyin bahanesi OHAL oldu.Çok fazla hasta mahpus var. Özellikle Kürdistan cezaevinde uygulanan kamera sistemi var. Kadın mahpuslar bundan çok şikayetçiler. Çünkü tüm özel yaşam alanlarında kamera kontrolü var. Banyoya tuvalete giderken tacize uğradıklarını hissediyorlar. Hasta mahpuslar ‘hastaneye götürülmem mi daha iyi götürülmemem mi daha iyi diye’ düşünüyor. Götürülürken ayrı bir işkenceye maruz kalıyor. Kadın mahpuslar tacize maruz kalıyor. Son olarak şunu eklemek istiyorum:  Muhalifler olarak hepimizin homofobiyi, transfobiyi aşamadığını düşünüyorum.  Nuriye ve Semih’in ölüm orucuna gösterilen ilgi ve tepki Buse’nin ölüm orucuna da gösterilmeli. 31 gündür ölüm orucunda. Buse yapayalnız ve çok zor durumda. Bir kez daha itaat etmiyoruz diyerek bitirmek istiyorum” diye belirtti.

Keskin’in ardından söz alan akademisyen Ümit Biçer, cezaevlerindeki sağlık ve tedavi sorunlarına değinerek,“Alaaddin Çakıcı için hazırlanan tıbbi rapor, sağlık çalışanları üzerindeki baskıyı da ifade ediyor. Aynı baskı siyasi tutsaklara karşı başka bir boyutuyla inşa ediliyor.Sağlık hizmeti herkes için eşit şekilde verilmeli.” dedi.

Son olarak Nuray Mert ise, “Celalettin Can cezaevindeki sosyal yalıtımdan bahsetti. Aslında bunun da ötesinde yıldırma sindirme süreçlerinde  cezaevinde yalıtımın yanında  dışarıda da bir yalnızlaştırma söz konusu.  Kendisinden uzak durulan insandan ziyade uzak duran insanın hayatı zordur aslında. Çünkü aynı fikirde olan insanlar  ‘Başım derde girmesin’ diyerek baskının karşısında duran insanlardan uzak duruyor. Bu çok daha acı bir durum. Biat etmeden dayanışma içinde olmak gerek.” Şeklinde konuştu.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

Sarayburnu'da 4 askerin öldüğü bot kazası davasında 7 yıl hapis

SONRAKİ HABER

Dünya Kupası'nda ilk yarı finalin adı Fransa-Belçika

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa